Hakkâri’de mayın ararken şehit düşen askerimiz...
Yılın ilk çeyreğinde yüzde 11’le dünyanın en hızlı büyüyen ve gene Mayıs ayında dış ticaret açığı yüzde 104,2 artışla 4 milyar 926 milyon dolardan 10 milyar 57 milyon dolara çıkan Türkiye ekonomisi...
Tutuklu milletvekilleri kriziyle yükselen tansiyona karşı dün sürpriz bir girişimle devreye giren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve ilk olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşmesi...
AK Parti Grup Toplantısı’nda CHP ve Bağımsızlar’ın yemin etmemesini eleştirerek “Muhalefet ister gelsin ister gelmesin Meclis’in çalışmasına engel hal yoktur” diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan...
Bütün bunlara bakarak Türkiye’de olup biteni nasıl okumak gerekiyor?
***
Ben, mevcut siyasal tablonun üç ayrı okuma gerektirdiğini düşünüyorum...
İlki, Ergenekon açısından...
CHP’nin Meclis’e girip, yemin etmemesi daha ziyade ‘Ana muhalefet-Ergenekon’ bağlantısı üzerinden yorumlanır hale geldi.
‘Süleyman Demirel-Mehmet Haberal-Kemal Kılıçdaroğlu’ ittifakı ve yemin ertesi son gelişmeler Neo-Ergenekoncu bir ittifak izlenimi veriyor.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve diğer parti yöneticilerinin, milletvekili seçilen Ergenekon sanıkları için dün söyledikleri ile bugün söyledikleri arasındaki açıklanmaya muhtaç farklar, bir CHP milletvekilinin asıl amacın ‘Silivri’yi boşaltmak olduğunu’ söylemesi, bu kanaati güçlendiriyor.
Neo-Ergenekoncu kalkışmanın başarı sağlaması, Türk demokrasisi açısından bugüne kadar alınan ama kalıcı bir kurumsallaşmaya taşınmayan çok olumlu süreci infilak ettirir.
Buna çok kesin bir kararlılıkla karşı çıkmak ve mücadele etmek gerekir.
***
Gelişmeleri ‘Kürt Sorunu’ açısından okur isek...
Siyasal iktidar her ne kadar Neo-Ergenekoncu kalkışma ihtimali ile ‘Kürt Sorunu’nu aynı kefeye koymaya çalışsa da, bunun çok isabetli bir analiz ve siyaset olmadığı ortada...
Örneğin, siyasal iktidar AB’nin ‘İlerleme Raporu’nu ‘yapılacak reformların pusulası’ olarak görüp, rejimi demokratikleştirme hamlesi başlatsaydı, Hatip Dicle bugün terör örgütü suçlusu olmayacağı gibi hapishanede de bulunmayacaktı.
BDP’nin bu haklı talebini, ‘yeni anayasa’ söylemine rağmen görmezden gelmenin anlamı yok bence.
Demokratikleşme yönündeki haklı talepleri ‘siyasal taktik ve hesaplarla’ değerlendirmek, bu toplumu barışa ve çözüme ulaştırmaz.
Sorunları çözebilmemiz için haklıyla haksızı ayırt edecek bir aklı göstermemiz gerekir.
***
Bir de siyasal kavga sırasında güme gitmemesi gereken çok önemli bir üçüncü okumaya da büyük ihtiyaç var.
Türkiye’de büyük bir çoğunluk işi otomatiğe bağlamış, olup biteni oy verdiği siyasi partinin yorumu üzerinden okuyor...
Adeta aşırı siyasallaşmış robotlaşma söz konusu...
Çünkü...
Neo-Ergenekon ittifak ihtimali ve CHP boykotundan çok daha vahim gelişmelere gebe Kürt Sorunu’nun yanı başında hiç konuşmadığımız ve siyaset kurumunun sanki yokmuş gibi yaptığı bir ‘sistem krizi’ var...
Siyasal okuma ile hukuksal okuma burada ayrışıyor. Ergenekoncuların ‘istismarı’ söz konusu olsa bile siyasetteki mevcut tablo bir sistem krizini işaret ediyor...
Kendisi de yüksek bir yargı kurumu olan YSK’nın onay verdiği, halkın seçtiği adaylara, süreç sonunda yargı ambargo koyuyor ise burada yürümeyen bir garabetin olduğu açık.
Neo-ergenekoncu bir kalkışma var ise hukuksal sistemin bunun önünü sistematik bir şekilde kapaması... Hatip Dicle’nin durumunda olduğu gibi terör ile fikir özgürlüğü arasında fark netleşmediği için mağduriyet var ise bunu da gidermesi gerekir.
Yaşanan krize imkân veren tutarsızlıkları görüp, demokrasi lehine önlemler almalıyız.
***
Üç okumayı bir arada yapacak, buna demokrasi lehine çözüm üretecek ve Ergenekoncu iradenin hiçbir şekilde egemen olmasına izin vermeyecek, ilkeli ve kurumsallaşmış bir demokrasinin Türkiye’de rejim haline gelmesi için mücadele etmeliyiz. Amacımızı ve mücadelemizi belirlediğimizde, sorunları çözer ve özgür, eşit, zengin bir hayat kurarız.