Ak Parti'nin başörtüsüne üniversitelerde özgürlük sağlamayı amaçlayan anayasa değişikliği girişimi Anayasa Mahkemesi'nden döndü; önceki gün yayımlanan gerekçeli karar konunun üyeler tarafından ne kadar yüzeysel ele alındığının ipuçlarıyla dolu. Ak Parti'nin kendisi Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmaktan kıl payı kurtuldu; kapatma davasıyla ilgili gerekçeli karar da insanı ülkedeki hukuk düzeni hakkında üzüntüye gark edecek çelişkilerle dolu.
Böyle bir durumda MHP lideri Devlet Bahçeli'nin Anayasa Mahkemesi'nin yetki ve görevlerini yeniden gözden geçirelim, bu amaçla anayasanın ilgili maddelerini değiştirelim teklifinin üzerine Ak Parti'nin balıklama atlaması beklenirdi. Oysa Ak Parti lideri Tayyip Erdoğan, teklife, Düşünelim bakalım demekten öteye bir tepki vermedi.
Doğru olan da bu tür teklifler konusunda mümkün olduğu kadar serinkanlı davranmaktır. Yalnızca 'başörtüsü/türban' konusunda işleri iyice karıştıran, anayasa değişikliklerinin MHP'nin devreye girmesi sonrasında gündeme girmesi değildir. Kararla birlikte anayasa değişikliklerinin de Anayasa Mahkemesi tarafından onaylanması zorunluluğu getirilmesi işleri iyice zorlaştırdı.
Anayasa Mahkemesi, kendi görev ve yetkilerinin daraltılıp kısıtlanmak istenmesini 'rejimi değiştirme girişimi' sayıp, tıpkı başörtüsü/türban kararında olduğu gibi, çıkarılacak anayasa değişikliğini de geçersiz hale getirebilir. Bunu engelleyecek bir otorite ortada görünmüyor.
Son tartışmalar Anayasa Mahkemesi'nin anayasada belirlenen yetkilerinin genişliğinden kaynaklanmıyor; tam tersine Anayasa Mahkemesi 'başörtüsü/türban' kararıyla anayasanın kendisine tanımadığı bir yetkiyi kullandı. En azından yetkiyi kötüye kullanma, daha doğrusu yetki aşımı söz konusu. Kendisini gerçekten anayasanın üzerinde görüyor Anayasa Mahkemesi...
Böyle bir durumda yetkileri kısıtlasanız ne olacak, kısıtlamasanız ne olacak?
Türkiye'nin iyice ortaya çıkan talihsizliği, bir askeri rejimin ülke insanına biçtiği hak ve özgürlüklere kuşkuyla bakan bir anayasayla hâlâ yönetilmek istenmesidir. Bugüne kadar yapılan 'iyileştirme' amaçlı değişikliklerle iyice karmaşık bir hal aldı anayasa. Anayasa Mahkemesi'nin kendisini anayasa-üstü görmesinin altında da bu gerçek yatıyor.
Yapılması gerekenin ne olduğu buradan anlaşılabiliyor: Anayasanın bütünüyle değiştirilmesi... Daha demokratik ve özgürlükçü yepyeni bir anayasaya vücut verilirken, milli iradeyi saygısızca gözardı eden başka bütün unsurlarla birlikte, bu konu da daha bir açıklığa kavuşturulabilir. Bir daha kimsenin ve hiçbir kurumun kendisini milli iradenin üstünde göremeyeceği, yetki aşımı veya yetkinin kötüye kullanılması gibi alışkanlıkların geride bırakılacağı türden bir anayasayla bu gerçekleştirebilir.
Sağdan-soldan yükselen kolaycı formüllerle yanlışlıkları düzeltmenin mümkün olmadığı, tam tersine sorunların daha koyulaştığı, kapatma davasına malzeme sağlandığı kör gözler tarafından bile görülür hale geldi. Buna rağmen şimdi tutup da Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetkilerini yeniden belirleyecek bir anayasa değişikliği yapalım teklifinin peşine takılmanın zamanı değil.
Öfkeyle kalkan zararla oturur sözünün evrensel bir gerçeği yansıttığını hatırlasak iyi olacak...