Üç kıt'ada ve yedi denizde egemen olan bir imparatorluk idik. Batılı emperyalistler, birinci cihan savaşında bizi böldüler. Elimizde bu vatan parçası kaldı. İç kavgalarla birbirimize düşmeye devam edersek, bu ülke de elimizden gidebilir.
Bu sebepten bu vatan toprağı bizim için adeta Nuhun Gemisi gibi kurtarıcı bir tekne niteliğindedir. Bu nimetin kıymetini önemsemeyerek iç çalkantılarla birbirimize düşmeye devam edersek, gemimiz alabora olabilir. Ya da gemimizi delmeye çalışanlar hainane emellerine kavuşmuş olur.
Bu kritik şartlara rağmen maalesef ülkemizde iç barışı sağlamak şöyle dursun, sürekli olarak kavga çıkarmaya çalışıyoruz:
- Parlamentomuzda grubu olan partiler birbiriyle kavgalı,
- İşçiler patronla, patronlar işçilerle kavgalı,
- Yasama, yürütme ve yargı erkleri birbiriyle kavgalı.
- Basınımızın ve TVkanallarımızın bir ikisi hariç, bütün yayın organları yapıcı değil yıkıcı, çevreye sürekli olarak kin, öfke, nefret telkin ediyorlar, şiddet pompalıyorlar.
- Sivil ve askeri bürokrasimizi birbirine düşürdüler.
Hâsılı ülkemizin ufkunu kara bulutlar kaplamış bulunuyor; ümit ışığı gözükmüyor.
Bu böyle devam edemez, etmemelidir. Mutlaka, savaş baltalarını gömerek barış çubuğunu tüttürmeliyiz, sorunlarımızı barışçı metodlarla çözmeye karar vermeliyiz.
Siyasi bahar havası yakalamak diye, siyasi literatürümüzde bir kavram vardır. Bu kavrama sarılmalıyız.
1965 döneminde Adalet Partisi tek başına iktidar iken, Demirel Başbakan idi. Milli bakiyyeli seçim sistemini ortadan kaldırmak için Meclis'e bir kanun tasarısı getirmişti. O günlerde TBMM'de 6 parti grubu mevcuttu.
Muhalefet bu kanunu geçirmemek için kilitlenmiş, ittifak kurmuştu. Meclis'te tam üç ay süreyle sürekli olarak kavgalar çıktı, kafa kırıldı, yumruklar sandalyeler, koltuklar havada uçuştu, Demirel darbe tehlikesi başgöstermesinden korkmaya başladı. Sonunda İsmet İnönü ile bir araya geldiler bir siyasi bahar havası estirdiler. Ortalık süt liman oldu. Arzu edilen kanunlar çıktı.
O günlerin siyasi partilerinde bir asgari müştereklerde birleşelim sloganı, düstur olarak kabul edilmişti. Hatta Antalya milletvekili meşhur Osman Yüksel (Serdengeçti), bu asgari müştereklerde birleşelim teklifini desteklemek için partilere uyarıda bulunmuştu.
- Elinizi çabuk tutun, siz asgari müşterek, asgari müşterek diye eveleyip geveleyip zaman kaybetmeye devam ederseniz, bir askeri müşterek gelecek sizleri metazori birleştirecek demişti.
Evet nitekim, siyasi bahar havası bozulduğu için, 12 Mart askeri müdahalesi geldi. Demokratik sistemin çanına ot tıkamış oldu.
Yani ne demek istiyorsun. Ortada şu kafes, balyoz ve benzeri antidemokratik sayısız kanun ihlalleri varken buna rağmen yine de meselelerimizi barışçı metodlarla çözmeye çalışacağız diye akıllara bir soru gelebilir. Evet yine de, barışçı çözüme imkân vardır. Öfkesini yenenler, vatanını ve milletini sevenler için bu istikamette çaba sarfetmek kaçınılmaz bir görevdir. Aksi halde dış ve iç düşmanlarımız, kurt dumanlı havayı sever diyerek, bizim şu, parçalanmış, perakende, birbirine küskün ve öfkeli halimizden yararlanarak devletimizin başına bir felâket getirmeye kalkışabilirler.
Bize önce barış açılımı gerek...
Evet bize Sayın İçişleri Bakanı, Beşir Atalay'ın başlattığı demokratik açılımdan da önce barış açılımı gerek.
1- Bu açılımı bizzat Sayın C. Başkanı Abdullah Gül deruhte etmelidir.
2- Önce yeni ve demokratik bir anayasa yapmak için bir kurucu Meclis toplanmalıdır.
3- Bu kurucu Meclis'e TBMM'de grubu olan veya olmayan mevcut siyasi partiler, sendikalar, sivil toplum kuruluşları, fakültelerin temsilcileri, ihtisas sahibi ilim adamı hukukçular ve gerekli görülen kuruluşlar katılmalıdır.
Gözüken odur ki, ülkemizin, millet ve devletimizin birikmiş olan devâsâ problemleri ancak böylesine bir barışçı yaklaşımla ve ihtiyaçlara cevap verecek elverişli ve isabetli bir yeni anayasa ile çözülebilir. AKP'nin düşündüğü gibi, perakende Anayasa değişiklikleri ve ayrı ayrı yapılması düşünülen referandumlarla çözülemez. Ancak yukarıda teklif ettiğimiz, çok kapsamlı bir yeni anayasa ile ülkemiz iç barışa sulh ve selâmete huzûr ve saâdete kavuşturulabilir.
Aksi halde içerisine düşmüş olduğumuz çeşitli çıkmazlar sürüp gider. Bu karmaşa ise Nuhun Gemisi'nde birbiriyle kavgaya tutuşan felaketzedelerin halinden farksız olur. Bilindiği gibi Peygamber Efendimiz Essulhü-Seyyidül ahkâm buyurmuşlardır. Sulh hükümlerin efendisidir tavsiyesi ile bizi barışa teşvik etmiştir.