Almanya’da çalışan iki ahbap gurbetçi tatillerini memlekette geçirmek üzere beraber yola çıkarlar. Almanya’dan çıkıp Avusturya’ya gelirler. Avusturya’da otobanda seyrederken birisinin arabası arıza yapar. İnip arızanın ne olduğuna bakarlar ve bir parçanın değişmesi gerektiğini görürler. Biraz canları sıkılır çünkü bulundukları nokta yerleşim yerine yakın bir yer değildir. Etraflarına bakınırken bir tanesi yaklaşık bir kilometre ötede bir ev olduğunu görür ve arkadaşına “ Şimdi sen şu karşıda görünen eve gideceksin. Orada oturanlar Sivaslı. Onlara durumu anlatıp bir tamirciyi aramalarını isteyeceksin. Ben de bu arada arızalı parçayı söküp sizi beklerim” deyince öteki “Evde oturanların Sivaslı olduğunu nereden biliyorsun ki? diye sorar. O da “Bilmiyorum öyle olduğunu tahmin ediyorum” der. Neyse, arkadaşı ümitsizce yola koyulur ve gördükleri eve gider. Ancak arkadaşı haklı çıkmıştır, ev halkı gerçekten Sivaslı çıkmıştır. Durumu anlatıp onlardan yardım ister. Sivaslılar bir tamirciye telefon edip arabanın olduğu yere çağırırlar. Tamirci gelir arızayı giderir. Ancak eve giden gurbetçi arkadaşının bunu nasıl tahmin ettiğini hala merak etmektedir. Arkadaşına “Doğru söyle bu insanları önceden tanımıyorsun değil mi? öteki de “Kesinlikle hayır” der. “Peki, onların Sivaslı olduğunu nasıl bildin?” diye sorunca “Yahu, evinin önünde ne ekse yetişecek cinste bir toprak varken buraya sadece kavak ağacı dikmeyi akleden Sivaslı’dan başkası olamaz” diye cevap verir.
Burada Sivaslı kardeşlerimiz alınmasınlar çünkü bunda bir kötülük yok. Bu bilgiye nasıl ulaşıldığını izah etmek açısından bu örneği verdim. Bir çok şey yaşadığımız çevre ile ilgilidir.
Bu bağlamda Mazhar Osman’dan bahsetmek istiyorum. Şu Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin kurucusu olan meşhur Mazhar Osman. Aslen Kırklarelili olduğu için hemşerim olur aynı zamanda. Bu bilginin konuya katkısı yok ama gönlümü eğlemek açısından eklemiş oldum. Mazhar Osman’ın tecrübelerinden hareketle söylediği bir veciz sözü vardır. “İnsanı muhit yapar” der. Bu veciz sözü taşıdığı manalar açısından çok önemsemişimdir. Evet, muhit önemli bir unsur. İnsanı deli de yapar veli de, rezil de yapar vezir de..
Sivaslı yetiştiği muhitinde bu alışkanlığı edindiği için onun için ağaç deyince birinci seçenek her yerde kavak olacaktır.
Mazhar Osman’a muayene olmak için bir hasta gelir. Derdini anlatmaya başlar ancak bizim Osman Aga onu dinlemek bir yana kağıtlardan uçak yapıp sağa sola atmakta yahut masadaki kalemlerle oynamaktadır. Bir müddet sonra hasta bu duruma bozulur ve “Arkadaş bize sana muayene olmaya geldik ama sen benden deli çıktın, asıl hasta sensin” der. Mazhar Osman hiç kararını bozmadan “Haklı olabilirsin ama bu sözün bir değeri yok. Bu sözü ben söylersem bir değer ifade eder ancak” diye cevap verir. Yani mühür kimde ise Süleyman odur hesabı. Ama gördüğünüz gibi muhit Mazhar Osman’ı da yapmıştır.
Psikiyatri alanından mesleki bilgisini ve tecrübelerini özetleyen birinden daha örnek vermek istiyorum. Ayhan Songar hoca karşısındakine ilk şu soruyu sorarmış “Kedi ile masa arasında nasıl bir benzerlik vardır?” karşısındaki “ikisinin de dört ayağı var” derse reçeteyi yazmaya başlarmış.
Muhit meselesine dönecek olursak, atasözlerimiz de Mazhar Osman’ı teyit etmektedir.
“Üzüm üzüme baka baka kararır”
“Körle yatan şaşı kalkar”
“Bozacının şahidi şıracı”
Hz.Ali demiyor mu “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim”. Burada beşeri muhit öne çıkıyor. Karagümrüklü başka Peralı başka, Paşalı başka Etilerli başka, Karadenizli başka Doğulu başka, Trakyalı başka Egeli başka…
Herkes muhitine göre farklılık arz eder. Aşağıdaki resimdeki kabirde yatan vatandaşı da bu hale getiren muhitidir. Resim foto montaj değildir bizzat üniversiteden sınıf ve ev arkadaşım tarafından çekilmiştir. Nerede olduğunu özellikle söylemeyeceğim.
Bu konu derin olduğu için başka zamanda ele almak açısından şimdilik burada sözü bağlamak istiyorum. Ne olmak istiyorsanız muhitinizi ona göre seçmek durumundasınız. Seçme şansınız yoksa da ona göre tedbirinizi almanız gerekir. Yoksa “olunca” iş işten geçmiş olur.