NERESİNİ DÜZELTEYİM

Av. Mehmet YALÇINKAYA

Bu haftaki yazımın başlığı hakkında uzun süre tereddüt yaşadım. Düne kadar, yazımın başlığı BANA GÖZYAŞLARIMI GERİ VER şeklindeydi. Niçin bu başlığı düşündüğümü yazının sonuna bıraktım. Savcı Ferhat Sarıkaya’nın “Özrü kabahatinden büyük” açıklamalarına dikkat çekmek için yukarıdaki başlığı tercih ettim.

Önce herkesin bildiği veya duyduğu kıssayı hatırlayalım.

Adamın biri, namaz sonunda cami dışında imamı bekliyormuş, nihayet hoca, herkes çıkıp kapıyı kilitledikten sonra tam ayrılayım derken;

- Dur bakalım imam efendi... Sana birkaç sorum var… demiş.

- Buyur efendi, ne sormak istiyorsun?

Adam şöyle bir sakalını sıvazlamış ve başlamış konuşmaya:

- Şimdi sana soracağım birçok şeyi ben zaten biliyorum da, bir yere takıldım onu sormam lâzım.

- Sor efendi ne soracaksan, diye meraklanmış imam.

- Efendi! Hani Hz. Nuh’un çocuğu olmuyordu ya…

- Ee?

- Hani “Allah’ım bana bir kız çocuğu ver onu sana kurban edeyim” dedi ya.

- Eee!

- Hani Allah bir kız verdi, sekiz yaşına gelince kesmeye dağa götürdü, bıçağı çıkarıp kayaya çaldı kaya yarıldı, tam kıza çalacakken.

- Eeeee!

- Birden ortaya Azrail çıktı elinde bir keçi ile.

- Eeeeee!

- Ey Nuh! Dur kesme... Bu keçiyi sana Allah gönderdi. Kızının yerine bunu kes… dedi ya.

- Eeeeeee!

- İşte buraya kadar hepsini biliyorum. Yanlışım varsa düzelt. Sadece keçi erkek miydi, dişi miydi onu bir türlü hatırlayamadım. Cevabını verir misin Hoca Efendi? İyice sinirlenen imam efendi;

-Bre gafil! Ben şimdi bunun neresini düzelteyim? Biir… Nuh değil İbrahim peygamber. İkiii… Kız değil, oğlan. Üüüç… Azrail değil Cebrail. Döört... Keçi değil koç.

Savcı Sarıkaya’nın vermiş olduğu ifade, bana yukarıdaki kıssayı hatırlattı. Kendi isteği ile verdiği söylenen ifadenin ana başlıklarına bir bakalım.

Sen çalışkansın, altından kalkarsın:

Şemdinli’de Kasım 2005 günü olaylar patlak verdi. Yeni atanan başsavcı vekili İbrahim Özer de fezleke ile gelen bu soruşturmayı bana verdi. Sebebini sordum: “Sen çalışkansın, altından ancak sen kalkabilirsin” dedi. (YALAN. Doğrusu, 2005’te Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü hakkında ısmarlama iddianameye imza attığı için. Çünkü aynı kumpas Şemdinli davasında da yapılacaktı. Hazırda varken başka bir savcı aramaya gerek duyulmadı.)

Büyükanıt üzerinde yoğunlaş:

Sonradan Yargıtay üyesi olan İlhan Kaya, o zaman Van’da 3. Ağır Ceza Mahkemesi başkanıydı. Şemdinli’deki olayla ilgili soruşturma bana verildikten sonra beni yönlendirmeye başladı. Özellikle Yaşar Büyükanıt üzerinde yoğunlaşmamı istedi. (YALAN. Doğrusu, aşağıda yazdığım gibi, kendi itirafında var. İddianameyi belki de baştan sona merak edip hiç okumadı.)

İddianameyi polis getirdi:

KOM Müdürü Mustafa Uçkan’ın getirdiği bilgilerle iddianameyi yazmaya başladım. Getirilen bilgi ve belgelerin hukuki kısmını ben yazdım. (YALAN: Hukuki kısmın önemli yerleri dönemin Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi hâkimi İlhan Kaya tarafından yazıldı, her iddianamede olması gereken rutin kısımları o yazdı). Bir flash bellekle Mustafa Uçkan iddianamede yazılı bilgileri bana getirdi. Getirdiği bilgileri iddianameye kopyalayıp yapıştırdım. Bu kısım DOĞRU.

Diğer itiraflara da hızlıca göz atalım:

Gülen benim için vasiyet etmiş. Ölünceye kadar bu yiğit arkadaşa ve ailesine bakılacak diye. Bu vasiyet gereği, açığa alındıktan sonra atılıncaya kadar maaşının eksik kalan 1/3’nü, atıldıktan sonra tamamını, FETÖ ödemiş. Yurt dışına çıkması için başka bir hâkim (işe bakın bu hâkim, yıllar sonra, MHP davasında muhalifler lehine kongre kararı verecek olan icra hâkimi Burhan Yaz) kendisine 15-20 Bin TL para vermiş. Yıl 2007. Güney Afrika’ya kaçış. Oradan Bosna’ya gidiş. Çocuklarının okul masraflarını örgüt karşılamış. Bu arada kendisi örgütten maaş almaya devam etmiş. Generallerin açtığı tazminat davasını kaybedince tazminatları da örgüt ödemiş. Yurt dışına giriş çıkış kayıtları silinmiş. Eşinin başını 1998’te örgütün isteği üzerine açtırmış.

Şimdi asıl utanmaz itiraf geliyor:

2010’da tekrar mesleğe dönünce, yıllarca FETÖ’den ikinci bir maaş almaya devam ettim. Çocuklarımın okul masrafları karşılandı.

Savcı Sarıkaya, vicdanı ile cüzdanı arasında hiç tereddüt yaşamamış, çünkü mesleğini hep vicdansız olarak sürdürmüş.

Bu itiraflardan sonra o makamı doldurmaya devam edecekse, itirafçı oldu diye HSYK onu görevden almayacaksa Allah aşkına biz neyin mücadelesini veriyoruz?

Son olarak yazı için düşündüğüm başlığa geleyim. Görevden, hem de “Türkiye sınırları içinde avukatlık yapamaz” şeklinde verilen kararla atılınca, sayısını hatırlamıyorum “Bu kardeşimiz ne yapar, çoluk çocuğu ne yer, ne içer” diye göz yaşı dökmüştüm. Ey itirafçı olduğunu söyleyen savcı! Bana gözyaşlarımı geri verebilir misin?

Rahmetli Necip Fazıl’ın bir muhatabına “Sana alçak diyemem. Çünkü alçaklık iyi kötü bir seviye bildirir. Sen ÇUKUR ADAM’sın” dediği rivayet edilir.

Ben, sana ÇUKUR ADAM bile demem. Kendime zül addederim.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.