Nükleer Enerjinin Faydaları

xxx43

Batı medeniyeti bilge bir medeniyet olsaydı atom bombasını ve nükleer silahları icat etmezdi. Medeniyeti denetleyen bilgeler böyle bir şeye izin ve ruhsat vermezlerdi.

İnsanlığın nükleer santrallara ihtiyacı yoktur.

Zaten ha 1945'te Amerika'nın Hiroşima'ya attığı bomba, ha Japonya'da 2011'de patlayan nükleer santral...

İnsanların elektrik enerjisine olan ihtiyaçları göreceli bir ihtiyaçtır, mutlak bir ihtiyaç değildir.

İnsanlığın mutlak ihtiyaçları şunlardır:

Adalet... Can, mal, ırz güvenliği... Din ve inanç hürriyeti... Kimlik ve kültür hürriyeti... Korkusuz yaşama hakkı... Dünya nimetlerinin adil şekilde paylaşımı... Ve diğer insan hakları...

Bir medeniyette, bir toplumda bunlar varsa, karada eski buharlı trenlerle seyahat etmenin, denizde yandan çarklı antika gemilerle seyr ü sefer etmenin sakıncası olmaz.

İnsanlık binlerce yıl atla, deveyle, yahut yayan yolculuk yaptı, denizde yelkenli gemilerle seyr etti.

Önemli olan trenlerin saatte 50 km veya 250 km yol yapması değil, toplumda adalet, güvenlik, uzlaşma, barış olmasıdır.

Japonya keşke ham petrolle çalışan elektrik santrallarıyla enerjisini temin etseydi de, başına bugünkü nükleer felaket gelmeseydi.

Bugünkü Batı medeniyeti yer küresinin, insanlığın sonunu hazırlamaktadır.

Evvelce yazmıştım, tekrarlıyorum: Her nükleer santral potansiyel bir atom bombasıdır.

Her büyük baraj, potansiyel bir tufandır.

İnsanlığın başına bugünkü nükleer felaketler geleceğine, keşke huzurlu ve mesut bir şekilde gazyağı lambasıyla, mumla aydınlansaydı.

Bugünkü felaketler bir şey değil. Bundan sonra kimbilir neler olacak?

Ben uzak ve tenha vadilere, yaylalara kaçarım ve orada güvenli, sakin, doğal bir hayat yaşarım diyen saflara: Binlerce km uzakta patlayan atom santrallerinin veya nükleer bombaların zehirli ve öldürücü radyasyonları rüzgarların sürüklediği bulutlar halinde senin o vadinin, yaylanın üzerine gelir ve gökten yağmur şeklinde şıp şıp afet yağar... Bundan haberin yok mu?

İnsanlık pembe ufuklara doğru değil; felaketlere, tufanlara, afetlere, kıyametlere doğru ilerliyor...

Bize bir şey olmaz!.. İnşaallah olmaz...

*(İkinci yazı)

Kur'an Ana Kaynaktır Ama...

Kur'an elbette İslam dininin ve Şeriat hükümlerinin ana kaynağıdır. Bunda hiç kimsenin tereddüdü yoktur. Ancak metot konusunda tartışmalar vardır. Peygamberimizden sonra Ümmet yetmiş üç fırkaya ayrılmıştır, bunların yetmiş ikisi nardadır. Sadece biri ehl-i necattır (kurtulmuştur). Bu ehl-i necat kimlerdir? Peygamberin ve Ashabının yolundan gidenlerdir.

Herkes Kur'an diyor. Sünni Kur'an diyor, Şii Kur'an diyor, Harici Kur'an diyor... Mirza Gulam Ahmed Kadiyani'ye nebi diyen Ahmediler de Kur'an diyor.

Gurabiye taifesinin inancı şöyledir: Hz. Muhammed (Salat ve selam olsun ona) ile Hz. Ali birbirine çok benzermiş. Cebrail aleyhisselam aslında vahyi Hz. Ali'yi getirecekken yanılıp şaşırıp da Hz. Muhammed'e getirmiş... İşte bu taife bile Kur'an diyor.

Sufi (tarikatlı) Müslümanları şirk ve küfürle damgalayan Vehhabiler de Kur'an diyor.

Kur'andaki yüzlerce kesin ayetin hükümlerinin bugün geçerli olmadığını iddia eden Fazlurrahmancılar da Kur'an diyor.

Reformcular, mezhepsizler, telfik-i mezahib fırkası, dinde yenilik, değişim isteyenler hep Kur'an diyor.

Ne kadar bozuk, bid'atçi, sapık fırka varsa hep Kur'an diyor.

Maksud bir amma rivayat muhtelif...

Evet İslam'ın, bütün Müslümanların temel kaynağı Kur'andır ama Kur'an nasıl anlaşılacak ve yorumlanacak? İşte mesele buradadır.

Ehl-i bid'atin büyük kısmı şöyle diyor: Her Müslüman eline Kur'anı alsın, Arapça bilmiyorsa tercüme ve mealini alsın ve kendi kafasına göre yorum yapsın, hüküm çıkartsın...

Biz Ehl-i Sünnet Müslümanları bu metodu kabul etmeyiz. Kur'an ancak ehliyetli, liyakatli, ihlaslı, takvalı, ilim ve irfanlı, icazetli, firasetli ulema, fukaha, müfessirler tarafından tefsir edilebilir.

Tefsir yapabilmek için bir kısmı alet, bir kısmı 'ali olmak üzere 14 ilmi öğrenip icazet almış olmak gerekir. Bu da yeterli değildir. Bu 14 kisbi ilmin yanında bir de Allah'ın lütf ve bahş etmiş olduğu vehbi ilmin olması gerekir. Allah bu 15'inci ilmi, ilmiyle amil salih kullarına ihsan eder.

Mühendis, doktor, gazeteci, yazar, bakkal, çakkal, kassab, terzi gibi Müslümanlar, iyi niyetli olsalar da kendi kafalarına, re'ylerine, heva ve heveslerine göre Kur'anı yorumlayamazlar, ondan hüküm çıkartamazlar. Böyle bir şey dinde anarşi ve kaos meydana getirir, sapıklığa yol açar.

Müslüman halk Kur'an okumasın mı? Demagoji yapılmasın, böyle bir şey diyen yok.

Okumasını bilenler bizzat okur ve sevap kazanırlar. Bilmeyenler, Kur'an kıraatini dinler ve yine sevap kazanır.

Manasını bilmese ve anlamasa da sevap kazanır.

Kur'an nurdur, şifadır...

Kur'an para mukabilinde okunmaz. Ücreti, sevabı Allah'tan beklenerek okunur.

Para ile Kur'an okuyan profesyonel kuru hafızlar hamele-i Kur'an değildir. Hamele-i Kur'an olabilmek için Kur'andaki hükümleri hayatına uygulamak gerekir.

Kur'anı öğrenmek için en etkili ve iyi yol hangisidir?.. Büyük din alimlerinin yazdıkları, içindeki bilgiler Kur'andan çıkartılmış olan sahih din kitaplarını okumaktır. Akaid kitapları, fıkıh ve ilmihal kitapları, ahlak kitapları, mev'ize ve irşad kitapları...

İcazetsiz ve yoldan çıkmış ilahiyatçıların din kitapları okunmaz.

Arapçayı mükemmel biliyor, kültürü de var ama ilmi icazeti yok. Onun yazdığı tefsir de okunmaz.

Bir müsteşrik (doğu bilimci, oryantalist) hidayete geldi, Müslüman oldu. Onun yazdığı tefsir de okunmaz. Çünkü icazeti yoktur.

Büyük ve derin ilmi olan, fakat bozuk Mutezile mezhebine bağlı bulunan Zemahşeri'nin tefsirini ulema okur, bazı yerlerinden yararlanır ama mukallid halk okuyamaz.

Bu memlekette yüz yılı aşan bir müddetten beri bütün dinsizler, Sabataycılar, Kriptolar İslam'ı içinden, mihraptan yıkmak için "Kur'an Türkçeye tercüme edilsin. Geri kafalı yobaz hocalar aradan çıksın. Müslüman halk dinini ana kaynağından bizzat kendisi öğrensin..." diyorlar. Kuş kadar firaseti, aklı, vicdanı olan Müslüman, onların bu propagandasından işin içyüzünü anlar.

Ehl-i Sünnet ulema ve fukahası, Kur'anın anlaşılması ve yorumlanması konusunda doğru yoldadır.

Bid'atçiler bu konuda yanılmaktadır.

Dall ve mudil olan münafıklar, bid'atçiler, reformcular Müslüman halkı ve gençliği Kur'anla aldatmak istiyorlar. Onların tuzaklarına düşmeyelim.

Allahın kitabı hikaye kitabı değildir ki onu cahiller, ilimsizler, icazetsiz amatör ve naylon müctehidler, heveskarlar, din sömürücüleri kendi re'y ve hevalarına göre tefsir edebilsin.