Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun bildirisi üzerinde, elbet yorum farkları olacaktır. Örneğin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, bildiri için "Dam üstünde saksağan" yorumunu yaptı.
Bakarsınız bir başkası da bu bildiriyi "Manda yuva yapmış söğüt dalına" biçiminde yorumlayabilir.
Ancak gerek bu bildirinin içeriğinden, gerekse bu bildiriye karşı Hükümet'ten (ve iktidardan) gelen tepkilerden, daha farklı yorumlara da gidebilirsiniz.
Birincil değerlendirme, kanımızca şöyle olmalıdır:
- Demek Türkiye'deki anayasal kurumlar, ülkede siyasi istikrardan ve kavgasızlıktan yana değil. Bu kurumlar arasında Yargıtay da bulunmakta...
Şöyle bir hatırlayın Cumhuriyet Başsavcısı'nın AK Parti'ye kapatma davası açmasının ertesinde kopan fırtınayı.
Gündeme Anayasa'yı değiştirmek, erken seçime gitmek ve benzeri her çeşit önlem almaşıkları gelmişti. AB sözcüleri de Türkiye ile ilişkileri askıya almak dahil, her çeşit zecri tedbirden söz etmekteydiler.
Ancak Başbakan Erdoğan, bazılarının "Otağtepe Kriterleri" dediği, bazılarının da "Kuzu kuzu politikası" olarak nitelediği yolu izlemeyi yeğ tuttu.
Tablo değişti
Bu şekilde Anayasa Mahkemesi'nin iradesine saygı gösterilmesi gerektiği vurgulanmaya başladı.
Yargıtay'ın "muhtıra gibi" bildirisi ile, bu tablodan "birileri"nin rahatsız olduğu anlaşılmış bulunuyor. Nitekim Hükümet sözcülerinin seslendirdiği tepkilerle bu tablo değişmiş bulunmaktadır.
Bir diğer değerlendirmeyi de şöyle yapabiliriz:
- Tayyip Erdoğan'ı Süleyman Demirel'le, 2000'lerin Türkiye'sini 1950'ler veya 1970'ler Türkiye'si ile karıştıranlar tarihi bir hata yapmaktadır.
Birincisi Erdoğan'ın Demirel'inki gibi bir "şapka" sı yoktur.
Yani kapısına gelenler "Yolculuk buraya kadar" deyince, Erdoğan şapkasını alıp gitmek niyetinde de, eğiliminde de değildir. Bunu 27 Nisan 2007'deki Genelkurmay'ın "e-muhtıra" sına karşı gösterilen tepkiden anlamıştık. Şimdi de Yargıtay'ın "Y-muhtırası" na karşı gösterilen tepkiden anlamak durumundayız.
Sonuçta kavga ve gerginlik isteyenlerin, aradıklarını bulacaklarını kolayca söyleyebiliriz. Hatta bu arada rejim bunalımı arayanlar da buna ulaşabilir.
Ankaralıların hali
Bütün bu durumlar arasında " Ne olacak bu memleketin hali" sorusuna cevap aramayı da denemeliyiz...
- Açıkçası "memleketin hali" ile "Ankaralıların hali" pek fazla uyum içinde değildir.
Örneğin eski muhtıralar, cuma akşamları verilir ve piyasanın bundan etkilenmemesine çalışılırdı. Bu son Y-muhtıra ise, Borsa'yı vurma etkisi yüksek bir saatte açıklanmış ve sonuçta döviz kurları ile faizler çıkarken, hisse senetleri değer kaybetmiştir.
Ayrıca uluslararası piyasalarda petrolün varil fiyatının 132 dolara çıkmasının da Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun umurunda olmaması normaldir. Türkiye AB ile ipleri kopartır, sermaye kaçar ve enerji ithal edecek kaynak bulamaz hale gelirsek, herhalde benzin kuyruklarında Ankaralıları, makam araçları içinde beklerken görmeyeceğiz.
Devlet kadrolarında makam şoförleri bunun için var.
İşsizlikte işçiler işten çıkartılır, memurlara bir şey olmaz.
Siyasetçiler taşeron mu?
Eski yargıç - cumhurbaşkanı Sezer ile Ecevit anayasalaştıkları ve ertesinde 2001 ekonomik krizi patladığı zaman, özel bankalar batmış ama kamu bankaları sadece "görev zararı" yapmamışlar mıydı?
- "Türkiye'nin gerçekleri" ile "Türk demokrasisi" arasındaki karşılıklı etkilenim, Ankaralılar için fazla önemli değildir. Güneydoğu sorunu da, Kıbrıs da, TürkAmerikan İttifakı da birer "Askeri mesele"dir. AB'ye Türkiye değil sadece Türk Dışişleri girecektir. Siyasetçiler neticede devletin taşeronudur, seçmene güvenip kendi güçlerini abarttıkları zaman hadleri bildirilmelidir.
Evet... Tablo genel olarak böyledir.
Siz hâlâ "Ne olacak bu memleketin hali" diyerek çeşit çeşit rakı markaları arasında tercihler yapabilirsiniz. Ama sigara yasağı olduğu için, bunu dumanlı değil berrak bir ortamda yaparsınız artık.