Sevgili okuyucular her devirde ve her zamanda zaman kötü, ahlak bozuldu din ve maneviyat zayıfladı sözlerini sık duyarız. Bu ifade dünle bugünü kıyaslayan ve bugünü anlatan bir ifadedir. Bu her zaman doğru değildir. Yalnız şu var ki bazı ahlaki değerlerimiz düne nazaran maalesef aşınmış bulunmaktadır. Aslında dindarlaşma yayılıyor, fakat İslamın özü kayboluyor. Toplum bütün katmanları ile zengini orta hallisi hatta fakiri ile birlikte dindarlar dahil dünyevileşiyor. Bunda en büyük rolün devlet ve devletin de tepesinde askeri iradenin olduğunu son yıllarda bütün unsurları ile görmüş bulunuyoruz. Buna ilaveten refah ve konfor da bizi dünyevileştiren (sekülerleştiren) sebeplerdir. Fedakarlık dürüstlük diğergamlık topluma hizmet cesaret cömertlik yardımlaşma sünnete uyma geleneklere bağlılık haram ve helale dikkat etme, utanma ve haya gibi yüksek ahlaki ve dini meziyetlerin şahsi kanaatim bugün düne nazaran zayıflamış olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle bugün toplumumuza bu yüksek ahlaki meziyetlere sahip müstesna insanları örnek veya model olarak tanıtmakta yarar görüyorum. Bu ve bundan sonraki yazılarmda konu ettiğim ve edeceğim arkadaşlarımın müşterek bir özelliği de bu arkadaşların Mehmed Zahid Kotku Hocamız ve Esad Coşan Hocamıza gönülden bağlı olmalarıdır. Bu gönül bağı dolayısiyle bu Hocalarımızın manevi yardımlarına (himmetine) mazhar olmuşlar ve bu himmet onların hayatına yön vermiş, hayatlarını verimli ve bereketli semereli kılmıştır. Bunu ayın güneşten ışığını alıp gecelerimizi aydınlatmasına benzetebiliriz.
Bu yazı serisinde ilkin Halk Sağlığı Uzmanı bir arkadaşımı gelecek yazımda da emekli bir Doktor Ağabeyimi sizlere tanıtmak istiyorum. Allah kısmet ederse daha sonra genç bir akademisyen arkadaşımdan bahsedeceğim.Bu müstesna insanların ismini vermeyeceğim. Kendilerinden bu yazı için belki izin alamam veya alsam da hoş olmayabilir. Ama onların meziyet ve faziletlerini okuyucularımla paylaşmayı zaruri görüyorum. Aslında birçok okuyucu bu isimleri tanıyacaktır.
1987 yılı idi. Bir grup arkadaş bir vakıf kurmaya teşebbüs ediyorlar ve bunun için kurucu heyeti belirleme çalışıyorlar. Sayıyı sınırlı tutup müteşebbis dört kişinin yanında bir kişi daha arıyorlar. Daha önceki vakıf ve dernek çalışmalarında istihbarat tarafından bilindiği ve engellendiği için ihlas ve samimiyetine güvendikleri birçok ismi ilk planda heyete koymazlar ve heyeti 5 kişi ile sınırlarlar. O sırada daha önce talebelik yıllarından hiç tanınmayan ve Ankaradan yeni gelmiş ufak tefek yapılı ve zayıf bünyeli genç bir doktor dikkatlerini çeker. Hakkında bilgi almak için Ankarada bir araştırma yaparlar ve hakkında çok sağlam ve güvenilir denince Vakıf Mütevelli Heyetine alırlar.
Bu arkadaş son derece alçak gönüllü mütevazi ve mahviyet sahibi biri olup doğrusu Ebu Hüreyre R.A. hatırlatıyordu. Vakıf kurulduktan sonra çalışmalara başlayınca yönetimi adeta katalizör gibi teşvik ediyor ve sıkı da murakabe ediyordu. Bazen görüşleri gerçeklere uymasa bile ihlas ve samimiyeti ile yönetime çok yardımcı oluyordu. Hem vakıf meselelerine hem her bir arkadaşının kişisel meselelerine yardımcı olmak için çırpınıyordu.
Bir eksi tarafı görüşü çoğunluk tarafından kabul görmese de görüşünde ısrarcı oluşuydu. Halk Sağlığı Uzmanı ve yüksek vizyon sahibi olduğundan sunduğu öneri ve projeler vakıfı aşan ve ancak devlet tarafından gerçekleştirilecek projelerdi.
Arkadaşın asıl hizmeti üniversitede oldu. O sırada yeni kurulan bir Tıp Fakültesinde açılan kadroya davetle ve Esad Coşan Hocamızın teşviki ile görev aldı. İyi bir Patoloji Uzmanı olan eşi de kendisi gibi alçak gönüllü ve çok iyi bir hanımdı. Kendisi çalışmalarını üniversite ile sınırlamayıp üniversite dışında da konumu ve branşı gereği çevre sağlığı ile ilgileniyor, Belediyeye projeler sunuyor öneriler götürüyordu. Belediyeye yardımcı oluyordu. Su kirliliği üzerinde duruyordu. O arada terör nedeniyle yerlerinden yurtlarından olan yüzlerce göçerlere canla başla hizmet ediyordu. Maaşının bazen tamamını onlara harcıyordu. Çocuklara süt götürüyor mama götürüyor; çocuk ve yetişkin hastaları muayene ediyordu. Arkadaşlarını göçerlerle tanıştırıyordu. Bir gün göçerlerin başı olan aşiret reisi ile arkadaşlarını tanıştırmıştı. Kendi hallerinde köylerinde zengin olan aşiret reisi şimdi hemen hemen hiçbir imkanı kalmamıştı. Terör nedeniyle köylerini mecburi olarak boşaltmak zorunda kalıp ayrıldıklarında 140 kişi iken o zaman için sayıları 80 civarına düşmüştü. Üniversite kampüsünde çadırlarda gayrısıhhi şartlarda iskan edilen bu göçerlere en büyük desteği hizmeti o veriyordu. Fakülteden hekim arkadaşlar da bazen muayene ve tedavide ve bazı durumlarda maddi olarak yardımcı oluyorlardı. Skoda station bir arabası vardı. Bu arabası adeta sembol olmuştu. Göçerler ona ‘’Allah seni arabanla cennete koysun’’ diye dua ediyorlardı. Bu hizmeti yıllarca devam etti. Ancak 28 Şubat sürecinde terör mağdurlarına müstesna bir fedakarlıkla yaptığı bu hizmet PKK ile işbirliği olarak suçlandı. Derin devletin veya Jitemin kitabında Allah içim yazmıydordu. onlarda merhamet diye bir şey yoktu. İnsanlar ölmüş kırılmış katliama uğramış umurlarında değildi. (Nitekim o sıralarda Malatyada halkı kışkırtıp katliam yapıp kaos çıkarma planları aklı başında basiretli bazı siyasiler tarafından boşa çıkarılmıştı). O yardım ederken eşraftan çok insan vc muhtelif gruplar destekliyordu ve yardımcı oluyordu. Arkadaşımız miskinleri sevme ve fakir ve muhtaçlara yardım etme konusundaki Peygamberimizin öğütlerini tavsiyelerini yerine getiriyordu.
Arkadaşımız 15 sene üniversitede görevine devam ettikten sonra üç sene önce anne ve babası yaşlandığından onlara hizmet etmek için sonra İstanbula döndü ve halen Sağlık Müdürlüğünde Çevre sağlığında görevine devam ediyor. Takva sahibi ve ibadetine düşkün bu arkadaşımın şahsen Allah dostu(veli) biri olduğuna inanıyorum. Merhamet sahibi oluşu, fedakarlık ve diğergamlığı ağır basan alçak gönüllü ve mahviyet sahibi kişiliği ile toplumumuza müstesna bir örnek olarak düşünüyorum