Konu ile ilgili daha önce birbirine zıt iki yazı kaleme almıştım. Bunlardan birinde, (http://www.habername.com/yazi-lutfi-ayhan-pkk-istese-bile-baris-yapamaz-8859.htm)
“PKK istese de barış yapamaz”deyip şunları dile getirmiştim; “ Çünkü örgüt tek başlı bir bütün değil. 7 kocalı Hürmüz gibi 7 başlı ejderha gibi bir yapıya dönüştü. Kandil, Suriye, İran, Irak, Avrupa, Rusya, İmralı, İsrail yanlısı gruplara bölünmüş durumda. Örgüt kırk yamalı bohça gibi. Örgütte Alevi - Sünni, Kürt - Türk, Türkiyeli - Suriyeli gibi gruplaşmalar var. PKK artık kelimenin tam anlamı ile “taşeron” bir örgüt.Dış destekleri çeşit çeşit. Konu ile ilgili bir habere bakar mısınız: ((Murat Alan / Yeni Akit)
‘Örgütün kara kutusu “Zeki” kod adlı Nevzat Çiftçi, eli kanlı örgütün dış bağlantıları hakkında şok ifşaatlarda bulundu. Bir dönem Abdullah Öcalan'dan doğrudan emir alacak kadar yakın olan sözde Dersim Komutanı Nevzat Çiftçi, başta Almanya, Yunanistan, Suriye, Rusya, Ermenistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve hatta İran'ın PKK'ya destek verdiğini aktardı. Örgütten kaçıp güvenlik güçlerine teslim olan Çiftçi, Malatya'daki sorgusunda örgüte maddi desteğin Türkiye'yi zayıflatmak isteyen Avrupa'dan geldiğini, her türlü lojistik ihtiyacın Suriye istihbarat örgütü El Muhaberat tarafından giderildiğini belirtti. Çiftçi, çatışmalarda ağır yaralanan örgüt militanlarının Suriye, Güney Kıbrıs ve Yunanistan devlet hastanelerinde tedavi edildiğini, protez kol ve bacak masraflarının dahi bu devletler tarafından karşılandığını vurguladı.’…”
Çok daha önceki bir yazımda, açılımın olduğu günlerde ise; “… Devlet barıştan yana bir irade koydu ortaya, bu iradenin millet tarafından çok iyi değerlendirilmesi gerek. Bilhassa gariban halk bu fırsatı çok iyi kullanmalı. Tuzu kurular (zenginler, söz sahibi olanlar, bu mücadele de hiçbir zaman çocuğunu cepheye göndermeyenler), bu kirli savaştan maddi veya siyasi çıkar sağlayanlar hamaset nutukları atabilirler, buna dikkat etmek gerek. Çünkü onların kaybedecekleri bir şey yok, aksine bir çıkar peşindeler…” Demiş ve; “
Birkaç gündür sokakları savaş alanına çeviren göstericileri görünce o çocukların anneleri ve babaları geldi aklıma. O yaşta insanları kandırmak çok kolay bu belli, pekiyi onların anneleri babaları nerede? Bu kadar kandan, bu kadar gözyaşından hiç mi ibret almamış bu ebeveynler? Bu dönem, bu barış sağlanmazsa bir daha zor sağlanır. O taşladıkları polisler dökülen kanların müsebbibini bulup bu kanı durdurmaya çalışanlardır. Böyleyken o zavallı, kandırılmış çocuklar kendisini tedavi eden doktora saldıran akılsız hasta konumuna düşüyorlar. Bu nasıl bir mantık! Anlaşılmaz bir iş…” diye devam etmiş ve ; “…Ey, barıştan yana olanlar!
Ey, kardeşkanının akmasından nefret edenler!
Ey, annelerin, bacıların gözyaşlarının dinmesini isteyen asil yürekler!
Ey, teröre harcanan onca para ile ülkenin nasıl kalkınabileceğinin hesabını yapanlar!
Kaldırın başınızı! Yükseltin sesinizi! Bitsin artık bu pis, uğursuz, anlamsız kavga…”diye tamamlamıştım.
Bu gün bu bir birine iki zıt yazıyı yazma “bahtsızlığını” yaşayan ben kendimi şöyle teselli ediyorum: “Varsın ben yanılayım, varsın ben çelişkiye düşmüş bir konuma düşeyim! Tek şu kan dursun! Tek şu kardeş kavgası bitsin…”
Bir iç kavga bu kadar uzun süremez, sürmemeli. Hükümetin önerdiği çare inşallah sadra şifa olur. CHP de konuya aklı Selim bir duruşla hükümete destek verdi bu da iyi bir gelişme. MHP’yi anlamak hiç de zor değil. Yalnız BDP’nin açıklamaları tıpkı açılım döneminde olduğu gibi akla ziyan veren türden. Milletçe bu kirli senaryonun sona ermesi ve kardeşkanının durması için çok dua etmeliyiz. . Bu işin (yani PKK ile mücadele Güneydoğuda normalleşme işinin) ne kadar zor olduğu ortada. Çünkü “PKK artık çok kazandıran bir şirket” O dağıldığı zaman para, makam, unvan, siyasi çıkar kaybedecek o kadar çok kişi, kurum ve devlet var ki!
İşte bakın, bu gün (10.01. 2013) Paris’te meydana gelen suikastlar bu tezin en büyük belgesi.