Barack Hüseyin Obama, Ortadoğu'da yine rüzgâr gibi esti geçti. Günlerdir "ne dediği" konuşuluyor. Yine üniversitede konuştu. Israrla "gençliği" öne çıkartıp, onları önemsediğini, olaylarla vurgulamak istiyor gibi.
Obama'nın konuşmasına birkaç yönden bakmak gerekir. Birincisi hitabet ve söyleyiş tarzı. Bu konuda tam not aldığı kabul edilebilir. Zaten kendisi, Amerika'da da hitabet gücü ve etkisi ile öne çıkmış bir politikacıdır.
Konuşmanın paketi veya zarfı gayet güzel, etkileyici ve dikkat çekiciydi. Ama paket açılıp, zarftan çıkartılınca, içindeki muhteva veya "mazruf" başka bir görünüme bürünmüştür ve daha dikkatli değerendirmelidir. Başkanın, NASIL söylediğine değil de, NE söylediğine bakıldığında bazı problemler ortaya çıkmaktadır. Bir sonraki aşamada ilk güzel etki geçtikten sonra söylenenlerin NASIL uygulanabileceği düşünülünce de konuşmanın pırıltılarının söndüğü ve gölgelerin ve görünmez köşelerin mevcudiyeti de farkedilmeye başlamaktadır.
Bazı önemli konu ve hususlar:
1- İslam'ı bilip, tanıdığını ve bir Müslüman ülkede çocukluğunun geçtiğini söyleyen Obama'nın büyük bir sempati oluşturduğu doğrudur. Tabii, şimdilerde ABD'nin de en öncelikli stratejisi de son 10-12 yıl içinde tedricen "Azalan veya kaybolan Amerikan sempatisi ve istenilirliğini tekrar yükseltmek" isteğidir.
1950'li yıllarda en çok sevilen ve kucaklanan Amerikalıların yerini 2009'larda pek istenmeyen, şüpheyle bakılan bir Amerika almış bulunmaktadır. İkinci Dünya Savaşı'nın, "Dünyayı kurtaran kahramanları" yerini, işgal eden, yakıp, yıkan, işkence yapan "gaddarlara" bırakmıştır. En popüler oldukları yerlerde bile yüzde on veya onbeşlere düşmüşlerdir. Mesela Türkiye'de olduğu gibi... İşte, Barak Obama bu imajı kurtarmak, tekrar iyi bir noktaya getirmek ve bu şekilde de Amerikalıların dünyadaki "güvenlerini arttırmak" çalışması içindedir. Başkan Obama bu işi gayet güzel yapabilmektedir.
2- Mübarek Kur'an'dan parçalar okuyarak (3 ayrı sureden) Müslüman toplulukları barışa ve şiddeti bırakmaya davet etmiştir. Bu çok güzel bir şey olmakla beraber, günlük hayatta uygulamasına bakılınca garip bir durum ortaya çıkmaktadır:
"Şiddet kullanarak bazı grupların insanları öldürmeleri terördür ve durdurulmalıdır, hatta kitabınızda da böyle demektedir" derken, Başkan Obama kendisini büyük bir çelişki içine koymaktadır. Eğer buna inanıyorsa, o zaman ABD kararı ile gelip başka ülkelerdeki insanları öldüren, evlerini başlarına geçiren, işkence eden ve masumları şehit eden resmi ordulara ne demek gerekir?
"Devlet terörü" mü? Başka bir şey mi?
3- "Geçmişi unutalım ve ileriye bakarak yarınlar kuralım" gibisinden sözler çok hoş ve romantik ama acaba mümkün mü? Mesela Irak'ın işgali sırasında kendi köylerinde geleneksel usullerle düğün yapan ailelerin, ABD askerlerince basılıp, "havaya ateş ettiler, dolayısı ile onların terörist olup, olmadıklarını anlayamadık" bahanesi ile çoluk, çocuk demeden katledilmeleri unutulabilir mi?
Ebu Garib Cezaevi'nde insanlık dışı muamelelere tabi tutulan erkekler ve uğradıkları felaketler sonunda, "Kurtulmayı değil ölmeyi" isteyecek kadar, kendinden utanan kadınların olduğu bir toplumda bütün yapılanların unutulması ve "yarına ümitle bakılması" acaba hakikaten gerçekleşebilir bir tavsiye midir? Bu çok büyük bir çelişkidir ve uygulanması fevkalade zordur.
4-"Beyaz bir sayfa açarak ileriye yürüyelim" sözcüğü de aynı şekilde Ortadoğu şartlarına uymayan bir metafordur. Bu ifade daha çok ABD tarihini bilen kişilerin aşina olduğu bir tabirdir. Avrupa'dan çeşitli sebeplerle Amerika kıtasına göç eden ve herşeyi arkada bırakarak, yepyeni bir hayata başlayan, orada kendisine yeni bir kimlik ve varlık kuran nesillerin sıkça kullandıkları tabir, "beyaz bir sayfa açma" tabiridir. Herne kadar, Amerikalılar 16-17. yüzyıllarda bunu yapabilmişlerse de artık 21. yüzyılda kimsenin böyle bir uygulama lüksü kalmamıştır.
Burada aynı zamanda güçlü bir Hristiyan anlayışı da sembolleştirilmiştir. Her "Günah çıkartmadan sonra" yeni bir sayfa açıp, o güne veya o haftaya yeni bir sayfa ile başlamak fazlası ile Hrıstiyanlıkla bağdaşan bir uygulamadır. İlk defa "günahları itiraf etmek kabul etmek ve ceremesini ödemek" ve papazın affını aldıktan sonra da "beyaz bir sayfa açarak" yola devam etmek. Dikkat edilirse, Obama sık sık "geçmişle ve tarihle yüzleşmekten bahsetmektedir". Türkiye'de konuştuğu zaman da bunu dile getirmiş ve adeta dolaylı olarak, "sözde Ermeni soykırımını" itiraf edin, tarihinizle yüzleşin derken de böyle bir anlayış içinde çözüm üretmiştir. Ama bu bize uygun bir çözüm değildir. Yapılmayan bir suçun itirafı olamaz. Yalan bir itiraf ile bir beladan kurtulunamaz. Suçu işlemeyen kişiler sonuna kadar mücadele ederek, doğruluklarını ispat ederler ve kolaya kaçmazlar.
5- Tavsiyeler çoğu zaman tek taraflı kalmıştır. Yani, "barış" denirken daha çok gayret ve fedakârlık "Müslümanlardan" istenmektedir.
"Filistin-İsrail çatışmasından" bahsedilirken, daha çok fedakârlık ve olaydan uzaklaşmak Filistinlilerden istenmektedir.
"Terörün öldürme ve dehşetinden" bahsedilirken daha çok Hamas'ın yaptıklarına atıf yapılırken, Gazze'de İsrail'in yaptıklarına atıf yapılmamaktadır.
"Atom ve nükleer tehlikelerden bahsedildiğinde" İran'ın çalışmaları ve Pakistan'daki bombadan bahsedilmiş olup, İsrail ve Hindistan'ın elindeki nükleer silahlardan hiç bahsedilmemiştir. Yani, evet "barış" istenmiş, "terör ve tedhişin durması" temenni edilmiştir ama kesinlikle tek yönlü bir uygulama isteği de kendiliğinden ortaya çıkmıştır.
6- "Demokrasinin önemi vurgulanmıştır." Doğrudur. Dünyamızın ulaştığı seviyede insan topluluklarının ortaya koyabildiği en adilce sistem demokrasidir. "Adilce" denmesinin sebebi de günümüzün demokrasisinde birçok eksik ve hataların hâlâ mevcut oluşudur. Buna rağmen, ABD'nin Ortadoğu'da en yakın olduğu devletlere bakıldığında bunların çoğunda demokrasinin olmadığı ve halkların daha çok ya krallık-şeyhliklerle veya diktatörlükler ve hayatboyu başkanlık sistemleri ile yönetildiği görülmektedir.
Seçimlerde demokrasi tavsiye edilmekle beraber, Filistin seçimlerinde yüzde 71 oyla kazanan Hamas bir tarafa bırakılıp, tanınmıyor ama tayinle idareye getirilen El-Fetih grubu kabul görüyor ve ABD bu ayırımı savunabiliyor.
Bu şartlar altında Ortadoğu toplumlarına verilen mesaj ne olmaktadır? Hakiki demokrasi mi istenmektedir? Yoksa ABD'ye uygun gelen kişi veya idarelerin olduğu sistemlerin adı mı "demokrasi" olmaktadır? Sayın Obama hangisini kastetmektedir.?
Sonuç:
Kısacası, Obama parlak bir konuşma yapmıştır. Özellikle, Arap toplumlarına ulaşabilmek için Kahire'yi seçmiştir. Ama konuştukları incelendikçe, içindeki çelişkiler veya gölgeli noktalar ortaya çıkmaktadır.
Türkiye'den bütün İslam alemine seslenen Obama, Mısır'dan da bütün Arap alemine ve Müslümanlara seslenmiş ama konuları daha çok Arap ortamına yoğunlaştırmıştır. Söylenenlerin nasıl uygulanacağı konusu çok önemli olup, bölge halkı asıl ona bakmaktadır. Evet, karşısındaki güçlükler de hesaba katılınca başkan Obama'ya bir 3-6 ay daha vermek gerekmektedir. Asıl tablo ondan sonra daha net ortaya çıkacaktır.
Kaynak: Milli Gazete