Tamam... Önemli olan barajı değil, sıratı geçmektir.
Tamam... Zaferden değil, seferden sorumluyuz.
Fakat üstünde yaşadığımız topraklar ahlaki erozyona uğrarken, "Bana ne yazdan bahardan" türküsünü de söyleyemeyiz.
Bu yüzden Numan Bey'in "Maneviyat" vurgusuna dikkat kesilmemiz gerekmektedir.
Birçok kişi ve kurum, ahlakın ve maneviyatın üstünü çizmeye çalışıyor. Üstelik bunu çok güçlü imkânlarla ve istikrarlı bir şekilde yapıyorlar. Bizim de, bu kavramların altını çizenlerin yanında olmamız icap eder.
Peygamber Efendimiz, kendi ifadesiyle, "Güzel ahlakı tamamlamak için" gönderilmiştir. Müslümanlar olarak, öncelikli derdimiz işte bu olmalıdır.
Burada hatırlatılması gereken bir diğer husus da şudur: İslam, Peygamber Efendimizle gelmiş ve fakat Peygamber Efendimizin vefatıyla sona ermemiştir.
Kiraz güzelliğine güvendiği için kurtlanırmış. Bunu günümüze uyarlarsak, "Bana bir şey olmaz" diyen nice arkadaşımız, kardeşimiz, oldukça kısa sürelerde, başka bir şeye dönüşüp gitmiştir. Bu yüzden, her daim hassasiyetlerimizin üzerine titremeli, sadece dikkatli değil, rikkatli de olmalıyız.
"Maneviyat" kelimesi veya kavramı, bana kalırsa, en doğru seçimdir. Çünkü son otuz yılda birçok kelime ve kavram sulandırılmış, içi boşaltılmış, hatta başka anlamlara da gelir olmuştur. Yine, bize mahsus kelimelere alternatifler üretilmiş ve bunlar, maalesef kabul görüp yaygınlık kazanmıştır.
Maneviyat, bütün bunların dışında ve üstündedir.
Ahlakı da içine alıyor, morali de...
Mesela "Hırsızlık" kelimesinin yerine "Yolsuzluk" kelimesini koyma gayretindeler. Yolsuzluk, insanın kulağına yol-su-elektrik gibi geliyor. Ama hırsızlık denilince, işin rengi bir anda değişiyor. Mesela ünlü medya patronu veya falanca milletvekili yolsuzluk yaptığı için değil de, hırsızlık yaptığı için yargılansaydı, itibarları sıfırla çarpılırdı. Ama şimdi, hiçbir şey olmamış gibi davranabiliyorlar.
Yine, "Ahlak" kelimesinin yerine "Etik" kelimesini monte etmeye çalışıyorlar. Hal böyle olunca da, etik değerleri dilinden düşürmeyen bir yayın yönetmeni gazetesine eteksiz kadın fotoğrafı basabiliyor. Veya mankenlik mesleğinin bile etik değerlerinden bahsedilebiliyor.
Aynı durum, 'muhafazakârlık' ve 'mukaddesatçılık' için de geçerli. 'Muhafazakâr' olduğu söylenen Barış Manço, revü kızlarıyla klip çekmişti. Veya Mason Demirel, bu ülkede yıllar boyu 'mukaddesatçı' geçinmişti.
Bu ve bunun gibi birçok sebepten dolayı, en temiz kalmış kavram, maneviyatçılıktır.
İsabetli bir seçim de, maneviyatın yanına yerliliğin konulmasıdır. Yerlilik, bu toprakların sahibi olma, yerli kaynaklara yönelme, Batı'ya özenmeme gibi birçok anlama gelmektedir ve iyidir.
Mesela yerli değilseniz, ahlakın ne olup olmadığını Batılı filozoflardan, yazarlardan öğrenirsiniz.
Yerliyseniz, sadece Antik Yunan felsefecilerinin söylediklerini değil; Kur'an Ahlakı'nı da bilirsiniz, Kınalızade Ali Çelebi'nin Ahlak-ı Alai'sini de, Nurettin Topçu üstadımızın İsyan Ahlakı'nı da...
Osmanlı tarihini Avrupalı tarihçilerden önce, Naima'dan, Ahmet Cevdet Paşa'dan öğrenirsiniz.
Aydın deyince aklınıza ilk olarak Sait Halim Paşa gelir.
Maneviyat ve yerlilik yan yana gelince, adına samimiyet dediğimiz şey de kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Numan Bey'in konuşmalarına, davranışlarına ve hükümete yönelttiği eleştirilere baktığımız zaman, mesela çok insaflı olduğunu görüyoruz. Ne de olsa "İnsaf, dinin yarısıdır."
Kelimeleri özenle seçiyor. Çünkü "İstediğini söyleyen, istemediğini işitir."
Saygılı fakat dikkatli... Çünkü "İki kılıç bir kına sığmaz."
Ayrıca özenli ve ısrarlı bir şekilde söylememiz gereken; kimine iyi haber, kimine de kötü haber olacak şey şudur: Milli Görüş'ün girdiği yol, artık bir bostan kenarından geçmemektedir.