Hz Peygamber buyurmuşlar ki: Seyahat edin sıhhat bulun”
Yeryüzünü dolaşıp ibret almamızı, ilâhi sanatı temâşa etmemizi de vaz eden ayeti de göz önüne aldığımızda, İslam Dini gezip öğrenmeye, geçmiş milletlerin nerelerde nasıl yaşadıklarına, hangi eşyaları kullandıklarına nasıl bir kültüre sahip olduklarına dair bilgi sahibi olmamızı, ibretler almamızı, dersler çıkarmamızı bağlı olarak da iç dünyamızda inşirah bulmamızı öneriyor.
İşte tüm bunları kendime hayat felsefesi yaptığımdan mümkün mertebe birileri gibi para biriktirip mal yığmaya değil de kazancımı gezmeye değişik kültürleri tanımaya harcıyorum.
İslam Tarihi öğrencisi olarak kitapta okuduğum tarihi ve coğrafyayı yerinde görünce bilgiler hem daha kalıcı oluyor hem de bundan manevi haz alıyorum. Üniversite öğrencilerine konferansa gittiğimde hep bu cihette öğütler veriyorum. “Bakın gençler yarın hayata atıldığınızda iş-meslek sahibi olduğunuzda 5 bin 10 bin liraya telefon alıp hava atacağınıza o paralarla seyahat edin, yazıktır günahtır, kapitalist sistemin çarkında kendinizi zayi etmeyin” diye onları bilinçlendirmeye çalışıyorum.
Konumuza dönersek işte tavsiye ettiğim gezilerden birine geçen hafta dahil olduk. LÜBNAN
Kadim kültürün, tarihin merkezi olan aynı zamanda turizmin temerküz ettiği bir yer Lübnan. Fransız müstemlekesinin tasallutu altında olan ülke halkı haliyle Fransızca konuşuyor. Başkent Beyrut Ortadoğu’nun Paris’i olarak da anılıyor.
Gelelim bizim müstesna ve çok eğlenceli gezimize. Efendim İstanbul’dan Beyrut’a indik iki aşımız vardı ama havaalanında sanırım tedbir amaçlıydı, PCR testi yaptılar, burunlarımız hortumla hemhal oldu, Konyalı Ahmet abi’nin burnuna dahledilen hortum biraz uzun olmalı ki adamcağız hop oturup hop kalktı.
Otele geçip kahvaltı yaptıktan sonra 4 günlük gezimiz başladı, Romalılardan, Emeviler’den, Memlüklüler’den kalma tüm ekibi büyüleyen çok güzel, tarihi mekânları gezdik, Osmanlı izlerini gördük, Abdülhamit’in saat kulesi, Mansuriye Camii, Mevlevi Tekkesi, Baalbek, Trablusşam, Biblos, vb birçok tarihi şehri ve buradaki tarihi mahalleri ziyaret ettik.
Beyrut müzesindeki asar-ı atika çok etkileyici idi. Bölgede çok eskiden Fenikeliler yaşadığı için alt katta bu uygarlığın insanlarına ait mumyaların içinde bulunduğu lahitleri gördük, sarkıt mağaraları çok etkileyiciydi, mimarisi çok müessir olan Emeviye Camii’nde cuma namazını kıldık. Namaz çıkışı imamın konuşmasını ekibimizin poliglotu Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Öğretim Üyesi Prof. Dr İsmail TAŞPINAR Hocamız tercüme etti, İmam bizi çok iyi karşıladı, Türkleri çok sevdiğini söyledi, caminin üst ahşap kısmının Osmanlılar tarafından yapıldığını beyan etti.
Mansuriye Camiinde 90 yaşını aşmış Erbakan Hocanın İTÜ’den okul arkadaşı aynı zamanda Mevlana’nın torunlarından Muhammet Ali Çelebi Hocamızla sohbet ettik. Erbakan’ı anlatırken gözleri doldu. (İmam Çelebi aynı zamanda makine mühendisi ve bizimle Türkçe konuştu)
Ünlü düşünür, edebiyatçı, ressam Halil CİBRAN’ın kayaların içine oyulmuş evini ve mezarını da ziyaret ettik. Burası da çok etkileyici ve huzur verici bir yerdi.
Beni en çok etkileyen yerlerden biri de Jüpiter Tapınağı idi, dünyanın en uzun sütunu (22 m) burada idi. Burada bize rehberlik yapan görevlinin Fransızca konuşmalarını yine Prof TAŞPINAR Hocamız çevirdi. Hocamız tam Kleopatrayı anlatırken grubun 25 yaşındaki kahramanı yüreği güzel insan Abdülfettah Bey’in “Kleopetra da muhterem bir hatunmuş” demesi gözlerden kaçmadı.
Geziyi tertip eden Prof Dr. Fatih ERKOÇOĞLU Hocamız ki- yedi ceddine rahmet- muhteşem mekânlarda enfes mezelerle taçlandırılmış Ortadoğu mutfağı ile piyade gezmelerinden mütevellid günün yorgunluğunu hâk ile yeksan ediyordu.
Diğer organizatör hocamız Prof Dr. Mehmet AZİMLİ’nin ise anlattığı muhteşem fıkralar ile ekibin en büyüğü Prof Dr. Mustafa TERZİ Hocamızı hayatında hiç gülmediği kadar güldürdüğünü, ömrüne ömür kattığını söylemezsem Vefa Yokuşunu düzlemiş olurum.
Ben ilahiyat Fakültesini Erciyes’te (Kayseri) okudum. O yıllarda araştırma görevlisi olan şimdilerde Doçent olan kıymetli hocamız Doç. Dr. Funda DEMİRTAŞ’a gezide rastlamam ayrıca beni mahzuz etmişti, büyük bir sürpriz oldu gerçekten, fakülte yıllarımda kütüphanemizden sorumlu Melek Hanımla gelmiş geziye, Melek hanım da öğretim görevlisi olmuş Funda Hocamızın danışmanlığında doktora yapıyormuş. Her ikisi ile de hasret gidermiş olduk.
Felsefe Hocam Prof. Dr Mevlüt UYANIK mağaralara girerken ağa babası Zeus muydu Platon muydu neydi adını unuttum, yaşlı bir amcanın heykelini görünce gözleri ışıl ışıl oldu, “Çabuk beni fotolayın bu âdemle” dedi. Biz de kendisini fotoğrafladık. Nasıl sevinmeydi o öyle, ben Marliyn’i görsem bu kadar sevinmezdim hani. (Mevlüt Hocamızın eşi Meryem Hanım da gezilere emekli olduğu için daha rahat katılabiliyor. Yalnız Meryem Hanım’ın çok sevdiğinden olmalı valizine 27 kg mango doldurduğu gözlerden kaçmadı. Afiyet olsun)
Prof Ziya Hocamız, ekibin hiperaktif üyesi Akif Bey’le otel lobisindeki sohbetlerini, Günnur Hocamızın o teleskop gibi uzayan muhteşem fotoğraf makinasını, tüm dostların otobüs içinde vatanımızdan getirdiği yiyecekleri birbirlerine ikram etmelerini, Röportaj asistanımız Elif’in güler yüzünü, Gamze’nin Arapça şarkılarını, İzmirli güngörmüş öğretmenlerimizi, İstanbul’dan, Kayseri’den, Erzincan’dan geziye katılan çok değerli büyüklerimizin âlicenap dostluklarını unutmak mümkün değil. Hepsi hatıra defterlerimize nakşedildi.
İnşaallah aynı ekiple bir Mısır gezisi yapmayı arzu etmekteyiz. Bizi elin memleketlerinde mağdur etmeyip aksine birinci sınıf alaka ile şımartan Fatih ERKOÇOĞLU ve Mehmet AZİMLİ Hocamıza tekrar teşekkür ediyorum. Yazımı bir Adnan Zeki’nin 2 dörtlüğü ile final eylemek istiyorum.
Hazân Kahvesi
Kahve-i yâran ile mevsimi hazân eyledik
Ol sohbet-i hemdem ile dîl-i sûzan eyledik
Bezm-i Aşkettin’de okuyunca ol hânendeler
Elhak cümle keder-i fenâyı fîzân eyledik
*******
Bir Tebessüm
Bir tebessümdür gönülleri fetheder
Bir terennümdür kederleri defeder
AŞKETİN söyler dostun gönlü şâd olur
Nâdân anlamaz, ârif olan fehmeder.
Allah’ın sevgisi üstünüzden eksik olmasın.
Adnan Zeki BIYIK
04.11.2021