Henüz 5,5 yaşında küçük Muhammet ve Emine durmadan bir şeyler soruyorlar anne ve babalarına. Anne baba bugün biz durakta iki teyze konuşurlarken Elhamdülillah Müslümanız dediklerini ve Kelime-i Şahadet ve Allah, Peygamber, Namaz ile Ölüm konuştuklarını duyduk. Evet sizler de namaz kılıyorsunuz biz sizi seyrederken çoğu zaman yanınızda oturup sizin yaptıklarınızı taklit ediyoruz. Sessiz ama dudaklarınızı oynatarak duyulmayan bişiler diyorsunuz biz öğrenmek istiyoruz bize bunları Allah rızası için anlatın öğretin bir de ölüm nedir neden ölmek zorundayız bunlar bizi korkuttu ne olur bize anlatın bunları diyerek anne ve babalarının gözlerine bakarken sanki onların ruhlarına inmişlerdi. İşte tam bu sırada anne baba da gözleri yaşlı boğazları düğümlenmiş bir durumda gözgöze geliyorlar bu 66 aylık yavrularına bunları anlatmak için geç kalmış olamazlardı dinlerini bilmelerinin zamanı bu zamanları mıydı ? diye hayıflanıyorlar. Geç kalmış olmanın verdiği yürek burkulmasıyla halının üzerinde oturmuş, onlara soran ışıl ışıl olmuş ve cevap bekleyen gözlerle bakan Rablerinin emaneti yavrularını kucaklarına alarak anlatmaya başladılar. Dinimizden, yüce peygamberimiz Hz.Muhammed ve bir Müslüman evladının o yaşta öğrenmesi gereken her şeyi yavaş yavaş sakince huşu içinde anlatmaya başladılar. Anlatımları bittikten sonra da evlatlarıyla Cami ziyaretine giderek hem ev ortamında hem de ibadetin daha fazla hissedildiği o nurlu ortamda anlatımlarına devam ettiler. Artık onlar için uzun bir süreç başlıyordu neydi bu süreç evlatlarına dinimizi ibadet ve diğer bilmeleri gerekenleri anlatma süreciydi. Bu süreç emanetlerinin bluğ çağına girmeleriyle uygulamaya konulacaktı inşallah.
İnanıyorum ki her birimizin evlerimizde evlatlarımızla yaşadığımız anlardır bu anlar. Din eğitimi almayan çocuklar var oluşu ve ölümü anlayamadığı için ruhları boşlukta kaldığı örnekleriyle sabit olan yaşam içinde başka olumsuzluklara meylettiklerini ne yazıkki görmekteyiz. Bunun için bilmeliyiz ki din ruhun ilacıdır, tek şifa kaynağıdır. Rabbimin kelamında ne güzel söyler; Kur’an’dan mü’minler için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz. Oysa o, zalimlere kayıplardan başkasını arttırmaz. (İsra Suresi, 82) Bu sorular karşısında bizler yavrularımıza önce Allah’ı anlatmalıyız o küçücük beyinler yürekler öncelikle Allah’ı hissetmeli ve ona göre de diğer kavramları anlamalılar. Ama bunu anlatırken yanlış yönlendirmelerle yani gök gürültüsünde Allah çok kızdı şimdi gelecek gibi safsata bilgilerle değil temelinden verilecek bilgilerin ilerdeki yaşlarında faydalı olması adına gerçek bilgilerle Allah anlatılmalıdır. Bu arada ebeveynlerin bilmesi gereken nokta; ilk yaşlardan itibaren başlatılması gereken Allah’a iman öğretiminde, Allah sevgisi, öğretim faaliyetinin temel taşı olmalıdır. Allah inancını çocuklara sevgi ve bağlanma duygularını geliştirerek öğretmek ve telkin faaliyetlerine bu duygulardan hareket ederek başlamak daha doğru olacaktır.” Allah’ı bütün varlıkları yaratan ve insanları onlardan daha üstün kılan ve seven, özellikle çocukları daha fazla seven ve koruyan, besleyip büyüten, sayılamayacak güzellikte yiyecekler ve içecekler veren, çiçeklerle ve hayvanlarla tabiatı dolduran, suçları ve yanlış davranışları hemen cezalandırmayıp, farkına varıp vazgeçmesi için zaman tanıyan, davranışlarımızın iyi ve güzel olanına büyük ölçüde mükafatlar veren, yaptığımız bir iyiliğe karşı, daha başka pek çok iyiliklere ulaşmamızı sağlayan yüce Rabbimiz olarak anlatımına başlanmalı ve bu önemli konudaki anlatım yavaş yavaş devam edilmelidir. Çocuğun Allah’ı çok sevmesi için, Allah’ın yarattıkları üzerinde düşünmesine de vesile olmak gerekir. Allah’ın bizi nasıl beslediğini, baktığını, büyüttüğünü bize nasıl sevgi verdiğini anlatılacak ki bu çocuğun anlayacağı bir hikaye masal ile olacaktır. Çocukların o zaman bile sorumluluklarının verilmeye başlandığını düşündüğümüzde çocuğun anlayacağı dil de en güzel durum bir çiçeğe bakmasının öğretilmesidir. İşte bu örneklerden başkaları ki örneğin, çikolatayı, elmayı Allah yaratıyor dedikten sonra elma ağacının detayları çocuğa anlatılıp düşünmesi sağlanabilir. ‘‘Küçücük bir elma çekirdeği toprağa atılıyor ve 80 metre yüksekliğinde bir ağaca dönüşüyor. Hiç bir zaman bir elma ağacından portakal çıkmıyor. Kimi elma ağaçları kırmızı, kimi sarı kimi de yeşil elma veriyor. Her biri çamurlu toprakta yetişmesine rağmen mis gibi kokuyor ve enfes lezzetler üretiyor. Her ağaç, binlerce dal ve meyve veriyor. Bunun oluşması için sadece biraz zaman gerekiyor. 30 yılda gelişen bir ağacın 30 saniyede geliştiğini düşün...’’ şeklinde bir anlatım, Allah’ın varlığı ile beraber büyüklüğünü de kavramasına vesile olur inşaallah. Çevrenizde gördüğünüz herşeyi vesile kılıp Allah’ın varlığını ve büyüklüğünü anlatmanız mümkün elbette. Mesela Allah’ın tavuskuşunda yarattığı renkler, kelebek kanatlarındaki simetri detaylı olarak anlatılabilir. Bu anlatım esnasında çocuğa sorular da sorulmalıdır. Örneğin ‘‘kelebek kanatlarındaki simetri ve desenler sence tesadüfen olabilir mi?’’ ya da ‘‘Küçücük tahta parçası olan tohum, sence kendi kendine bu kadar çeşitli bitkileri üretiyor olabilir mi?’’ gibi... Bu konuda İmam Gazali’nin çocuk ruhu ve kalbi hakkında önemli görüşleri vardır. O, fıtrat hadisini esas alarak, çocuğun kalbini “tertemiz, bomboş, saf, her şeyi almaya kabiliyetli ve yöneltildiği her şeyi yapmaya meyilli” olarak nitelemektedir. Bunun yanısıra Gazali, ruhun yaratılışı itibariyle gerçekleri kabullenmeye yetenekli olduğuna ve Allah’ı bulup kavrayacak gücün de onda bulunduğuna inanmaktadır. O nedenle her şeyi almaya ve yönlendirildiği her şeyi yapmaya hazır olan çocuğa anlatılacak ve onu yönlendirilecek konular çok önemlidir. Çocuğa öncelikle Allah’ın varlığı, büyüklüğü ve gücü anlatılırken; çocuk, çevresinde gördüğü her şeyin, içtiği suyun, soluduğu havanın, yediği sebze-meyvenin, sahip olduğu bedenin, gözlerinin, kulaklarının, kalbinin nasıl var olduğu ve bunları kimin yarattığı hakkında düşünmeye yönlendirilmelidir.Evrendeki düzen ve denge, mucizevi tasarımlarla yaratılmış galaksiler ki çocuklar bu konulara oldukça fazla ilgi duyarlar hakkında bilgiler verilmeli ve tümünün üstün akıl sahibi bir Yaratıcı tarafından yaratıldığı anlatılmalıdır. Gözümüzle gördüğümüz, kulağımızla duyduğumuz ve hissettiğimiz herşey, bize göklerin, yerin ve arasındakilerin Yaratıcısı olan Allah’ı tanıtır. Evreni saran mucizevi güzellikler üzerinde bilgi sahibi olması, çocuğun bu apaçık gerçeği fark etmesini sağlar. Rastlantılarla hiçbir şeyin meydana gelemeyeceği çok basit örneklerle çocuğa anlatılabilir. Allah’ın kullarına sevgisi ve “O çok şefkatlidir, bizi korur, bütün belalardan muhafaza, himaye ve vikaye eder “ diyerek çocuklarda O’na karşı güven, itimat ve sevgi hissini coşturmalıyız Hatta en küçük yavruların dahası haşeratın, Allah şefkatiyle, re’fetiyle rahmetiyle beslendiğini uygun bir dille ona anlatarak Rabbiyle olan münasebetini sağlama bağlamalıyız. Çocuklarımızı şeytanın kurmuş olduğu bu sistemin içinden çekip kurtarmak için lütfen ertelemeden, onlara iman hakikatlerini ve Allah’ın varlığını anlatalım ve bunu yaparken onlara bir yetişkin gibi davranıp kişilikli bireyler olmalarına vesile olalım. Hz. İbrahim’in henüz koşma çağındaki çocuğu ile rüyasını istişare ettiğini ve Hz. İsmail’in de koşma çağında bir çocuk olmasına rağmen olgun ve teslimiyetli tavrını örnek alalım ve imanın insana olgunluk feraset kazandırdığını asla unutmayalım! Yaşı kaç olursa olsun. Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): ‘oğlum” dedi. ‘Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun.” (Oğlu İsmail) Dedi ki: ‘Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah, beni sabredenlerden bulacaksın.” (Saffat Suresi, 102) Böylece çocuk, çevresini saran yaratılış gerçekleriyle bu muhteşem düzenin bir sahibi olduğu gerçeğine ulaşabilir. Bu anlayışa sahip olan çocuklara, Kuran ahlakının ve dinin anlatılması daha da kolaylaşacaktır. Ardından, Kur’an’ın hak ve korunmuş kitap olduğu, hükümlerine uymak gerektiği, dinin kolay ve insanın yaratılışına uygun olduğu anlatılmalıdır. Dini yeni tanıyacak çocuklar öncelikli olarak, Allah’a ve ahiret gününe iman konusunda bilinçlendirilmelidir. Çünkü dinin gereklerini yapması için önce mantığını kavramalıdır böylece ibadetleri istekle yapacaktır. Böyle olmadığında çocuk, ne yaptığının farkında olmadan taklidi bir şekilde yapar ya da ibadetin mantığını bilmediğinden yapmak istemeyebilir. Bu nedenle çocuğu dinin ibadetlerini uygulamak isteyeceği, anlayacağı düzeye getirmek öncelikli olmalıdır. Bu zaman süreci içerisinde, ibadete yönelik baskıcı, zorlayıcı teklifler getirilmemelidir. Çocuk sevgiyle ve samimi bir kalple Allah’a inandığında, ibadetleri yerine getirmeyi kendiliğinden isteyecektir. Bütün bu iman hakikatlerini anlatırken, ona bunların tam tersini söyleyen şeytan diye bir varlığın da bulunduğunu hatırlatmak çok önemlidir. ‘‘Şeytan herşeyin tesadüf sonucu oluştuğunu söyler, sence sen, ben, kuşlar, çiçekler... tesadüfen olmuş olabilir miyiz?’’ diye sorular sorularak çocuğun düşünmesi ve aklını kullanması sağlanmalıdır inşaallah. Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz? (Nahl Suresi, 17)
Gelelim evladımıza ibadeti uygulatma sürecine; ibadete ilişkin teklifler getirmeden önce ibadetin mantığı anlatılmalıdır. Sabırlı olmak, güzel söz söylemek, iyilik yapmak, israf etmemek gibi önemli ibadetler çocuğa sevdirilmeli ve uygulama ortamları oluşturulmalıdır. Tabağında yemek bıraktığında ‘‘arkandan ağlar’’ gibi gerçek dışı bir üslup kullanmak yerine, daha gerçekçi ve Kuran’ı bir üslupla israf etmenin iyi bir şey olmadığı, bu yiyeceklere ulaşamayan çocukların var olduğu anlatılmalıdır.
Okul öncesi dönem çocuklarıyla ölüm hakkında konuşurken basit cümleler kurulmalı ve anlayacakları kavramlar kullanılmalıdır; “Dayın öldü. Artık nefes alamaz, koşamaz, gülemez ya da konuşamaz” gibi. Çocuklar, bu durumu anlamlandırmak için bol bol soru soracaklardır. Bu sorulara sade ve düz cevaplar verilmeli, karmaşık anlatımlardan kaçınılmalıdır. Ölüm olgusunu anlatmak için kullanılan kelimelerin yan anlamları çocuklar için kafa karıştırıcı olabilir. Örneğin, “Deden uyuyor ve bir daha uyanmayacak” demek çocuğun uykuya dalmaktan korkmasına neden olabilir. “Gitti ve geri gelmeyecek” demek çocukta ayrılma korkusuna, gidenin bir daha geri gelmeyeceği düşüncesinin oluşmasına neden olabilir. “Anneannen çok yaşlı olduğu için öldü” demek, çocuğun, sadece yaşlı insanların öldüğüne inanmasına neden olabilir. Bu inanç, genç birinin ölümünü duyduğunda güveninin sarsılmasına neden olabilir. 3 yaşından sonra çocuklar ölümü yavaş yavaş merak etmeye ve ölüm hakkında soru sormaya başlarlar. “Ölüm ne demek?”, “Ölenler nereye gider?” gibi sorular sorabilirler. Bu yaşın çocukları ölen kişinin bir zaman sonra geri geleceğini düşünürler. Çizgi filmlerde düşen kahramanın yeniden kalkması gibi ölenin de yeniden geleceğini hayal ederler. Bu çocuklara ölüm Cennet olgusu ile birlikte anlatılabilir. “Ölen kişiler çok ama çok güzel olan cennete giderler. Cennette camdan, çikolatadan evler bulunur. Kocaman parklar ve lunaparkalar vardır. Sütten, meyce suyundan havuzlar, denizler vardır. Cennete gidene Allah her istediğini verir.” tarzında bir açıklama yapılabilir. Bu açıklama çocukları rahatlatacaktır. Şimdi de özellikle bu yaş döneminde çocukların söyleyebilecekleri muhtemel cümlelere değinelim ve bunlara verilebilecek cevapları görelim. “Dedem geri gelecek mi?” Bu soru karşısında, “Cennet çok güzeldir. Bu yüzden oraya gidenler geri gelmek istemezler. Hani sen parka gittiğinde gelmek istemiyorsun ya onun gibi işte. Ama biz cennete gittiğimizde dedeni görebiliriz.” şeklinde bir açıklama yapılabilir. “Ben de ölüp Cennet’e dedemin yanına gitmek istiyorum!” “Öyle, cennete gitmek kolay değil. Çoook ama çok sevap biriktirmen gerekiyor. Sevapların iyiliklerin birikip bir sürü olunca o zaman sen de cennete gidebilirsin.” açıklaması genelde çocuklar için yeterlidir. Bu açıklama ile çocuklar iyiliğe yönlendirilmiş olurlar ve cennete gitmenin iyi insan olmakla ilgili olduğunu hafiften kavrarlar. “Dedemi neden toprağın altına koydunuz. Üşür orada!” Bu soru karşısında ise şu cevabı verebiliriz: “Ölenler toprağın altına konur. Toprağın altında cennete giden gizli yollar ve kapılar vardır. Onlar o kapılardan geçerek cennete giderler. Cennette ise üşüme olmaz.” 6-12 yaş dönemi çocukların artık gerçeklerin daha çok farkına vardığı dönemdir. Özellikle 9-10 yaşlarından sonra çocuklar beden ve ruh ayrımından haberdar olabilirler. Ancak bu haberdar olmaları beden ve ruh ayrımını kesin olarak yaptıkları anlamına gelmez. Bu dönemde ölümü anlatırken cennet fikrinin yanında nefes alıp vermenin kesildiğinden, kalp atışının durduğundan, insanın hareket edemediğinden bahsedebilirsiniz. Yine bu dönemde cennet kavramının yanında cehennem kavramından da bahsetmenin zamanı gelmiştir. İyilik yapanların cennete kötülük yapanların ise cehenneme gideceği bu yaşın çocuklarına rahatlıkla anlatılabilir. Bu yaşın çocuklarında soyut düşünce tam anlamı ile gelişmediği için bu bahsettiğimiz soyut kavramları yetişkinlerin anladığı gibi anlamayabilirler. 12 yaş ile birlikte çocuklarda soyut düşünce iyice gelişmiş olur. Artık onlar da yetişkinler gibi ölümü tüm boyutları ile anlayabilirler. Bedeni ruh ayrımı, günah ve sevapların cennet ya da cehennemi kazanmaya vesile olduğu, mahşer günü, Allah’ın varlığı bu dönemde daha doğru biçimde algılanır.
Bu konudaki bilgilendirmede doğrular; vefat durumlarında 3 yaşından itibaren çocuklar cenaze törenlerine katılabilirler. Ancak ölümün devamlı konuşulduğu ortamlarda kalmaları, ağıtlara yaslara tanıklık etmeleri doğru değildir. Bu nedenle çocuklar yasa boğulmamış cenazeye katılmalı ancak gözyaşının bol olduğu ve ölüm olayının anlatıldığı ortamlardan uzak tutulmalıdır. Ta ki 12 yaşına kadar. Ölüm olayından sonra çocukla ölümü konuşmak, ölen kişi hakkındaki duygularımızı onunla paylaşmak doğrudur. Çoğu kimse ölüm hakkında konuşmanın çocuğa zarar vereceğini düşünür. Doğru olan çocuğa hissettiklerini sormak, kendi duygularımızı onunla paylaşmak ve ondan gelen soruları cevaplamaktır. Eğer bunu yapmazsak çocuk ölümün kendisinden gizlenen kötü bir şey olduğu kanısına varır ve ölüme karşı aşırı tepki gösterebilir. Yanlışlar ise; çocuklara söylenen kimi cümleler çeşitli psikolojik sorunlara ya da içinden çıkılması zor durumlara yol açabilir. “Allah yanına aldı.” Eğer çocuk ölen kişinin nerede olduğunu sorduğunda çocuğa “Allah onu yanına aldı” demek çocuğun Allah’a kızmasına sebep olabilir. Çünkü O sevdiği bir kişiyi almış ve geri vermemektedir. “Uzun bir uykuya daldı” Ölüm hakkında sorulan sorulara bu şekilde cevap verilirse çocuklar uykudan korkabilirler. Uyudukları zaman öleceklerini düşünebilirler. “Uzaklara gitti” Bu cümle karşısında ise çocuklar genelde anne-babalarına aşırı bağlanmaya başlarlar. Onların kendisinden ayrılmasını istemezler. Çünkü uzaklara gittiğinde öleceğini düşünürler. “Yaşlandığı için öldü.” Çocuklar ölen kişinin niçin öldüğünü sorduğunda bu cevap verilirse bu sefer çocuklar yaşlanmaktan korkarlar. Bazı çocuklar büyüyüp yaşlanmamak için yemek yemeyi bile kesebilirler.