Ne kadar kızarsam kızayım ağzımdan ve kalemimden 'küfür' içeren sözcükler çıkmamasından lisedeki edebiyat öğretmenim sorumlu. 'Edebiyatta yergi' konusunu işlerken verdiği örnekler zihnimde silinmez izler bıraktı. Ne zaman biri bana küfretse, hocamın "Akıllı olan sözcüklerle küfretmez" sözü aklıma gelir.
Bu girişi sağda-solda çıkan benimle ilgili yazılarda ağzını bozanlara cevap verirken kendimi tuttuğum için şaşıranlar bilsin diye yaptım. Bir dostum, "Adam sana demediğini bırakmamış, sen ise adama ağız dolusu 'yalancı' bile diyememişsin" târizinde bile bulundu.
Doğrudur. Küfür edemem ben. Ağzımdan tek bir küfür sözcüğü çıktığını kimse duymamıştır. Küfür sözcükleri yerine dolaylı anlatımı yeğlerim. Divan edebiyatımızda sivri diliyle tanınan, hayatını da bu sebeple kaybetmiş şair Nef'i bugün yaşasa ve gazetelerde çıkan yazıları okusa sergilenen mübalâtsızlıklar karşısında hayretlere düşerdi.
Küfür genelgeçer bir olay haline geldi de ondan...
Döneminde (1562-1635) Nef'i de muarızları da dolaylı lâf sokuşturmayı tercih eder, gönderdikleri oklar hedefi bulurdu. Kendisinden hoşlanmayan zamane müftüsü şu beyti Nef'i için söylemişti: "Şimdi hayli sühanveran içre / Nef'i mâ'nendi var mı bir şair / Sözleri Seb'a-i Muallakadır / İmre-ül Kays kendidür kâfir."
Kendisini İmre-ül Kays ile şiirini de 'Muallakat-ı Seb'a' ile karşılaştırdığı için sanki över gibidir Müftü Efendi; ancak Nef'i beyitteki tehlikeli 'kâfir' sözcüğünün boşuna sarf edilmediğini bilecek zekâdadır. Cevabı gecikmez: "Bize kâfir demiş müftü efendi / Tut ben diyem O'na müselman / Yarın vardıkta ruz-ı cezaya / İkimiz de çıkarız orda yalan."
O bana 'kâfir' diyor, ben ise ona Müslüman, ama Kıyamet günü ikimizin de yalancı çıkacağına eminim... Bu kadar...
Lisedeki edebiyat hocam, bir de Tahir Efendi ile ilgili beytini okumuştu Nef'i'nin… Tahir isimli biri şaire 'boşboğaz köpek' (kelp) mi ne demiş, cevap hemen gelmiş: "Tahir efendi bana kelp demiş / İltifatı bu sözde zâhirdir. / Malikî mezhebim benim / Zira itikadımca kelp tahirdir"
"Bana 'köpek' demiş, ama ben Maliki mezhebindenim, bizde köpek temizdir" diyor şair görünürde, ama bu arada kendisine 'köpek' diyen Tahir Efendi'ye de "Köpek sensin" demiş oluyor...
Zekâ pırıltılı bu tür takılmalardan hoşlanıyorum işte. Böyle desin de ne derse desin... Yoksa birinin, ağzına ilk gelen sözcüklerle 'dedikoducu' veya 'boşboğaz' demesinin, arkamdan 'maraz/mariz' gibi sözcükler sarf etmesinin üzerimde fazla bir etkisi olmuyor.
Eskiler “Kem söz sahibine aittir” diye boşuna söylememiş...
Kolay değil tabii hakaret etmeden birini yerin dibine batırmak... Dünyada bile bu işin ustası sayılabilecek pek az tanınmış şahsiyet var. En önemlileri de İngiliz politikacı Sir Winston Churchill ile İrlandalı yazar George Bernard Shaw... Shaw, sevmediği Churchill'e 'sevimsiz' veya 'nâdan' diyecek, değil mi, bunu doğrudan söylemek yerine içerisine iki bilet koyduğu bir zarfa şu notu düşmüş: “Yeni oyunumun ilk gecesi için iki bilet koyuyorum; bir dostunu da getir, tabii eğer dostun varsa...”
Hınzır Churchill fırsatı kaçırır mı, o da hemen şu cümleyi yazdığı bir pusulayla mukabele ediyor: “İlk gece gelebilmem imkânsız, ancak ikinci gece katılabilirim; tabii piyesin ikinci gece oynayabilecekse...”
Churchill'in bu tür yakıcı cevapları çok meşhur... Bir keresinde, kendisini sevmediğini “Winston, eğer senin karın olsaydım, içeceğine zehir koyardım” cümlesiyle ifade eden Lady Astor'a, "Nancy, senin kocan olsaydım, hiç tereddütsüz o zehiri içerdim" demişti Churchill...
Ne zerafet, ne hazır cevaplık, ne müthiş zekâ, değil mi?
Kalemine/ağzına hangi küfür gelirse onu muhatabına 'pat' diye yazıp söyleyenleri hangi kategoriye yerleştirmemiz gerekir?
Muarızlarından biri için, "Onda benim sevmediğim her türlü değer var, hayran olduğum muzırlıklardan da hiçbiri yok" demiş Churchill... Bir başkası (Dışişleri Bakanlığı yapmış Clement Attlee) için "Çok mütevazı bir adam, mütevazı olmak için her sebebi var" diyen, bir siyasi rakibini (Ramsey MacDonald) "Kuzu kılığındaki kuzu" diye yerin dibine batıran da o...
Ne yapalım, bizim politikacılar nezaketi bozmadan rakibi altetmenin yolunu bilmiyorlar; hadi onları bir tarafa bırakalım, elinde kalem yazıp duranlar bile sokak çocukları gibi küfürleşiyor bu ülkede...