Muhsin Yazıcıoğlu'nun Ölümündeki Sır Perdesi!

İbrahim DANACILAR

Bu güne kadar onun la ilgili ilk kez yazıyorum; Türk İslam Ülküsünün Merhum Başkanı; Muhsin YAZICIOĞLU...

Doplodu bir hayat, milletine aşık, tarihi kimliğine tutkun, korkusuz ve cesur siyaset anlayışı ile adeta bir ideoloji oluşturmuş mukaddes bir kişilik... Onu anlatmak hiç okadar basit değil, o nun vasıflarını anlatmaya bilakis kelimeler kifayetsiz kalıyor... Allah (c.c.) rahmet eylesin.

O büyük bir sır perdesi ile sonsuzluğa göçtü. Ancak adı, mücadele ruhu, anlayışı ve misyonu hatıra kaldı bizlere…

O ki ‘’ Namlusunu Hakka, halkın inanç ve değerlerine yönelten tanka selam durmam dedi.''Türkiye İran olmayacak.” diyenlere, “Türkiye Suriye de olmayacak” diyen “cesur bir yüreğe sahip, bilinçli, adaletli ve barışçıl siyaset anlayışının vazgeçilmez lideri idi…

Muhsin Yazıcıoğlu siyasetin kara kutusu idi. Birileri onu söküp aldı elimizden… Tıpkı onun içinde bulunduğu helikopteri düşürenlerin, düşen helikopterinde kara kutusunu büyük bir sinsilik ile çaldığı gibi…

O kadar çok derin ve önemli bir bilgi dağcığına sahip, magazinden uzak ve reklamı sevmeyen bir anlayışın sahibiydi. Günümüz siyasetçilerinin bir çoğunun yaptığı gibi siyasi malzeme şuurunda konuşacak olsaydı, Türkiye karışır iç çatışma ve hesaplaşmalar çıkabilirdi. Tahmin ediyorum ki, o bildiklerinin bir kısmını Başbakan’a anlattı. Yani bu açıkça bilinmelidir ki o öyle sadece gizli tanık olabilecek biri değildi.

Bazı savcılara, devletin kritik makamındaki kişilere adamlar yollayıp devletin ve milletin selameti

bekası için bazı mesajlar gönderdi...

28 Şubat öncesi Refahyol’un oluşturulmasında onun rolü büyük olmuş, O dönem siyasi belirsizlikten adeta Türkiye’yi kurtarmış, bu belirsizlikten sebeplenmek isteyenleri hayal kırıklığına uğratmıştı.

12 Eylül’de birileri onu teslim almayı denedi, olmadı. Öldürmeyi denediler, olmadı. Her türlü işkenceden geçti dediklerini bir türlü birileri yaptıramadılar. O yılmayan bir mücadele yapısına sahip siyasi anlayışın lideriydi. Yaşadığı bu olumsuzluklar ile Muhsin başkan güçlendikçe güçleniyordu. Önünü kesmek isteyenler ise büyük bir hayal kırıklığına uğruyorlardı. O yaşadıkları ile artık kendi istikametini bulmuş, ona inanan yüzlerce kardeşleride oluşmuştu. O siyasete yön veren, sadece memleketinin ve milletinin ümmetçilik kavramında çıkarlarını düşünen biri olmuştu… Yorucu bir hizmet anlayışı ile…

Birkeresinde başkalığını yaptığım bir kurumun Gik. Toplantısına konuk olarak katılmış, büyük bir nezaket ve sabır ile iki buçuk saat unutulmaz bir dış politika dersi vermişti. O her alanda uzman, Türk islam şuurunu yaşamının her yerinde gösterebilen bir adamdı… Bana ailesine çalışmaları nedeni ile fazla zaman ayıramadığını ifade eder, biraz hüzünlensede yaptığı çalışmaların mutluluğu, onu bu üzüntüden hemen alıkoyar, gülümseye başlardı…

Ne yazık ki inanılması güç kaza… Acaba kazamı? Peki ya buna inanmamızı kimler istiyor? Kaza olmasını benimsetme konusunda mücadele edenlerin bu sanal kaza ile ilgisi’mi varmı acaba? İşte bu sorular beyinleri meşgul ediyor, kalpleri de hiç ama hiç rahatlatmıyor…

Birileri, olay yerine ulaşıyor kara kutuyu söküyor, bir diğeri gidiyor, helikopterde olmayan GPS cihazını helikopter enkazına monte ediyor…

Birileri, Yazıcıoğlu yaralı ambulansla hastaneye götürülüyor diyor, diyen kim? Malum

medyamız bu işin neresinde? Helikopter Maraş’ta bir ara nereye kayboldu?

Neden helikopterde bir kişi fazla?

Neden helikoptere aşırı yakıt yüklemesi yapıldı?

Görünen o ki, Asker’de suçlu, Polis’de, Medya’da, Sivil Havacılığında bu sonuçta sorumluluğu var, istihbaratın da…

Bence bu helikopterin kiralanmasında rolü olanları tek tek incelemek gerek, mesela ilk otopsi raporunda kandaki karbondioksit oranı hakkında bilgi ile daha sonra yapılan tahlildeki farklı…

Peki ya egzoz ile kalorifer borusu arasında bir kaçak oluşturulup içeriye egzoz gazı mı verildi? Bölgede uçuş yapan F 16’lar o hava sahasında ne yapıyordu, bu uçuşlar bir türbülansa yol açmış olabilirmi acaba?

İşte bütün bu sorular, birilerinin derin devlet, özel harp, faili meçhuller,

Susurluk hesaplaşmasında, son zamanlarda giderek Sn. Cumhurbaşkanımız’ın konu ile ilgili açıklamaları ardından daha aktif hale gelen, Muhsin Yazıcıoğlu’nun konuşmasından, birilerine kripto bilgiler vermesinden, hatta kendisinin bizzat harekete geçmesinden korktuğu için Muhsin başkanı ortadan kaldırmak mı istediler? Yani bu iş bir Ergenekon operasyonumuydu?

Yoksa Birileri bu işi Ergenekon’a, dolayısı ile askerlerin üzerine yıkıp, olayı bambaşka bir mecra çekmek istiyorlar…? ACABA…?

Buna inancım tamdır ki, özel yetkili savcılık soruşturmayı bağımsız olarak sonuna kadar götürecek ve davayı açacaktır. Eğer bunu yapmaz ise başka türlü şaibeler oluşacaktır…

Sn. Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’e, bu konuda DDK’yi devreye sokmasından ve açıklamalarından dolayı müteşekkir olduğumu ve önünde eğildiğimi bilhassa ifade ediyorum.

 

Sn. Cumhurbaşkanımız’ın Üstat Necip Fazıl KISAKÜREK’e 19 Yaşındayken çekmiş olduğu telgrafta;

‘’İslam davasının zerre tavizsiz müdafii Üstadımıza İslam davasının agora meydanlarına

sağırların kulağını patlatacak gür seslilikte aksiyoneri Büyük Doğu Gençliğinin

ruh gıdası mecmuanızı tekrar çıkarışınızdan dolayı size minnettarlıkllarımızı

arzeder, hangi şartlar altında olursa olsun hal neyi icap ettirirse ettirsin

yüzde yüz emrinizde olduğumuzu bildirir hürmetlerimizi sunarız. Gün doğmuş gün

bitmiş ebet bizimdir.’’

Sn. Cumhurbaşkanımız'ın bu kelimelerin hassasiyeti ile siyaset yaptığına inancım tam olduğunu, Yazıcıoğlu davasına yaklaşımından birkez daha anlayıp şahid olmanın sevincini yaşıyorum…

Haksızlıklar karşısında susanlar, Bu zulmü yapanlar gibidir. Bu mesele bir Muhsin Yazıcıoğlu meselesi değil, Türkiye’nin kendi süreklilik haline gelen temel meselesidir…

Bu işin ucu nereye giderse gitsin, peşine düşmeliyiz… Bu mesele Türkiye’nin onuru, şerefidir ve haysiyetidir. Bu böyle bilinmelidir. Onurunu, şerefini ve haysiyetini kaybeden bir devlet, asla ve asla hiçbir yaptığı işte muaffak olamayacak ve hüsrana uğrayacaktır…

Rabbimiz devletimiz ve milletimizin selameti bekası için müdale eden tüm kardeşlerimize yardım etsin… Sn. Cumhurbaşkanımız’ın üstadın dizleri ile, ifade ettiği gibi makaleme son veriyorum...

''Gün doğmuş gün batmış ebet bizimdir.’’

Ves... Selam.

İbrahim DANACILAR

 

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.