NATO

Murat KARAKOYUNLU

NATO’nun Norveç'te 8-17 Kasım tarihleri arasında düzenlediği tatbikatın masa başı simülasyonları sırasında Atatürk’ün büstünün, düşman liderlerin resmi arasında yer alması ve aynı günlerde NATO’nun Hollanda’daki karargâhında bir personelin, Recep Tayyip Erdoğan sahte hesabıyla düşman ülke liderleriyle görüştüğünü simüle edilmesi, yeni gündemimiz oldu. 

Olay Türkiye’de, NATO’ya üyeliğimiz konusunu yeniden gündeme getirmenin dışında iki önemli mesaj veriyor.
Bu mesajlara geçmeden evvel NATO’nun kuruluş amacını ve bu süreçteki dönüm noktalarını hatırlamakta yarar var. Bilindiği üzere NATO, Sovyetler Birliğinin genişleme politikalarına karşı Batı Bloğu ülkelerini korumak için 1949 yılında kurulmuş bir örgüt. Türkiye’nin bir cephe ülkesi olarak 1952 yılında dahil olduğu bu yapının soğuk savaş dönemi içerisinde bize ne denli faydasının dokunduğu ciddi bir tartışma konusudur. Bu konuda Kore Krizi ve Johnson Mektubu, ittifak içerisindeki yerimizi görmemiz açısından tarihe bırakılmış notlardır.
Sovyetler Birliği’nin ve NATO’ya karşı kurulmuş olan Varşova Paktı’nın dağılmasının ardından varoluş amacını kaybetmiş olan NATO, 21. Yüzyıla yeni bir düşman algısı ile girerek kendini güncellemiş ve hedefe bu sefer Afganistan ve Irak gibi bölgelerde yükseldiğini iddia ettiği Radikal İslam’ı ama aslında doğrudan İslam Coğrafyasını koymuştur. Öyle ki 90’lı yıllara kadar NATO tatbikatlarında resmedilen kırmızı/kızıl renkli düşman sembolü dahi değişmiş ve İslam’ı temsil ettiği düşüncesi ile yeşil renk düşmanı sembolize eden yeni renk olmuştur. 
90 yıllık süreçte hedefine Batı ile entegrasyonu koymuş olan Türkiye’nin bu tercihini yanlış bulmak elbette ki doğru değildir. Ne var ki Türkiye’nin kendini konumlandığı yer ile bu yerin daimi üyelerinin bu konumlanmayı kabul ettiğini düşünmek ayrı şeylerdir. Türkiye, AB üyeliği sürecinde de açıkça görüldüğü gibi daha ilk günden beridir batının istenmeyen misafiri konumundadır. 

Yazının başında bahsettiğimiz düşman algılaması da aslında bu “istenmeyen misafir” fikrinin tezahürüdür. Yaşanan son olayı FETÖ’nün NATO içerisindeki güçlerinin hamlesine indirgemek, gerçeği görmezden gelmekten başka bir şey değil.

Başta belirttiğimiz ilk mesaj budur. Sözde simülasyon hatası ile asıl ifade edilmek istenen Türkiye’nin zoraki aidiyetini bir kere daha reddetmektir. 

Diğer mesaj ise Türkiye’deki Atatürkçü kesimi derinden üzecek cinstendir.
NATO’nun özellikle de Atatürk’ü, düşman liderler arasında göstermesi, başta Kemalist kesim olmak üzere biz, kendimize ne kadar batının bir üyesi olarak görsek de onların bizi, Atatürk dâhil kendilerinden görmediğinin tezahürüdür.  İster muasır medeniyetçi olun, isterseniz tam anlamıyla batıya kucak açın, hatta hatta isterseniz Kemalist bakış açısı ile kendinizi batıya entegre edin, olay değişmeyecek; Batı bizi kendinden kabul etmeyecektir. 

Bu, bazılarının söylediği üzere sadece bir din meselesi de değildir. 5000 yıllık bir medeniyet geçmişiyle Türkler, Hristiyan dahi olsalar batının istenmeyen adamı olmak misyonundan kurtulamayacaklardır.

Zaten asıl saflık, batının işgaline karşı yürütülen bir bağımsızlık mücadelesinin kahramanı olan Atatürk’ü, batının benimseyebileceğini düşünmektir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.