"Müslim" kardeşim Erciyes'in kalbine saplanan "haç" ve isyanı…

xxxx1

İki tür âyet vardır: Birincisi, Kelâm emr'i ve söz'ün öz'ü olan tenzîlî âyettir; ki, bu Kitab-i ilâhî'dir. İkincisi de, Kerem emr'i ve öz'ün sözü ve dile gelişi olan tekvînî âyettir; ki, bu da Kitâb-ı Kâinât'tır.

Tenzîlî âyet, hakîkati ifşa ve ifade eder. Tekvînî âyet ise, hakîkatin sûretini inşa ve resmeder. Tenzîlî âyet'in muhatabı, husûsiyle insandır. Tekvînî âyetin öznesi ise hem küçük âlem olan insan, hem de husûsiyle büyük âlem olan kâinâttır. Tenzîlî âyetin muhatabı insan da, tekvînî âyetin öznesi kâinât da "müslim"dir.

İnsan, nisyan hâline yuvarlandığında, kâinât, dağlar ve taşlar isyan eder ve insanın nisyanını ifşa eder.

Son Kayseri ziyaretimde "müslim" kardeşim Erciyes'in, insanın nisyanı karşısında ürpertici bir isyanına tanık oldum.

Önceki yazımda, Erciyes'in eteklerinde açan "güller"den sözetmeye devam edeceğimi söylemiştim; ama dönüşte uçakta/n tanık olduğum bir manzara silkeledi beni.

Uçaktan gördüğüm ürpertici, silkeleyici manzara şuydu: İlk bulut tabasının üzerine çıktığımızda, Erciyes'in adeta şehadet eden bir eli andıran bir görünümü vardı: Pencereden fırlayıp bulutların üzerinden ona doğru koşmamı istiyordu sanki… Ak bulutlar üzerinde bembeyaz karlarla kaplı zirvesindeki hüzünlü ama nûr yüzlü şehâdet hâline sizi de şâhit kılmamı ister gibiydi benden…

Erciyes, Kayseri'nin ve civarının ruhu; rahmet ve bereket menbaı, hayat ve hayatiyet kaynağıdır; şiir ve şuur hâli, teslimiyet resmi, güzellik cemâli ve sûretidir.

Uçakla beş yüz metre kadar yükseldikten sonra Erciyes'i karşınıza alarak Kayseri ovasına alıcı bir gözle baktığınızda gördüğünüz manzara ulvî bir şehâdet manzarası'dır: Erciyes'in sırtını muhkem bir şekinde Kâbe'ye yasladığı ve yüzünü Kayseri'ye döndüğünde şehadet ettiği ve tarih boyunca Kayseri'de yaşayanların bu şehadeti ete kemiğe büründürdüğü bu "manzara", kelime-i şehadetin Kayserili mümin ve muhsinler tarafından şehrin imarıyla şehre giydirildiği şaşmaz hakîkatidir: Erciyes'i karşınıza alarak Kayseri semasında Erciyes'e doğru uzandığınızda, sağ tarafta Cami-i Kebîr'in "mim"i, onun alt tarafında Sinan'ın şirin eseri Kurşunlu ile Hacıkılıç'ın "ha"yı, Sahabiye medresesinin ikinci "mim"i, Erciyes'in bizatihî kendisi ile kalbini oluşturan sağ yanıbaşındaki Ali Dağı'nın "ikinci mim'in şeddesi"ni, sol tarafta Hunat Camii ve külliyesinin "dal" harfini oluşturduğu bir "Muhammed" (a) kelime-i tayyibesinin Kayseri toprağına nakşedildiğine şehadet edersiniz.

Kayseri'yi Doğu'dan Batı'ya doğru kuşbakışı temâşâ eylediğinizde ise, "Allah" lafza-i celâl'inin Kayseri'nin taşına toprağına hakkedildiğini görürsünüz: Sağ tarafta Hacıkılıç Camii ve etrafındaki enlemesine uzanan Gevher Nesîbe medresesinin "elif"i, hafif sola doğru ilerlediğinizde yukarıda Kurşunlu Camii'nden başlayan, aşağıya doğru Sahabiye medresesiyle sola kıvrılarak Hunat Camii ve külliyesinden sonra yukarı doğru Cami-i Kebîr'e yönelen uzanan figüratif hareketin "iki lâm"ı, en solda ise Erciyes'in merkezinde yer aldığı, Ali Dağı'nı sarıp sarmaladığı çizginin "he" harfini oluşturduğu "Allah" lafza-i Celâl ve Cemâl'iyle karşılaşırsınız.

Sanki bu karşılaşmanın kelime-i şehadeti taşa toprağa nakşettiğinin şuuruyla Erciyes'in şehadetinin oluşturduğu metafizik şiirle Erciyes, eteklerinden muhteşem bir varoluş ve hakîkat hikâyesine, Kayseri'nin ve çocuklarının adeta "muhammedün rasûlullah" deyişine yüzlerce yıldır tanıklık edegelmiştir.

Erciyes'in Büyük Sinan'la, Davud-u Kayserî'yle, Kadı Burhaneddin Hazretleri'yle zirveye ulaşan bu peygamberî söze tanıklık hikâyesine ve yolculuğuna, Kayseri'ye her gidişimde büyük darbeler vurulduğunu görüyor ve çıldıracak gibi oluyorum: Sahabiye medresesi ile Kurşunlu ve Hacı Kılıç camilerinin ortasına yerleştirilen o ruhsuz Almer alış veriş merkezi, bir hançer gibi saplanmış Kayseri'nin kalbine. Şimdi de, Kayseri'yi Doğu'dan Batı'ya kadar kateden bir tramvay yapılıyor; bu "ulvî mimari"yi tam ortasından ezip geçecek bir canavar. Daha da kötüsü, bir de Kayseri'yi Güney'den Kuzey'e yani Erciyes'in eteklerinden Erkilet'in güzelim bağlarına kadar katedecek, bir tramvay hattının hazırlıkları yapılıyormuş! Bu hat da tamamlanınca Erciyes'in kalbine bir "haç" saplanmış olacak, Erciyes'in ve çocuklarının kalbi duracak…