Neden başarılı olamıyorlar?

xxx78

Sonradan yayınına ara vermiş 'Nokta' dergisi tarafından yayımlanan bir komutana ait günlükler ile gündeme yeni düşen bir gazetecinin notları birbirini teyiden aynı gerçeğe işaret ediyor: 2002 sonrasında ülkemiz birkaç kez 'askeri darbe' tehlikesi atlatmış... Önce hiyerarşik bir müdahale düşünülmüş, en tepe komutan aşılamamış; sonra da maceracıların çeşitli girişim niyetleri bir bir akamete uğramış...

Yukarıdaki kilit ifade en sondaki fiil: Akamete uğramak... Yani onu denemişler, bunu denemişler olmamış, olamamış... Darbe heveslilerinin hevesleri kursaklarında kalmış... Zamanı geldiğinde emekli olmuşlar... Şimdilerde isimlerini medyada görüp-işittikçe yüreklerinin ağızlarına geldiğine eminim...

Burada durup sorulması gereken şu: Yakın tarihimizde sonuca ulaşmış dört/beş darbe yaşandığını biliyoruz; son yıllarda ise ciddi ciddi düşünüldüğü ve ittifakları da oluşturulduğu halde, mutasavver müdahaleler neden akim kaldı, akamete uğradı?

Günlükler ve notlarda bu soruya cevap teşkil edebilecek hayli ipucu var.

Darbe heveslileri her dönemde çıkabilir, ancak şu yakınlarda yeni bir gelişme kendini belli ediyor: O hevesi paylaşmayan, darbelerden hoşlanmayan, konu kendisine açılamayan, açıldığında tepki veren komutanların varlığı... Sadece en tepe komutanlar arasından değil, katılımları önemli başka rütbe sahiplerinden de, niyet yoklaması için gelenlere, “Siz bu işten vazgeçin” cevabını verenler çıkmış...

Sivillerin tavrı da dikkat çekici. Birilerinin 'darbe' hazırlığı sürdürdüğü sırada, iktidarı elinde tutanların Avrupa Birliği (AB) ile ciddi bir yakınlaşma içerisine girmeleri ve ilişkide mesafe almaları heves kaçırmada önemli bir unsur. “Amerika güdümündeki bir siyasi kadro” diye takdim edebilecekleri bir durum da yok; çünkü 1 Mart tezkeresi bunu söylemelerine engel. Hepsinden daha önemlisi, 'e-muhtıra' ile başlatılmak istenen süreç, hemen ertesi gün, hükümetten -bayağı sert- cevabını alabildi.

Hükümetin kararlı davranabilmesinin ardında ise halkın desteği yatıyor. Meclis'e üçte ikilik sandalye sayısı olarak yansıyan 3 Kasım 2002 seçimi sonucunun darbe heveslileri arasında yarattığı şaşkınlık her iki metinde kendini belli ediyor. Halk desteği her iki kişiden birinin oyunu iktidar partisine vermesi düzeyine eriştiğinde (22 Temmuz 2007 seçimi) ise, bu, hevesleri büsbütün kaçırdı. Darbe için gerekli 'psikolojik unsurlar' olan 'devlet içinde yuvalanmış çeteler' üzerine böyle bir zeminde gidilebiliyor... 'Ergenekon' ile darbelerin gazı kaçtı.

Unutulmaması gereken en önemli unsuru da kaydedeyim: Dünyanın içinden geçtiği süreç de Türkiye'nin demokrasi limanına palamarla bağlı tutulmasını gerekli kılıyor. Bu muhataralı bölgede halkı gerçekten temsil eden bir iktidara ihtiyaç var. Sorumluluğunu müdrik iktidarın birikmiş sorunların üzerine çözüm gayesiyle ve cesaretle gitmesi gerekiyor. Demokrasiden uzaklaşmış, beğenileri halkla ters bir iktidara sahip hale gelirse, Türkiye, dünya için bir 'sorun' teşkil edecektir; oysa Türkiye'nin esas değeri, varolan global sorunların çözümünde oynayabileceği rollerden kaynaklanıyor.

Ne kadar heveslenirlerse heveslensinler, sivil işbirlikçilerin tahrikleri ne denli artarsa artsın, 'gazeteci' kılıklı üçüncü dünya artıkları ayranlarını ister kabartsın ister kabartmasın, darbeyi yapabilecek kadrolar, kendilerini dizginlenmiş hissediyorlar. O niyetle yakın-uzak etraflarına baktıklarında, niyetlerini hayata geçirebilmek için aradıkları 'izin kartı' ortalıkta görünmüyor.

İki-üç kişinin canı öyle istedi diye darbeler yapılabilen bir ülke olmaktan uzaklaştı Türkiye; maceracıların heveslerini kursaklarında bırakan da bu...

Bundan daha önemli ne olabilir?