''O Aşk''ı Merak Ettiniz mi Hiç?

İbrahim DANACILAR

Bu günlerde gündemin ve siyasetin tozlu havasından biraz çıkalım ve iç dünyamıza temiz bir hava aldırıp, ruhumuzu ayndınlatalım mı ne dersiniz?  Bence bu hepimize iyi gelecek... 

Sadece kitaplarda okuduğunuz, sohbet meclislerinde hayatını keyifle ve dikkatle dinlediğiniz,  onu görmediğiniz halde kendisine tüm samimiyetinizle iman ettiğiniz birine gerçek manada aşık oldunuz mu hiç?

Veya o aşkın insan vücudunda nasıl geliştiğini, yanarak nasıl devam ettiğini,  beden de nasıl sonuç bulduğunu ve ruhaniyet’te o aşkın nasıl sonsuzluk kazandığını merak ettiniz mi hiç?

Yaptığım araştırmalara dayanarak, stratejik biraz da manen derin olan bu meseleye girmek istiyor, önce kendi iç dünyamı bu yazımla tahlil etmeyi,  sonra da  sizlerin iç dünyalarınızı kendi içinizde sorgulamanıza vesile olmayı temenni ediyorum.

Bu aşk, şöyle gelişir:

Önce ‘’onu’’ samimiyetle okumak ve iyi anlamakla başlıyor, ardı arkası kesilmeyen, ön arka yüzü olmayan, aralıklı mesafelerle koşulan bir yolculuk özeti gibi… Uzunluğun gölgesinde büyüyen bir kısalıkta ki gibi…  Kendinizden de içeri olan bir benlikte, savrulan güz yapraklarının kuruluğunda hışırdayan bir tınıyla başlayan senfoni gibi…

Nasıl bir akımdır bu bilinmez ama, ateşiyle kasıp kavuran, yaşlarıyla bir damlayı yağmurlara boğan, rüzgarıyla küçük bir ateş kıvılcımını alevlendiren, toprağıyla bağrının ortasına düşmüş savunmasız tohumu dahi devşiren verimlilikte ve derinlikte olan bir şey gibi, yüreğinizde ve kalbinizde bu aşk böyle gelişiyor ve’de hesapsızca ama samimiyetinize nisbetçe, büyüdükçe büyüyor farkında bile olmuyorsunuz!

Bu aşk, yanarak şöyle devam eder:

Gelişme tamamlandığında, bir çok iç organlarınızın yandığını fark edersiniz. İçinizde kontrol edemediğiniz taşkınlıklar ile boğuşurken, yüreğinize husumet verse de sevgi ırmağı, sanki garip bir meczup oluşunuza tabii olur kalbinizin üst geçit noktası...

Nefsani duygularınıza kilit değmiş sürgün kapılar, anahtarın izini sürer bu inanılmaz yanışta… Nefsiniz başka bir aşktan böyle pervasızca kaçmaz, böylelikle nefsinizin üzerine kilitlersiniz kapı üstüne kapıları. Bir bakarsınız ki, aşkınız içinize hükümlü; dışarıysa ise hüküm verir konumunda olduğunu… Her parça kendi bütününde saklıdır ve her özne kendi yükleminden sorumludur artık yanan yüreğiniz de ve mana aleminiz de!

Bu aşk, bedende şöyle sonuç bulur:

Öyle bir ikilemin eşiğinde beslenmiştir ki bu aşk, kimin varlığından dem vurabilir ki? Hangi sert taşa başını çarpmış durumuna düşebilir ki? Sonunda bu aşkın sızlatıcı yakıcılığını anlamaya çalışırsın, ancak ne yaparsan yap ''bu diri küllenişe'' engel olamayacaksın...

O aşkın kendisi yaratılışından beri yansa, tutuşsa da; artık aşığın maşukuna olan aşkının yakıcılığı zahmet değil, rahmet ve vazgeçilemeyecek bir tutku olur bedeninde… Geçmişte o yakılan ağıtların ardından gelen bu sükunet alır artık bedenini… Feryatlar yükselse de o yüceliğe doğru; asıl kazanımların kaybedişlere gebe olduğunun bilinciyle olgunlaşırsınız ve korkarsınız!  

Bu aşk ruhaniyet’te şöyle sonsuzluk kazanır:

Artık bedeniniz kendi iç sesini dinler,  hayatınızın tam orta yerinde farkında veya farkında olmadan yitirdiğiniz, bundan böyle ömrünüzün sonuna kadar sürecek o aşk bedeninizde yer alır ve ruhaniyetinizle de bu müstesna sevda ebediyet kazanır…  

Yazının özü:

Sizlere bahsettiğim bu aşk ile varlığımızın yegane sebebini anlatmaya çalıştım. Bu günler de hatırı sayılır belli bir çoğunluğun maalesef bilinmezlikler diyarında yitirdiği,  kendi bilinirliğini dahi kaybettiğinin farkında olmayanlara hatırlatmak istiyorum.

Hangi aşk’tan mı bahsediyorum?

Tabii ki, Alemlerin iki cihan da sultanı, göz bebeğimiz, efendimiz;  Hz. Muhammed (Sav.)’in Yüz yıllardır halen süre gelen, bir takım müstesna ümmetinin ona duyduğu kitaplara, beyitlere ve şiirlere konu olan ölümsüz aşkından bahsediyorum!

Sizlere kalıcı geçişlerle dolu, kıvrımlı ama bir o kadar da elif olma ve aslında açık bir vav olma halinden bahsetmeye çalıştım. Suni sancılardan soyutlanmış, gerçek dönüşümlere doğru açılan bir kıvranıştan, acizane ama halisane bir ruhla bu müstesna aşk’ı anlatmaya çalıştım.

Son olarak sizleri; dokunulmamış bir bekarette akıtılan kara lekelerin değdiği yerlerdeki kirlenişi vurgulamaya,  açık yüreklilikte olmayan kapalı ve ketum bir takım basiretsiz hislerin izini sürmeye en önemlisi de,  günümüz de aydınlığın odağına gark olan siyahlığın sır perdesini aralamaya davet ediyorum…

Bu müstesna aşk'ı gerçek mana da yaşayabilmemiz duasıyla...

Ves Selam…

İbrahim DANACILAR

 

http://www.facebook.com/#!/ibrahimdanacilar

https://twitter.com/iBR_DANACILAR

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.