Bir ülkede bir iç savaş yaşandıysa o ülkede “nefret” duygusunun yayılması kaçınılmazdır.
Savaş sırasında, taraflar da, onların yayın organları da büyük bir “savaş propagandasına” kapılıp bu nefreti körüklerler.
Sonra “barış” zamanı geldiğinde herkes kendini bir nefretin esiri olarak bulur.
Bugün bu ülkede gerek Türklerin gerekse Kürtlerin önemli bir bölümünde yerleşik bir nefret ve intikam duygusu bulunuyor.
Barışın önündeki en büyük engel de benim görebildiğim kadarıyla bu duygusal barikat.
Kimse “barış olmasın” demiyor.
Ama herkes, “barış benim istediğim gibi olsun” diyor.
İki ülke savaştığında barış daha kolaydır.
Galip bellidir, mağlup bellidir.
Yenen, şartlarını diğerine dikte ettirir.
İç savaşlarda genellikle bu iş o kadar kolay olmaz.
Bir kere kimin galip kimin mağlup olduğu o kadar kesin bir şekilde çıkmaz ortaya.
İkincisi ve daha önemlisi, bir taraf kesin şekilde zaferini kabul ettirse de “iç savaşın” nedenleri ortadan kalkmış olmaz, aksine hoşnutsuzluk, nefret ve öfke daha derinliğine yerleşir toplumun dokusuna.
Daha önceki Kürt ayaklanmalarının bastırılmış olmasının bu sorunu çözmeye yetmediğini, her bastırılan ayaklanmanın yeni bir ayaklanmanın tohumunu attığını hatırlamamız bize barış için “galibiyetin” yetmediğini gösterir.
Bugün yaşadığımız Güneydoğu’daki iç savaşın galibi yok.
PKK’nın isteklerini silahla kabul ettirmesinin bir yolu olmadığı artık herkes tarafından anlaşıldı.
Ordu da PKK’yı ne yaparsa yapsın yenemiyor.
Bu hareket kökünü halktan aldığı sürece de yenemeyecek.
Zaten yenebilecek olsa bu iş yirmi beş yıl sürmezdi.
Bir kilitlenme hali var ortada.
Bu kilidi çözmek gerekiyor.
Ama nasıl?
Önce en “yuvarlak” lafı söyleyip sonra onu açalım bence.
Herkesin memnun olacağı bir çözüm bulunmalı.
Bu yuvarlak bir laf, bu nasıl olacak?
Benim görebildiğim kadarıyla “eski sistemimize” yeni eklemeler yaparak herkesi memnun edecek bir çözüm bulamayız.
O zaman ne yapacağız?
Yeni bir sistem bulacağız.
O sistem ne?
O sistem, Avrupa Birliği’nin ölçüleri.
Birçok Kürdün “Avrupa Birliği” ölçülerini yetersiz bulduğunu biliyorum.
Birçok Türkün de bundan hoşlanmadığı gün gibi aşikâr.
Ama ben gene de bildiğim kadarıyla anlatayım, Avrupa Birliği ülkedeki herkesin, her ırkın, her dinin eşitliğini kabul ediyor.
Herkesin eğitim, iletişim, ibadet haklarını koruma altına alıyor.
Bunu nasıl yapıyor?
“Önce Türk sonra insan” olmuyorsun.
“Önce Kürt sonra insan” da olmuyorsun.
Hep birlikte önce “insan” oluyorsun sonra da ne istersen o oluyorsun.
Şimdi, savaşın hepimizi çıldırttığını, “insan” olmayı küçümsediğimizi, Türk ya da Kürt olmayı “insan” olmaktan daha çok önemsediğimizi, “insan haklarıyla” yetinmeyip Türk ya da Kürt hakları istediğimizi biliyorum.
Ama bence bu savaşı “insan haklarını” bir kenara iterek çözemeyiz.
Ayrıca “insan” olmak Türk olmaktan da Kürt olmaktan da daha önemli bir ölçüdür.
Eğer amaç özgürce, zengince, huzurla yaşamaksa “insan” olmak bunu sağlayacak ölçüdür.
Ama amaç, “yaşamak” değil de “yönetmekse”, o zaman “insan” olmak önemsizleşir, ait olduğun ırk önem kazanır.
Siyasetçilerin önemli bir çoğunluğu için insanların yaşaması değil, onları yönetmek önemlidir, onun için onlar hep Türklerden ve Kürtlerden bahsederler.
Yazarlar, sanatçılar, aydınlar içinse “hayat” önemlidir, kitlelerin daha iyi yaşaması önemlidir, kalabalıkların özgür ve huzurlu olması önemlidir, onun için onlar da “insandan” söz eder.
Şimdi Türkler ve Kürtler isterlerse hep birlikte “siyasetçiler” gibi davranabilirler.
“Burayı kim yönetecek” kavgası yapabilirler.
Hiçbir sonuç alamazlar, burayı da kimse yönetemez.
Zaten de yönetemiyor.
Yönetilemeyen ve yönetilmeyen bir ülke Türkiye.
Bir kaosun içinde hep birlikte yuvarlanıyoruz.
Ama “insan” olmayı seçersek, hepimiz birer politikacı olmaktan vazgeçersek, burayı hep birlikte yönetiriz.
“Ben Kürdüm” diyen birinin bu ülkenin cumhurbaşkanı ya da başbakanı olabileceğini kabullenmek, insanları ırklarına göre değil fikirlerine göre kümelendirmek sorunu çözer.
Irkına bakmadan birini seçeriz.
Herkes de eşit bir şekilde, isterse ırkıyla övünerek yaşar.
Benim gördüğüm bu.
Yanlış olabilir.
Savaşı bitirecek, herkesi memnun edecek ve hemen yapılabilecek önerileri olanlar da söyler, bütün önerileri tartışırız.
En iyiyi savaşarak bulamadık, belki tartışarak buluruz.