Bıktım dediğimde hayret ettiğinizi biliyorum. İyi de döne döne aynı filmi seyretmek, aynı kişilerin benzer dönemlerde aynı misyonla ortalığa salındığını gözlemlemek, her biri diğerinin neredeyse tıpatıp kopyası yazıları okumak kolay bir iş gibi geliyor mu size? Daha kötüsünü de kaydedeyim: Belli aralıklarla öncekilerden farklı olmayan yazılar yazmak...
Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz, tıpkı 2001 ve 2002 yıllarında olduğu gibi... Aynı gruplar aynı kişileri aynı görevler için ortalığa sürüyorlar. Bu durumda ben ne yapacağım? O dönemlerde yazdıklarıma benzer yazılar yazacağım elbette. Bu da bana 'bıkkınlık' veriyor işte...
Kemal Derviş ismini ilk ne zaman duydunuz? 2001 krizinde Bülent Ecevit'in ülkeyi yönetemeyeceğine kanaat getiren çevrelerin bir projesi olarak Dünya Bankası'ndan Türkiye'ye getirildiği zaman... Uçağa bindiğinde Kemal Bey, Dünya Bankası'nın 11 başkan yardımcısından biriydi; davet eden Ecevit'in kafasında kendisine çizdiği görev Merkez Bankası başkanlığıydı.
Uçaktan indiğinde Kemal Bey, konumu, ekonomiden sorumlu devlet bakanı olarak değişmişti. Yola çıkmadan önce Washington'da konuştuğu tanıdıklarına kendisinin söylediği gibi... Arada ne olmuştu da görevi değişmişti?
O dönemin kilit adamı Hüsamettin Özkan çıktığı tek televizyon programı Basın Kulübü'nde yaşananı şöyle özetleyecekti sonradan: Ecevit bir telefon görüşmesi yaptı, kiminle görüştü bilmiyorum. 'Bu işi bitirin lütfen' dedi. Üç lider de özverili davranıyordu.
Sıradan insanları bir tarafa bırakın Türk ekonomisine yön veren çevreler bile bakan olana kadar Kemal Derviş ismini bilmiyordu. Yıllar önce ülkeyi terk etmiş, düzenini ABD'de kurmuş bir uluslararası memur... İsminin nasıl akla geldiği de ilginç bir öyküdür.
İsterseniz o öyküyü, Kemal Derviş'in ülkemize gelmesinde birincil derecede rol oynamış biri, Radikal gazetesi yayın yönetmeni İsmet Berkan anlatsın: Ben, maksat geyik olsun diye, 'Ben biliyorum kurtuluş reçetesini' dedim, 'Dünya Bankası'nda biri var, başkanın bir numaralı yardımcısı bir Türk, adı da Kemal Derviş. Hükümet hemen onu getirsin ama bakan yetkisi versin veya bakan yapsın. Kurtarsa kurtarsa o kurtarır Türkiye'yi.' / Fuat Miras, 'Sabah Başbakan'la konuşacağım zaten, söylerim bu ismi ona' dedi, cebinden çıkardığı bir not kartonuna Kemal Derviş'in adını yazdı.
Fuat Miras o zaman Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin (TOBB) başkanıydı.
İsmet Berkan'ı Türkiye'yi o kurtarır kanaatine sürükleyen iki kişi olmuş; birinin ismini vermiyor, ikincisi bir ara Merkez Bankası başkanlığı ve bakanlık da yapmış olan Rüşdü Saracoğlu... İki gün sonra Fuat Miras Radikal'in o sırada Ankara Temsilcisi olan İsmet Berkan'ı arayıp Kemal Derviş'in Washington telefon numarasını soruyor; o da Saracoğlu'ndan öğrenip TOBB Başkanı'na iletiyor numarayı...
Bildiğiniz üzere, bir yıl kadar sonra da, Kemal Derviş liderliğinde siyaseti yeniden dizayn etme harekâtı başlatılıyor. İşbaşında DSP, MHP ve ANAP'tan oluşan üçlü bir hükümet varken, bir medya patronunun Frankfurt'ta tesis açılışına davet ettiği siyasiler farklı bir hükümet formülü pişiriyorlar. Bülent Ecevit ve MHP'yi dışarıda bırakan bir DSP, ANAP, DYP koalisyonu...
Medya patronu aynı yaz Rodos adasında Tansu-Özer Çiller çiftiyle buluşup DYP'yi heveslendiriyor. Yine o sıralarda Ankara'daki Trilye Restoran'da yan masadan askerlerin de katıldığı ANAP-DYP koalisyon görüşmeleri etraftan duyulacak bir hal alıyor. İki gün sonra bir gazetenin manşetinde patlayan mutabakat, Devlet Bahçeli'yi Bunlar bizim altımızı kazıyor kanaatine sürüklüyor.
3 Kasım 2002 tarihinde erken seçim yapılması sürecinin kapısı böyle açılıyor...
Medya patronu ve arkadaşları Bülent Ecevit'in iş başından gitmesini istiyor ve gazetelerinde bu yolda yayınlar yapılıyor. Emin Çölaşan 2002 Haziran ayının neredeyse bütün yazılarını Ecevit çiftinin yıpratılmasına ayırıyor ve işi başbakanın beden temizliğini sorgulamaya kadar vardırıyor.
Askerler devreye sokulup Hüsamettin Özkan başbakanlığında seçime gitmesini sağlamaya çalışıyorlar hükümetin. Bülent Ecevit'in sonradan Komploydu, kaçmasam cesedim çıkacaktı anlamına gelen açıklamalar yaptığı bir hastane macerası da yaşanıyor.
Aynı ayak oyunları, aynı komplolar...
Bu kez TOBB yerine TÜSİAD ön planda. Medya grubu yine aynı türden yayınlar sürdürüyor. Anayasa Mahkemesi devrede ve 'kurtarıcı' olarak yine aynı kişi ülkemize çağrılıyor.
Ak Parti'yi iktidara taşıyan 3 Kasım 2002 seçimi Frankfurt ve Rodos'ta kurulan hayallerin sonu olmuştu. Bakalım bu defaki rüya gerçek olacak mı? Yoksa yine tersi mi gerçekleşecek?