Sahibinin yüzüne masum masum bakardı acaba benim ile bugün konuşacak mıydı? Aşkım, hayatım, balım, bir tanem diye sevecek miydi? Şöyle yanıma yaklaşıp ohh mis gibisin sen, ne güzel yaratmış Yaradan seni diye sevmeyeli uzun zaman olmuştu. Acaba eskisi gibi güzel değil miydi?
Özlemişti bu güzel sözleri...
Ahh o eski gençlik deyi verdi birden. Nerden çıkmıştı bu cümle, kendi bile nerden çıktığını anlayamadı. Sürekli yapraklarının döküldüğünden şikâyet ediyordu yaşlı sahibesi.
“Bacaklarım da ağrıyor eskisi gibi eğilemiyorum, yapraklarını dökmeyi bıraksan diyorum artık. Bak yoksa keserim seni görürsün gününü.” diye sürekli tehdit vaki sözler duyuyordu kulakları.
Boynunu büküyor, gözyaşlarına boğuluyordu.
Oysa bir zamanlar ışıl ışıl parlarken çok mutluydu herkes. Çoğalıyordu sahibesi onun yavrularını komşularına hediye ediyordu. Birden nasıl böyle olmuştu kendi bile anlayamadı. Oysa ki şikâyetleri vardı toprak eskisi gibi temiz değildi. Sahibesi bunu anladığı halde yaşlılık olsa gerek eriniyor toprağını değiştirmiyordu. Eline aldığı eski bir yün şişi ile toprağına sokup çıkartıyordu. Ona göre toprağın hava alması yeterliydi.
Maalesef ki işler onun sahibesinin istediği gibi güzel gitmiyordu. “Seni tembel çiçek, bu gidişle sonun diğer çiçekler gibi olacak. Kurumadan çöpe atacağım seni.” Diyordu.
Her sabah salonun aynasından zavallı çiçek kendine uzun uzun bakıyordu. Bu bakışı kendisi için değildi sahibesini kızdırmamak içindi. Ne kadar çok istese de gözyaşları onun büyümesine bir faydası olmuyordu. Sahibinin sulaması gerekti. Oda yaşlılığın verdiği unutkanlık olsa gerek gün için de bazen iki kez su veriyor bazen de hafta da bir gün veriyordu. Zavallı çiçeğin gelişim dengesini alt üst etmişti. Günlük duyduğu sözlerde ayrı psikolojisini bozmuştu.
Sonum diğer çiçekler gibi olacak diye diye sonun da kuruyup gitti.
Yukarda yazmış olduğum hikâyeye benzemiyor mu hayatımız. Bir çiçek aşk ile yol almıyor muyuz hayata. Hayatı kimin için yaşıyoruz acaba? Bu soruyu kaç defa kendimize soruyoruz? Bir, iki, üç veya hiç mi sormadık kendimize!
Ayna da kendiniz ile konuşuyor musunuz? Kaç defa kendinize Seni Seviyorum dediniz veya uzun uzun kendinizi incelediniz?
Hayatımızı ele geçiren sahiplerimiz kimler? Bizlerin sahibesi var mı? Biz insanlar kendimize bir sahip yapmalı mıyız? Hayatımız birilerinin motivasyonuna mı bağlı kalmalı? Kendi kendimizi motive edemez miyiz? Bu köklü bir süreç mi?
Çevremizden gördüklerimizi hayatımıza empoze etmiş olamaz mıyız? Gerçek dışı olayları kabul eden, minicik çocukların yaşadıkları durum böyle değil mi? Aslı olmayan olayı inanıp korkmak bir farklı süreç değil mi? Biz insanlar da yukarda ki çiçek gibi insanlardan etkilenen varlıklar değil miyiz?
Hayatımızı ele geçiren insanlara verdiğimiz tepki kime zarar veriyor hiç düşündük mü? Kendi kendimizi yiyen bir canavara dönmedik mi?
Sürekli agresif tepkiler ile çevremizdekileri yıpratma çabalarımız, sürekli birilerinin dedikodularını belleğimize hapsetme düşüncesi. Bunlar insanı yormuyor mu?
Kendimiz için ne yapıyoruz hiç düşündük mü?
Bugün arkadaşlarla buluşacağım bu elbiseyi giymek istiyorum mu diyoruz, yoksa arkadaşlarımızın göz zevkine uygun üst mü ayarlıyoruz kendimize?
Velhasıl kaçımız kendimiz gibi yaşıyoruz!
Bu duyguları ve bu hikâyeyi kaleme almamı sağlayan bir çiçekti. İsmi Mum Çiçeği güzel yürekli dostlarım bilir ki çiçekleri çok seviyorum. Uzun bir süre bu güzel çiçeği inceledim, gelişim aşamaları adeta bir dalda hepsi sergileniyordu. İnsana alması gereken o kadar çok hikâye çıkıyordu tabii almak isteyene vesselam.