ÖLEN BAĞDAT BENİM
Bağdat…
5. Abbasi Halifesi Harun Reşid’in ve “Binbir Gece Masallarının” şehri…
Bir Sasani köyü iken (Babil’den bu yana) İslam Medeniyetinin en köklü beldesi olan Bağdat’ın Birinci Dünya Savaşı bitmeden başlayan İngiliz esareti, bugünkü Irak Hükûmetinin “kör-topal” idaresi ile ortadan kalkmış görünüyor.
Kanlı postal Amerika’nın ve gizli jandarması İngiltere’nin paslaştığı ve paylaştığı bir konudur Bağdat!
1990’da başlayan Birinci Körfez Savaşı (!) ile 2000’li yılların başındaki ABD ve İngiliz işgali Osmanlı’dan sonra toparlanamayan Bağdat’ın kara yazısı olmuştur.
Ancak, bugünlerde Bağdat Hükûmetinin Türkiye’ye olan siyasi mesafesinin kısaldığını görmek mümkün.
Iraklı “yarı özgür” yöneticiler, medeni görünen sömürgeci Batılılara verilen her tavizin yeni bir problem ürettiğini, her sıkıntının da Batıdaki müstemlekecilere yeni tavizler verilmesi gerektirdiğini görmüş olacak ki son dönemde Türkiye Cumhuriyeti ile iyi ilişkiler kurmaya başladılar.
Dışişleri Bakanı -Kara Kutu- Hakan Fidan’ın yanı sıra, MİT Başkanı -Münevver- İbrahim Kalın, Savunma Bakanı -Orgeneral- Yaşar Güler ve Cumhurbaşkanı -Eski Başbakan- Recep Tayyip Erdoğan’ın Irak ziyaretleri ile Ankara ve Bağdat ilişkilerinde yeni bir döneme girildi.
Bu ziyaretler, özellikle Iraklı Şia mensuplarının Türkiye’ye olan olumsuz bakışlarını da yumuşatacaktır. Zira, defalarca başlarına gelen felaketlerin “eski dost” Türkiye’den kaynaklanmadığını anlamış olmalılar…
Her ne kadar askerimiz Irak topraklarına girip-çıksa da asla işgale yeltenmemiş, zayıf Irak otoritesinin durduramadığı veya ABD’nin şımartması ile bilerek durdurmadığı PKK ve türevlerini yok etmenin dışında bir amaç gütmemiştir. Hâl böyle olunca Iraklılar da Türkiye’nin yüzyıllardır yönettiği bu topraklarda gözü olmadığını anlamıştır diye umuyoruz.
Dolayısı ile Bağdat sadece bir şehir değil, bir İslam Şehridir. Kültür ve Edebiyat bağlamında Şirazlı Sadi’nin ve tasavvuf yolunda Mevlana Celaleddin’in nüvesine de etki eden bu kadim medeniyetin aslına rücu ederek yeniden Selçuklu ve Osmanlı motiflerine bürünmesi dileğimizdir.
Büyük üstat Sezai Karakoç’un sözleri ile bitirelim:
“Her zerrede ölen benim.
Ölen Bağdat benim.
Ve diyor ki haberci;
Yanan ay, sönen gül benim.
Çöken akşam, gelen geceyim ben.
Neden anlamadın bütün bunları sen.
Ey Bağdat'ın altın anahtarını küle çeviren…”
Hoşça bakın zatınıza…