Auschwitz toplama kampında Yahudiler katledilirken Hitler rejimini alenen savunup foto muhabirlerine Nazi selamıyla poz vermiş olan bir Yahudi sinemacıyı herkes iğrenç bulur, Fransa yahut Amerika Birleşik Devletleri'ndeki film festivallerinde böyle birine itibar edilmesi söz konusu bile olamaz, Antalya Film Festivali organizatörleri de böyle birini jüri üyesi yapmayı akıllarının ucundan bile geçirmezlerdi.
Gelin görün ki, Slobodan Miloşeviç'in Çetnik köpekleri (Sırp faşistleri) Boşnak halkını soykırımdan geçirirken Miloşeviç'e bağlılık bildirip foto muhabirlerine Çetnik işaretiyle poz vermiş olan 'Boşnak kökenli' sinemacı Emir Kusturitsa (Boşnakça yazılışı Kusturica), en muteber uluslararası film festivallerinde el üstünde tutulabiliyor.
Antalya Film Festivali'ne de –jüri üyesi olarak- davet edilebiliyor bu hain.
Ve Türkiye ayağa kalkmıyor!
Ali Murat Güven ve Bünyamin Yılmaz (Milli Gazete) gibi birkaç arkadaşımızdan başka kimseden ses yok...
* * *
Sinema yazarımız / sinema sayfası editörümüz Ali Murat Güven, "Kusturica'nın bulunduğu yerde, ben ve sayfam -elbette ki- yokuz..." başlıklı yazısında (Yeni Şafak, 15 Ağustos 2010) meseleyi ve tavrını çarpıcı bir şekilde ortaya koydu:
"Bosna Savaşı sırasında ırzına geçilen Boşnak kadınlara hitaben 'Meseleyi lüzûmundan fazla abartıyorsunuz' diyen, 250 bin insanın hayatına mâlolan soykırımın çözümü olarak '500 yıl önce zaten hepimiz Sırp'tık, yeniden Sırp ve Hıristiyan olalım, olsun bitsin' önerisini getiren, bir çok kereler 'Boşnak bir anne-babadan doğdum, fakat kendimi kültürel açıdan Sırplara daha yakın hissediyorum' açıklamasını yapan, Temmuz-1995'de yalnızca iki gün içinde 10 bin Müslüman erkeğin şehit edildiği Srebrenitza katliamının kurbanlarını anmak üzere o tarihten beri düzenlenen hiç bir törene katılmayan, CIA ajanları tarafından öldürülene kadar Sırp milis kuvvetleri komutanı Arkan (yanı sıra da Lahey Savaş Suçları Mahkemesi'nce yargılanırken hapiste ölen Sırbistan Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç) ile çok yakın dost olan, 15 yılı aşkın bir süredir anavatanında değil de Belgrad'da yaşayan ve orada bir tür 'prens' muamelesi gören abidevî (!) sinemacı Emir Kusturica, önümüzdeki aylarda düzenlenecek bu festivali 'jüri üyesi' olarak şereflendirmeye (!) hazırlanıyor. Üstelik, duyduğuma göre iknâ edilebilmesi için epeyce de bir dil dökülmüş. / Doğal olarak, bu açıklamayı haber aldıktan sonra benim de 47'nci Altın Portakal organizasyonuyla her türlü meslekî ve duygusal ilişkim sona erdi. Temmuz ayının son günlerinde İstanbul'da, Esma Sultan Yalısı'nda düzenlenen tanıtım kokteyline davet edilmeme rağmen katılmadığım gibi, bundan sonra söz konusu festivale ilişkin hiç bir etkinlikte yer almayacak ve hakkında tek kelime yorum yazmayacağım."
Ali Murat Güven'i Ali Murat Güven yapan şey bu işte: İnandığı değerleri ve bu değerlerden kaynaklanan duygularını sanata, "objektif"liğe, entelektüelliğe (daha doğrusu 'entel ayaklarına') kurban etmemesi; daima ve illa ki TAVIR sahibi olması.
Sevgili Ali Murat'ın Antalya Belediye Başkanı Mustafa Akaydın'a yaptığı esaslı çağrıyı da –tekrar- okuyalım:
"Sayın Mustafa Akaydın hocam, Avrupa'da son 15 yıldır sinemasından ziyade midesizliğiyle tanınır hâle gelmiş bu adamı davet etme kararını bir kez daha gözden geçireceğinizi umuyorum. Siz, dünya çapında bir cerrahsınız; bugüne kadarki cerrahî operasyonlarınızda bünyeye zarar verebilecek pek çok hastalıklı dokuyu eminim ki gözünüzü bile kırpmadan kesip atma iradesini gösterdiniz. Antalya'ya Antalyalılar'ın ödediği vergilerle gelip konaklayacak olan bu sinemacı bozuntusunu da size yakışan bir vakarla festival jürisinden kesip atacağınıza inanmaktayım." (Yeni Şafak, 21 Ağustos 2010)
Bu çağrının -yahut temenninin- altına ben de imzamı atıyorum.
İmzaların, Emir Kusturitsa'yı bu topraklara ayak bastırmayacak kadar çoğalması dileğiyle...
* * *
Emir Kusturitsa deyip duruyoruz, ama aslında Emir Kusturitsa diye biri kalmadı.
Sözkonusu Çetnik yalakası, 2005 yılında vaftiz olup Sırp Ortodoks Kilisesi'ne girerken Nemanya ismini aldı.
İsabet.
O güzelim Emir ismine yazık oluyordu.