Libya'ya Batılı ülkelerin müdahalesinin başlaması ile sanki eskiden seyrettiğimiz bir filmi tekrar izliyoruz gibi görünüyor. Bu filmi Irak'ta da seyretmiştik. Çünkü Saddam ABD'nin has adamıydı ve Kuveyt'i işgal için Saddam gaza getirilmişti. Arkasından Kuveyt'i işgalden Suudi Arabistan'ı ise muhtemel bir işgale karşı korumak için (!) ABD güçleri harekete geçmişti. Neticede Kuveyt Saddam güçlerinden temizlendi ama Irak parçalara bölündü. Bir bakıma Irak yönetiminin ülkenin belirli bölgelerindeki egemenliğini ABD ve yandaşları üstlenmişlerdi. Sonuçta bununla da yetinilmedi bir takım yalanlarla dünya kandırıldı; Irak işgal ve Saddam idam edildi. ABD işgalinden bu yana sayıları bir milyonu bulduğu ifade edilen Iraklı hayatını kaybetti.
Libya'ya yönelik başını ABD, İngiltere, Fransa ve İtalya'nın çektiği müttefik güçler havadan ve denizden saldırılarını sürdürüyorlar. Halbuki Kaddafi ile en ileri ilişkiler içinde olanların başında İngiltere, Fransa ve İtalya geliyordu. Maddi çıkarlara söz konusu olunca dost ilan edilen Kaddafi'nin devrinin bittiği kanaati Libya petrollerinin kontrolünün elden çıkma ihtimali ortaya çıkınca hemen karşı saldırıya geçtiler.
Bunları Kaddafi'yi savunmak için ifade ediyor değilim. Geçmişte Irak işgaline karşı çıkarken de Saddam'ı savunmak için değil o ülkelerin zenginliklerinin emperyalist ülkeler tarafından sömürülmesine dikkat çekmek için konuyu sürekli canlı tutmaya çalışmıştım. Elbette Kaddafi'nin iktidarına karşı çıkan muhaliflere saldırıya geçmesinin normal karşılanacak bir yanı yoktur. Zaten emperyalistler önce dünya kamuoyunu yanlarına çekmek için belli ülkelerin yöneticilerinin zaaflarından yararlanmakta, ondan sonrada o ülkelerin zenginliklerine el koymaktadırlar. Bugün ABD ve yandaşlarının Libya halkını korumak adına bu ülkeye karşı hareket geçmeleri Irak'ın işgalinden pek farklı değildir. Bunun adı dünyayı kendi çıkarlarına göre yeniden dizayn etmektir. Geçmişte de aynı ülkeler bölgemizin haritasını geleceğe dönük planlarına göre ayarlamış, masa başında kağıt üzerinde sınırları belirlemişlerdi. Dikkat edilirse bu sınırlar çizilirken komşularla ilgili belli ihtilaf noktaları oluşturmayı da ihmal etmemişlerdi.
Bu noktada Kaddafi'nin megolomanlığının bu ülkenin işgalinin gerekçesi olup olamayacağı sorusuna inandırıcı bir cevap bulmak gerekiyor. Acaba Fransa, İngiltere ve İtalya gibi ülkelerde muhalif hareketler sokaklara taştığında ve polislerle çatışma söz konusu olduğunda bu ülkelere de dış müdahale hakkı doğar mı? Yoksa hak sadece güçten doğuyor, güçsüz olanın bu dünyada hiçbir hakkı olmayacağı mantığı mı Libya'ya yönelik saldırıyı güdeme getirdi? Bu hava ve denizden saldırılar Libya'nın işgaline gidecek mi? Öyle ya kendi çıkarlarına uygun bir kişi bulunup yönetimin başına getirildiği takdirde işgale gerek kalmayabilir. Ya bulunamazsa ne olacak? Dikkat edilirse daha önce Tunus ve Mısır'daki halk ayaklanmaları karşısında sergiledikleri tavırları devrilecek olanın yerine kimin geleceği belirliyordu. Eğer devrilenin yerine gelecek olan emperyalist güçlerin çıkarlarına uygunsa sesleri çıkmıyor, aksi olursa hemen bu ülke üzerinde baskı ve müdahale gündeme geliyordu. Bu arada dikkat edilirse körfez ülkelerindeki ayaklanma konusunda da emperyalist ülkelerin tavırları farklılık arz ediyor. Ayaklananlar İran sempatizanı olunca ayaklananlara karşı harekete geçiyorlar. Libya'da ise farklı bir tavır sergiliyorlar.
Hemen belirteyim ki günümüzde özgürlükleri sınırlayan, hatta ortadan kaldıran yönetimlerin daha uzun süre ayakta kalmaları mümkün değildir. İletişimdeki gelişmeler tüm dünyayı global bir köy haline getirmiş, bunun sonucu olarak bir takım istekler gündeme gelmeye başlamıştır. Kısacası özgürlük isteklerini engellemek mümkün değildir. Bir de emperyalistler özgürlük söylemleri ile halkları harekete geçirerek istemedikleri yönetimleri devirmek istiyorlar, doğru ile yanlışı birbirinden ayırmak zorlaşmaktadır.
Emperyalistlere kızalım, onların oyunlarını bozalım, bunun için gayret gösterelim ama bazı ülkelerin yöneticilerinin sırf kendi iktidarlarını korumak adına emperyalistlerle işbirliği yapıyor olmalarının hem kendi sonlarını hazırladığını hem de insanlarının ve ülkelerinin menfaatlerinin zarar görmesine vesile olduğunu unutmamaları gerekiyor.