Ölmüşsünüz. Yıkamışlar sizi ve kefenlemişler. Tabutunuz evinizin önündeyken herkes sizinle helalleşmek istiyor. Ama bir taraftan anneniz, babanız, eşiniz, akrabalarınız, bir taraftan da tüm dostlarınız sizin için ağlıyor. Siz sadece onları duyabiliyorsunuz. Ama ne dile gelip konuşabiliyorsunuz ne de başınızı kaldırıp onları görebiliyorsunuz.
Yavaş yavaş tabutunuz camiye doğru yol alırken anneniz, yeğenleriniz tüm tanıdığınız kadınlar, kızlar çığlıklarını atıyor. Veda vakti geldi bu fani dünyadan.
Büyük bir kalabalık var cenaze namazınızı kılmak için. Herkes suskun, herkes derin düşünceler içinde. Gözler bomboş bakıyor. Aslında herkes orada sizi düşünürken kendi geleceklerini düşündüğünün farkında değiller.
Hoca efendi yırtınırcasına bağırıyor cemaate hatun kişi niyetine diye. Ve namazın sonunda herkese soruyor hoca efendi mevtayı nasıl bilirsiniz diye. Herkes koro şeklinde iyi biliriz diyorlar. Daha sonra da orada bulunan cemaat size hakkınızı helal ediyor, kırık seslerle. Siz de ben de helal ettim diyeceksiniz ama bir türlü diliniz dönmüyor, haykıramıyorsunuz
Tabutunuzu herkes yüklenmeye çalışıyor. Aheste adımlarla mezarlığa doğru giderken siz hâlâ bir oyunun içinde olduğunuzu zannederken artık gerçeğin farkına varmaya başlıyorsunuz o mezar taşlarını görünce.
Bir yakınınız sizin o cansız bedeninizi alıyor ve büyük bir itinayla dünyadaki son yeriniz olan mezarınıza yerleştiriyor. O canım vücudunuz toprakla bütünleşmek üzereyken tahtalar sıra sıra diziliyor.
Yine haykırmak istiyorsunuz beni kapatmayın, toprak atmayın diye üzerime ama nafile.
Hoca efendi son vazifesini yaparak size telkin veriyor.
Artık, herkes gitti. Siz ve yeni arkadaşlarınız var. O arkadaşlarınız ki, onlar da orada sessiz ve sedasız, hiç kıpırdamadan aylarca, yıllarca belki de asırlarca bekliyorlar, bir dostları gelir diye. Ansızın bir ses geliyor mezarınızda. İki ziyaretçi uğruyor yanınıza. Allahın vazifelendirdiği kutsal misafirler.
Münkir ve nekir melekleri fısıldıyor kulağınıza; Rabbin kim? Peygamberin Kim? Kitabın ne diye. Siz de sessiz ve sakince cevaplıyorsunuz. Daha birçok sorular var, sizi terleten. İbadetler konusunda sırılsıklam terliyorsunuz. Yutkuna yutkuna cevapları verirken bir anda tekrar dünyaya dönmek ve hayatınızı öncekinden daha farklı yaşamak istiyorsunuz. Ama boşuna. Artık, buradan öteye dönüş yok. Ne demişler son durak, kara toprak.
Sonra mahşeri bir kalabalığa gidiyorsunuz. Dünyadayken hiç görmediğiniz bir kalabalık. Tepede kızgın bir güneş. Herkesi boncuk boncuk terleten, bunaltan, çıldırtan bir kızgınlık. Herkes kaçacak yer arıyor. Siz de kaçmaya çalışırken uzaktan nur görüyorsunuz? Hemen o nura koşuyorsunuz. Efendimizin nuru. Her tarafı aydınlatan, insanı rahatlatan bir nur. Onu görünce içiniz ferahlıyor. Onun gölgesine sığınmak istiyorsunuz fakat o size fazla nazar etmiyor lakin gölgesinden de mahrum etmiyor.
Önünüze bir defter geliyor, kocaman bir defter. Bunca yıllık yaşamınızın saniye saniye kayıt edildiği defter. Her nefes alışınız bile bu deftere kayıtlı. Hesabınız bitiyor
Sizi alıyorlar. Sırat köprüsüne doğru gidiyorsunuz. İşte o an. Bunca yıllık hayatın sonunda kazanacağınız yeri belirleyecek o an. Uçmak mı istersiniz, sürünmek mi istersiniz karşıda güzelliği kavuşmak için? Sizin için hazırlanmış tükenmek bilmeyen nimetlere kavuşmak istiyorsunuz. Altınızda baldan akan ırmaklar, altından yapılmış köşkler ve sayısız civanlar var. Ama, ya cehennemin çukuruna düşerse diyorsunuz.
O anı iyi düşünmek gerekir. Ne yapıla bilinir o anda? Hiç bir şey yapılamaz. Her şey bitmiştir. İşte o her şeyin bittiği ana gelmeden önce iyice düşünelim...Ve o anda bir şeyler yapmak için şimdiden bir şeyler yapalım, olur mu?
Her zaman da birbirimize dua etmeyi unutmayalım. Çünkü, müminin mümine duası makbuldür.
Dualarınızı bekliyoruz