Yerkürenin bir halı gibi ayaklarımızın altından çekilmeye çalışıldığı yani bizzat hayatlarımızın kontrol altına alınmaya çalışıldığı bir ortamda artık kimsenin yanlış yapma lüksü olmamalı. Türkiye’de İslami hassasiyetleriyle bilinen Milli Görüş camiasının son zamanlarda içine düştüğü durumu birde bu açıdan bakmakta fayda vardır. Silivri’nin AKP’nin Guantanamo’su olarak ilan edilmesi, Susurluk kazasına getirilen faso fiso değerlendirmesi ayrıca Ergenekon’un ikinci iddianamesinin bir romana benzetilmesi ve son olarak yenilikçi ve demokrat tavırlarıyla dikkat çeken SP Genel Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş’a dönük başlatılan operasyonlar bu köklü harekete ne kadar saygınlık kazandırdı bilinmez ama ortada hele birde böylesi önemli bir dönemeçte bir hatanın yapıldığı aşikâr. Bu camiada yaşananlar bir bakıma Müslümanların yıllardır kendilerini bir türlü kurtaramadıkları bir çıkmazı anlatması açısından da ayrıca önem arz etmektedir. O da Müslümanların iç hastalıklarından biri olan ağabeycilik ve kahramanlık tutkusudur.
Müslüman’ı Müslüman’a bırakmayan bir irade var;
Bugün sıradan bir Müslüman’ın neredeyse kendine ait bir dünyası yok. Yaşadığı dünyada kendine göre belirlediği ilkeleri ve bakış açısı olmadı hiç. Çünkü kendi başına düşünme ve eylemde bulunma hürriyetinden hep yoksun bırakıldılar. Bırakmadılar Müslümanları Müslümanlara… Bugün İslam dünyasında yaşanan geriliğin, düşünce kıtlığının ve üretememenin birinci nedeni budur. Müslümanların sürekli olarak birilerine mahkûm bırakılmasıdır. Birilerinin dünya görüşüne, Kur’an yorumuna, hadis anlayışına bağımlı kılınmalarıdır. Müslümanlar kendilerini ağabeylerinden/kahramanlarından kurtarmadıkları sürece bu düşünce kıtlığı ve demokrasi sefaleti üzgünüm hiç bitmeyecektir.
Kendi başlarına bırakıldıklarında yanlışa sürüklenecekleri aşılanıyor her birine… Hâlbuki bu; bir insana yapılabilecek en büyük hakaret değil midir? İnsanı tanımadan Müslüman etmenin, Müslümanlığını yaşatmanın ne denli vahim sonuçlar doğurabileceği hep göz ardı edildi. Buna rağmen herkes ağabey, hoca efendi, şeyh ve lider rolüne soyunmak istiyor. Mevcut ağabeyler, liderler de bu rollerini kimseye kaptırmak istemiyor. Herkes yol gösterici, üstat, hoca efendi… Kimse bir Müslüman’ı önce “insan” olarak kendi başına bırakmak istemiyor. Başlarında hep birileri oldu. Ya “ağabey” dedikleri insanlar belirliyor hayata bakışlarını ya mensubu oldukları herhangi bir tarikatın ya da cemaatin lideri/şeyhi… Hep önderleri/imamları, şeyhleri, hoca efendileri, ağabeyleri oldu. Sanki bu, Müslüman olmanın en önemli şartıymış gibi. Hiç kendi başlarına bırakılmak istenmediler. Sanki bakire kızlarını mahallenin hovarda gençlerinden korumaya çalışan titiz bir baba gibi davrandılar Müslümanlara… Sıradan bir Müslüman küçük bir bakkal dükkânı açabilmek için bile “ağabey”inden izin almak durumunda bırakıldı. Sürekli onlar için iyiyi, erdemi ve doğru yolu gösteren birileri oldu hayatlarında. Ne var ki böylesi bir yapıda bir Müslüman maalesef tek başına “insan” olarak beliremedi.
İnsanı, insandan uzaklaştıran, insanın değerini ortadan kaldıran onun yaratıcısına doğru giden yoldan geri çeviren, özgürleştirmeyen ve sivilleştirmeyen en önemlisi de insanın vasıflarını inkâr eden bir tutumdur bu türden kahramanları yüceltme ve kutsama anlayışı… Bugün nerede kendine tutsak bir insan varsa onu mutlaka tutsak kılan bir kahramanı/ağabeyi vardır çevresinde… Bu kutsal ve yüceleşmiş kahramanların bizi güçlülere ve otoriteye mahkûm ettiğini artık idrak etmeli insan. Kendi bildiği yoldan insanlaşmasını gerçekleştirmelidir. Kısacası insanca ve özgürce yol almalı. ”Kahramanlık tutkusu” insanın potansiyelini elinden alan ve onu özgürleştirmekten uzaklaştıran ve onu kendi ruhuna tutsak kılan bir zihniyettir. Bir değer haline sokulan böylesi bir kahramanlık insanları asla sivilleştiremeyecektir. Onları sürekli baskı altında tutmak ve belirli bir otoriteye ve güce bağlı kılmak için bu değeri içselleştirmeleri ve her daim kahramanlarına sadık, onları sürekli yücelten bir anlayışa hizmet etmeleri istenecektir insanlardan. Bunun için mutlaka bu bağımlılıktan kurtulmak gerekmektedir.
Kısacası bugün bir Müslüman kendi dünyasını istediği gibi şekillendirebilmeli... Fikirlerini başlarında bulunan ağabeyleri değil bizzat kendileri belirlemeli. Orijinal Müslüman olmanın yolu budur. Böylelikle hem özgün projeler üretilecektir. Hem de üreterek insanlığa daha çok faydalı olunacaktır.