Cendere şu:
1. Çok büyük çoğunluğunun hayatının her köşesinde, her anında "demokratikleşme" ihtiyacı var.
2. Memleketin büyük çoğunluğu "demokratikleşme" yanlısı değil.
1. Çok büyük çoğunluğunun hayatının her köşesinde, her anında "demokratikleşme" ihtiyacı var.
2. Memleketin büyük çoğunluğu "demokratikleşme" yanlısı değil.
Neden?
1. "Demokratikleşme" çoğunluk tarafından sadece "kimine hak, kimine hakaret" ten ibaret anlaşıldı.
2. "Demokratikleşme" çoğunluk tarafından sadece "bazı aydınlara ifade özgürlüğü", çoğunluk için ise "duymak istemediğine, alışık olmadığına, bölücü olana serbestlik" diye anlaşıldı.
Çünkü;
1. "Demokrat olma ihtimali"; aileden, okuldan, inançlardan, aidiyetlerden, efsanelerden, askerlikten, ilk iş güçten itibaren, henüz yaşken çokça eğilmişti. Devlet, tarih, gelenek, kanunlar zaten öyle konuşlanmıştı!
2. "Demokratikleşme" tamamen dış dinamiğe, AB sürecine, ABD'nin "tavsiye, telkin ve talepleri" ne dair "dayatma" diye anlaşılmakla kalmadı; zaten çokça öyle sunuldu.
3. "Demokratikleşme" talep eden ön plandaki çok sivil toplum örgütü, TÜSİAD gibi varlıklılar ile dışarıdan fon alan kimileri başta, bunu "AB süreci" nin, yani "dışarıdan dış bakış" ın gündemiyle, kendi (yeni) dünyalarıyla sınırlı tuttu.
4. "Kürt sorunu" nun en acil "demokratikleşme" meselesi olması, onca yıldaki onca acı, onca ölü, onca kayıp ve bilenme sonucu, sadece "demokratikleşme talebi ve gereği" nin değil, "demokratikleşme karşıtlığı ve hassasiyeti" nin de büyümesini getirdi.
5. "Demokratikleşme talebi" sözcüsü görünenlerin çoğu da, yaygın "demokrasi, adalet, hak ve özgürlük" ihtiyacı adına ses vermekten ziyade "seçmeci" oldu. Kimi seçimi etnik, siyasi, dini aidiyet, yakınlık bağlamında yaptı; kimi "Batı'nın gündemi"ne bağımlı kaldı. İkinciler, (birçok husus doğru olsa da) "Batı'nın Türkiye dili" ile ilişkide olabilmek için, ondan etkilendiği için, "Türkiye'nin demokratikleşme dili"ni iyi, kötü tercümeden ibaret tuttu. Başka acıları, baskıları, özgürlük ve hak ihtiyaçlarını ıskaladı.
6. "Demokratikleşme" ve "insan hakları" önceki, bugünkü iktidar partileri, büyük medya, büyük iş dünyasınca bilhassa yamuk ve eksik sunuldu. Misal, hak ve özgürlük açısından sadece kanun karşısında değil, esas kendi dünyasında sorunlu medya sistemi, sözde "demokratikleşme" yi savundu.
7. "Piyasa" da insanların güçsüzleştirilmesinin "vahşi anti-demokratikliği", medyada, çok kişi zaten bir yana da, "büyük risk" göze alıp "demokratikleşme" savunanların çoğunun da meselesi olmadı. 301 için (haklı) yazıp dururken, yazdığı yerdeki sansür, otosansür, sinmişlik, örgütsüzlük, iş ve ifade korkusu, manipülasyon, piyasadaki antidemokratik, acımasız hayat üstüne tek kelime yazamayan "demokratlarımız" oldu!
Bir baskı ve güç odağına karşı çıkanların önemli kısmı, iç veya dış, başka baskı ve güç odaklarına yapıştı.
8. Özel sektör, kamu, askeriyedeki işler ve hiyerarşilerde; geleneksel okul, aile ve cemaat ile aşiret yapıları içinde, milyonlarca insan, Anayasa'da sözde yazılı olan temel hak ve özgürlüklerden yararlan(dırıl)amazken, moderninden ilkeline o yapılar içinde ezilirken, tek satır ifade özgürlüğü kullanılamazken, birçokları bunu "demokratikleşme" meselesi saymadı.
9. Tek tek hak ve özgürlük meselesi sayılanlar arasında "ortak demokrasi ufku", hısımlık asla oluşturulamadı. Tam tersine hasım bile kılındılar.
Bir kısım, kimliğine, kendi meselesine dair (önemsiz değildi elbette) "demokrat" oldu. Bir kısım, "demokrat kimliği" ile kendini aşıp o sorunlara koşmuştu ama en cesur halinde dahi "sınırlı demokrat" kaldı.
Büyük kısım ise, kendi hayatı, "vicdandan ifadeye temel özgürlük ve hak; ekonomik ve sosyal hak; kimliğine, kişiliğine, varlığına, hatta ölüsüne saygı" ihtiyacı ile "sahnedeki demokratikleşme tartışması" arasında asla bağ, bağlantı kurmadı, kuramadı, kuracak dil ile zemin bulamadı.
Farkında olamadı, farkında olmasını sağlayacak bir şey duyamadı.
Tepkisi ile öfkesi kendi demokratikleşme, hak ihtiyacını da bastırdı; başkasınınkine düşman kıldı.
1. "Demokratikleşme" çoğunluk tarafından sadece "kimine hak, kimine hakaret" ten ibaret anlaşıldı.
2. "Demokratikleşme" çoğunluk tarafından sadece "bazı aydınlara ifade özgürlüğü", çoğunluk için ise "duymak istemediğine, alışık olmadığına, bölücü olana serbestlik" diye anlaşıldı.
Çünkü;
1. "Demokrat olma ihtimali"; aileden, okuldan, inançlardan, aidiyetlerden, efsanelerden, askerlikten, ilk iş güçten itibaren, henüz yaşken çokça eğilmişti. Devlet, tarih, gelenek, kanunlar zaten öyle konuşlanmıştı!
2. "Demokratikleşme" tamamen dış dinamiğe, AB sürecine, ABD'nin "tavsiye, telkin ve talepleri" ne dair "dayatma" diye anlaşılmakla kalmadı; zaten çokça öyle sunuldu.
3. "Demokratikleşme" talep eden ön plandaki çok sivil toplum örgütü, TÜSİAD gibi varlıklılar ile dışarıdan fon alan kimileri başta, bunu "AB süreci" nin, yani "dışarıdan dış bakış" ın gündemiyle, kendi (yeni) dünyalarıyla sınırlı tuttu.
4. "Kürt sorunu" nun en acil "demokratikleşme" meselesi olması, onca yıldaki onca acı, onca ölü, onca kayıp ve bilenme sonucu, sadece "demokratikleşme talebi ve gereği" nin değil, "demokratikleşme karşıtlığı ve hassasiyeti" nin de büyümesini getirdi.
5. "Demokratikleşme talebi" sözcüsü görünenlerin çoğu da, yaygın "demokrasi, adalet, hak ve özgürlük" ihtiyacı adına ses vermekten ziyade "seçmeci" oldu. Kimi seçimi etnik, siyasi, dini aidiyet, yakınlık bağlamında yaptı; kimi "Batı'nın gündemi"ne bağımlı kaldı. İkinciler, (birçok husus doğru olsa da) "Batı'nın Türkiye dili" ile ilişkide olabilmek için, ondan etkilendiği için, "Türkiye'nin demokratikleşme dili"ni iyi, kötü tercümeden ibaret tuttu. Başka acıları, baskıları, özgürlük ve hak ihtiyaçlarını ıskaladı.
6. "Demokratikleşme" ve "insan hakları" önceki, bugünkü iktidar partileri, büyük medya, büyük iş dünyasınca bilhassa yamuk ve eksik sunuldu. Misal, hak ve özgürlük açısından sadece kanun karşısında değil, esas kendi dünyasında sorunlu medya sistemi, sözde "demokratikleşme" yi savundu.
7. "Piyasa" da insanların güçsüzleştirilmesinin "vahşi anti-demokratikliği", medyada, çok kişi zaten bir yana da, "büyük risk" göze alıp "demokratikleşme" savunanların çoğunun da meselesi olmadı. 301 için (haklı) yazıp dururken, yazdığı yerdeki sansür, otosansür, sinmişlik, örgütsüzlük, iş ve ifade korkusu, manipülasyon, piyasadaki antidemokratik, acımasız hayat üstüne tek kelime yazamayan "demokratlarımız" oldu!
Bir baskı ve güç odağına karşı çıkanların önemli kısmı, iç veya dış, başka baskı ve güç odaklarına yapıştı.
8. Özel sektör, kamu, askeriyedeki işler ve hiyerarşilerde; geleneksel okul, aile ve cemaat ile aşiret yapıları içinde, milyonlarca insan, Anayasa'da sözde yazılı olan temel hak ve özgürlüklerden yararlan(dırıl)amazken, moderninden ilkeline o yapılar içinde ezilirken, tek satır ifade özgürlüğü kullanılamazken, birçokları bunu "demokratikleşme" meselesi saymadı.
9. Tek tek hak ve özgürlük meselesi sayılanlar arasında "ortak demokrasi ufku", hısımlık asla oluşturulamadı. Tam tersine hasım bile kılındılar.
Bir kısım, kimliğine, kendi meselesine dair (önemsiz değildi elbette) "demokrat" oldu. Bir kısım, "demokrat kimliği" ile kendini aşıp o sorunlara koşmuştu ama en cesur halinde dahi "sınırlı demokrat" kaldı.
Büyük kısım ise, kendi hayatı, "vicdandan ifadeye temel özgürlük ve hak; ekonomik ve sosyal hak; kimliğine, kişiliğine, varlığına, hatta ölüsüne saygı" ihtiyacı ile "sahnedeki demokratikleşme tartışması" arasında asla bağ, bağlantı kurmadı, kuramadı, kuracak dil ile zemin bulamadı.
Farkında olamadı, farkında olmasını sağlayacak bir şey duyamadı.
Tepkisi ile öfkesi kendi demokratikleşme, hak ihtiyacını da bastırdı; başkasınınkine düşman kıldı.
Yaygın, ayrımsız "demokratikleşme ufku" açılmasına muhtacız herhalde.
Milyonlarca insan, kendisinin sıkıştığı antidemokratik, insan haklarına aykırı cendereler üstünden birbirininkini belki daha iyi görebilecek.
Bunun yolu, acıların, baskıların, haksızlıkların kimine sağır ve dilsiz, kimine dört kulak açmış bir "dil" değil.
İçten, samimi, (elbette evrensel hukukla alışverişte) epey buralı bir dil ile ufuk.
Demokratın da demokratlaşması... Vicdanın demokratlaşması, demokratın vicdanlaşması!
ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKAN VEKİLİ BİLE POLİS TAKİBİNDEN ŞÜPHELENİRKEN, YANIK BEBEK BEDENİNİ DAHİ HASTANELERE PARASIZ KABUL ETMEYEN BİR DÜZEN CİDDİ HASTADIR, SİSTEMLİ VİCDANSIZLIKTAN MUZDARİPTİR!
Manşet olamayan milyonlarca insanıyla!
Milyonlarca insan, kendisinin sıkıştığı antidemokratik, insan haklarına aykırı cendereler üstünden birbirininkini belki daha iyi görebilecek.
Bunun yolu, acıların, baskıların, haksızlıkların kimine sağır ve dilsiz, kimine dört kulak açmış bir "dil" değil.
İçten, samimi, (elbette evrensel hukukla alışverişte) epey buralı bir dil ile ufuk.
Demokratın da demokratlaşması... Vicdanın demokratlaşması, demokratın vicdanlaşması!
ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKAN VEKİLİ BİLE POLİS TAKİBİNDEN ŞÜPHELENİRKEN, YANIK BEBEK BEDENİNİ DAHİ HASTANELERE PARASIZ KABUL ETMEYEN BİR DÜZEN CİDDİ HASTADIR, SİSTEMLİ VİCDANSIZLIKTAN MUZDARİPTİR!
Manşet olamayan milyonlarca insanıyla!