Rabbimizin bize İslam Dinini ihsan ettiği günden itibaren Resulünün gösterdiği yolda yürümek ve O’na tabi olmak imanımızın bir parçası idi. Resulullah’a ittiba dinin öğrenilmesi ve sünneti seniyyenin yaşanması, Rabbimize hakiki kul olmanın ana unsurudur. Bu başlangıçta da böyle idi şimdide böyle bundan sonra kıyamete kadar da bu minval üzere devam edecektir, etmelidir. Bu; ferdi bazda kulluğun, imanın temel rüknüdür. İslamı yaşamanın ana unsuru Resulüne ittibadır.
Bu husus Medine İslam Devletinin kuruluşunda bu günkü manada algılamaya ve yaşatmaya çalıştığımız demokrasi kültürüne zıt değil; bilakis tamamen uyumludur. Müslüman kimliğinin gen yapısına uygundur.
Medine İslam Devleti demokratik teamüllere uygun kurulmuş ve 4 Halife de bu hususu ön planda tutularak seçilmişlerdir. Lakin henüz 4 halifenin ardından ortaya çıkan Emevi Hanedanı, ardından Abbasi Hanedanı ile Arap dünyası demokrasiyi tam algılayamadan hanedan sistemine geri dönüş yapmışlardır.
Türklerin Müslüman olması ile birlikte hanedan geleneği ile yönetilen Türk Devletleri de demokratik İslam algısına uzanamamışlardır. Karşılarında bulunan tablo hanedan kültürü ile devam etmiş itaat kültürünün İslami kimlik altında devam etmesine sebep olmuştur. Köklü devlet yapılarına ve adil yönetimlere sahip Türk Devletlerinde bu durum çok sıkıntı olmamıştır.
Arap Dünyasında ise İslam olmadan önceki sert yönetim anlayışı islamın zerafeti ve sükuneti ile bir miktar yumuşamışken, Osmanlı birlikteliğinde daha sakin bir hayat tarzı benimsenmişken Osmanlıdan ayrılan Arap halkları kurdukları yönetimlerle adeta İslam öncesi rejimlere geri döndürülmüşlerdir. Bu gün bu sıkıntının çalkantıları devam etmektedir. Arap baharının fırtınalı geçmesi bu yüzdendir.
Cumhuriyetin ilanı hanedan zihniyetinin devam etmesinin önleyememiştir. Adı Cumhuriyet olan tek adam ve tek parti zihniyeti her demokrasi talebimizin karşısında kendisini darbeci zihniyet olarak göstermiş ve zor kullanmak gelenek haline gelmiştir. Darbecilerin toplumun bir kısmından rağbet görmeleri bu kültürün olumsuz yansımasıdır. Yoksa çok memnun olduklarını sanmam.
28 Şubat yargılamaları hanedan geleneğinin kırılma noktasıdır. Bu gün hanedan özlemi çeken darbeciler yargı önünde hesap vermektedirler. Balyoz davasının ilk etabı bunun çok açık göstergesidir.
Ergenekon yapılanması halkımızın demokrasi talebine en büyük tehditken Milletin manevi hükmüne mahkum edilmiştir. Yargı üstüne düşeni yapacak ve adil bir hüküm verecektir.
28 Şubat yargıya intikal etmiştir. Milletimiz tarafından mahkum edilen zihniyet hukuk önünde de mahkum olacak ve bu karanlık sayfa artık kapanacaktır.
Meclisin Darbeleri Araştırma Komisyonu yaptığı çalışmalar ile gözümüzü aydınlatır ve bu konuda umarız ki en güzel netice ile sonuçlanmasına vesile olur. Hanedan rejiminin devamını savunan darbe düzenbazları gereken dersleri alırlar.
28 Şubat yargılamaları Türk Baharıdır ve çiçekler açmaya çoktan başlamıştır.
Bu gün Arap baharı olarak adlandırdığımız ve yakın coğrafyamızda ortaya çıkan gerilimler İslam ülkelerinde halen devam eden zalim hanedan yönetimlerinin de sonu olacaktır.
Osmanlı Devletinin adil bir hanedan olması bu düşüncemizi değiştirmez. Osmanlının adil padişahlarını gönülden saygı ile selamlıyorum.
Gelinen noktada demokrasinin insan yaşantısının gerçek kodlarına uygunluğu ortadadır.İnsanlar kendi yöneticilerini kendileri seçmekte özgür olmalıdırlar. İslamın ana mantığı bunu bize ikaz etmektedir.
Biat; adalet için, hak içindir. Nefsi tatmin için iktidar yollarında koşmak değildir. İslami feraset demokrasi algımızı destekleyecektir. Seçtiklerimizi zorla devirip asmak ne demokrasiye ne de hak olan biat algısına uygun değildir. Halk; hak için gerekeni kendi hür iradesi ile zamanı gelince ortaya koyabilmelidir. Sandıklar onun için icat edilmiş sihirli kutulardır.
Yeni anayasada seçme ve seçilme esasları çok iyi düzenlenmeli ve kişi hanedanlığına yol açmayacak düzenlemeler içermelidir.
İstemediğimiz kişilerin illa seçilerek demokrasinin zedelenmesine sebep olmamalıdır. Seçmenler istemedikleri zayıf karakterli kişileri eleyebilmelidirler.
İlla patlamenter sistem olacak ise partilerin yönetimleri de seçmenlerin oyları ile belirlenmelidir. Yoksa demokrasi davamız kuru taleplerden öteye geçemeyecektir.
Bu dava sadece seçmenin demokrasi davası değildir. Seçilip başarılı olamayan paramenterler çıkarları uğruna koltuk sevdasına düşüp demokrasimize zarar vermemeliler ve çok sevdikleri koltukları bırakma basiretini gösterebilmelidirler. Yoksa yıllar ve de asırlar heba olup gider.
Başkanlık sistemi iyi incelenmeli ve parlamenter sistem değiştirilerek hür seçiklerin önünün açılması sağlanmalı ve kişisel bazda başarılı olanların seçilmeleri sağlanmalıdır. Parlamenter sistem hanedan algısını değiştirmekte zorlanmaktadır.
Halk bu konuda aydınlatılmalı ve yeni anayasada yol açılmalıdır.
Ahmet TÜRKAN - HABERNAME