Sevgili Dostlar,
İnsanların genellikle olumsuzluk, haksızlık, hayal kırıklığı veya stres gibi durumlarla karşılaştıklarında hissettikleri duygusal tepkiye "öfke" denir. Bir topluluk veya belirli bir grup insanın, ortak bir sorun, konu veya durum karşısında hissettiği duygusal tepkiye ise "toplumsal öfke" adı verilir.
Toplumsal öfke, genellikle büyük bir topluluğun, geniş bir halk kitlesinin aynı anda, ani ve yoğun bir şekilde öfke veya hoşnutsuzluk duygularını açıkça ifade etme seklidir. Bu durum, belirli bir olay veya konu karşısında geniş kesimlerin hissettiği rahatsızlık, haksızlık veya hoşnutsuzluğun bir sonucu olarak ortaya çıkar.
Toplumsal öfkenin temel nedenleri arasında sosyal adaletsizlik, çeşitli politik ve siyasi kararlar, ekonomik sorunlar, sosyal hareketler ve bilinçlenme gibi etkenler bulunmaktadır.
Bu tür öfke patlamaları bazen barışçıl protestolara veya farkındalık yaratma amaçlarına yönelebilirken, bazen şiddet içeren olaylara dönüşebilir. Genellikle derinlemesine sosyal, politik ve ekonomik dinamiklerden etkilenen bu öfke durumları farklı sonuçlar doğurabilir.
Bentler, biriktirilen suyu kontrol altında tutarlar; ancak bu birikmiş su, eğer baskı artarsa veya yapıya zarar gelirse, patlama noktasına ulaşabilir. Bu öfke, belirli bir olay, adaletsizlik veya haksızlık durumunda, bir barajın yıkılması gibi aniden ortaya çıkabilir ve büyük bir tepkiye dönüşebilir.
Yakın tarihimize baktığımızda, dünyanın farklı coğrafyalarında toplumsal öfke patlamalarına şahit olduk. 2010 yılında Arap ülkelerinde yaşanan Arap Baharı, ekonomik sıkıntılar, baskıcı yönetimler, yolsuzluk ve adaletsizlik gibi faktörler nedeniyle ortaya çıktı. 2020'de ABD'de George Floyd'un polis tarafından öldürülmesi sonucu Irkçılık Karşıtı Protestolar yaşandı. 2018'de Fransa'da adaletsiz ekonomik politikalar nedeniyle Sarı Yelekliler Hareketi görüldü. Aynı yıl Çin'de, Hong Kong'da yapılan protestolar, hükümetin etkisini artıran yasa değişiklikleri ve demokrasiye yönelik endişelerden kaynaklandı. Bunlar, birer toplumsal öfke patlaması örnekleridir.
Yahudi Soykırımı veya Holokost olarak bilinen sistematik ve kitlesel katliamlar da, toplumsal bir öfkenin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü Nazi Almanyası'nın halkı, Alman ekonomisinin kötüye gitmesinin müsebbibi olarak, Yahudileri gördüler. Yahudi işadamlarını, Yahudi bürokratları, Yahudi siyasetçileri ve Yahudi profesyonelleri, Alman toplumunun ekonomik krizlerini çözmekte başarısız oldukları gerekçesiyle suçladılar. Bu durumun kara propagandasını sistematik uygulayarak, toplumsal öfke patlamasına sebep oldular. Nazi Almanyası'nda milyonlarca Yahudi, bu toplumsal öfke patlamasının bir nedeni olarak acımasız bir şekilde katledildiler.
Son 40 günde yaşanan orantısız güç kullanımı ve masum çocukların öldürülmesi, yeni bir toplumsal öfke patlamasının habercisi olabilir.
Dünyadaki birçok ülke ekonomik olarak sıkıntı yaşarken, Avrupa'da her gün bir ülke resesyona girerken, Amerika'da enflasyon son 40 yılın en yüksek seviyelerinde devam ederken, bu ülke yönetimlerinin bu savaşa maddi olarak yardım etmesi, Amerika ve Avrupa'daki vergi mükelleflerinin öfkesini artırmaktadır. Sosyal medya aracılığıyla bu olaylardan haberdar olan Avrupalılar ve Amerikalılar, bizim ödediğimiz vergilerle bu ülkelere yardım ediliyor, benim vergilerimle çocuklar öldürülüyor düşüncesiyle öfkelenmeye baslayabilirler.
Avrupa ve Amerika'da böyle bir durum yaşanırken, İslam ülkelerindeki halklar, kendi hükümetlerinin sessiz kalarak bu konuda tepkisiz kalmalarina öfkelenmektedirler. İsrail Başbakanı Netanyahu'nun Arap ülke liderlerine yönelik "Kesin sesinizi alırım, elinizden iktidarınızı " şeklindeki söylemleri ve tehditleri, Arap liderlerinin zayıflığını göstermektedir. Çocuk ölümlerini bile kınamaktan aciz oldukları gerçeğini ortaya çıkarmakta ve bu durum Müslüman halkların büyük öfkesine sebep olmaktadır.
Diger taraftan, İsrail'de yaşayan dindar Yahudiler de, çocukları öldürmenin ve insanlara soykırım yapmanın Tevrat'ta kesin bir dille yasaklandığını vurgulayarak, protestolar düzenlemekte ve öfkelerini dile getirmektedirler.
Sevgili dostlar, dünyamız tarihinde hiç görmediği kadar gelir dağılımı eşitsizliği yaşamaktadır. Dünya kaynaklarının yüzde 99'u dünya nüfusunun yüzde birine aittir. Fakirlik her geçen gün artmaktadır. Dünyamızda, 1 milyar insan açlık sınırının altında, zor şartlarda yaşamaktadır. Dünyanın en gelişmiş ülkeleri bile enflasyon, fiyat artışları ve işsizlik gibi sorunlarla mücadele etmektedir. İnsanlar barınma, yiyecek, sağlık gibi temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanmaktadırlar.
Böyle bir durumda, insanlar kendi ülkelerine ait kaynakların başka bir ülkeye aktarılmasına ve bu kaynakların masum insanların soykırımı için kullanılmasına izin veremeyeceklerdir. Bu durum, er ya da geç TOPLUMSAL OFKE PATLAMASINA NEDEN OLACAKTIR.
Sağlıcakla kalın