Ölü de sussun!

xxx65
Yerel seçim sayın aday adaylarına soruyorum.
Kampanyada İngilizce, Almanca, Rusça, Fransızca konuşsanız...
Hintçe, Çince, Japonca, İtalyanca, Arapça konuşsanız...
Bir ceza alabileceğinizi biliyor musunuz?
Bir de şöyle sorayım:
Seçimlerde, aslında hiç bilmediğiniz bir dilde konuşmakla suçlansanız, ceza alabileceğinizi biliyor musunuz?
O zaman şöyle anlatayım:
Şair Şükrü Erbaş, 2002 seçimlerinde, "DEHAP çatısı altında Emek, Demokrasi, Barış Bloğu" Antalya adayı olmuştu.
Seçimin ardından, Manavgat'ta hakkında dava açıldı.
Suçlama, "Seçimlerde Türkçe dışında başka bir dil (Kürtçe) kullanmak"tı.
Bu süre zarfında Erdoğan iki kez başbakan oldu; Gül Başbakan, Dışişleri Bakanı, Cumhurbaşkanı oldu.
Üç Genelkurmay Başkanı değişti.
Türkiye AB'ye bir yanaştı, bir uzaklaştı.
Beşiktaş bir şampiyonluk kazandı, diğer altıyı Galatasaray, Fenerbahçe paylaştı.
Krizden çıkmış ekonomi iyiye gitti, sonra yine krizle buluştu.
Yeni doğmuş bebekler ilk mektebe başladı.
Nihayet dava bitti!
Mahkeme "2002'de Kürtçe konuşmaktan sanık aday Erbaş"ı (ve başkalarını) 9 aya mahkûm etti.
Kanun böyle değerlendirilmişti. Kürtçe "serbestisi" var zannedilirken.
Lakin, Erbaş Kürtçe bilmezdi. "Anadilim Türkçe" diye belirtti.
Şehit oğlunun bayraklı tabutu başında, "Türkçe bilmediği için" Kürtçe ağıt yakan annenin oğlu olabilirdi, "anne dili" Kürtçe olabilirdi.
Ama değildi işte.
"Kürtçe bilmeyenler"e de "Kürtçe konuştun" cezası alırken, bir kişi daha mahkûm oldu.
O hakikaten Kürtçe biliyordu!
Ne ki, o da artık yaşamıyordu.
Dava açıldığında zanlı ve canlı olan (eski DEHAP Gn. Bşk.Yardımcısı) Hikmet Fidan, dava bittiğinde mahkûm ve çoktan maktul idi.
Oğlunun deyişiyle, "Silah gölgesinde siyasete karşı çıktığı için" öldürülmüştü... (Belki başka derinlerle işbirliğinde) "Derin PKK" tarafından! 6 Temmuz 2005'te. Diyarbakır Bağlar'da. Kafasına kurşun sıkılmak suretiyle.
Davadan üç yıl kadar sonra, mahkûmiyetten üç yıl kadar önce!
İşte ölüsü de hapis yemişti.
Hakikaten, Fidan o "Kürtçe konuşma suçu"nu işlemiş olabilirdi!
Çok önce, Diyarbakır'da cezaevinde, ziyaretçiyle de Kürtçe konuşmak yasak iken, annesi için şunu demişti:
"Annem hiç Türkçe bilmiyor. Bana sürekli, 'Hikmet Fidan, nasılsın' deyip durdu. Bunu diyebildi sadece. Ben de Türkçe 'Seni çok seviyorum, seni çok özledim' dedim. Ama bunu anlamadı ki. Yine, 'Hikmet Fidan nasılsın' dedi hep."
Hangi dilde verilmişse öldürüldüğü haberi annesine, hısmına; hâlâ hayattaysa teyze, yine öyle tebliğ edilmiştir herhalde, oğlunun ölüsüne hapis kararı da!
İster "Ana dili"nde; ister "Aney dili"nde.