Elektronik posta adresimde yer alan adres listesini kurcalarken bir adres ilişti gözüme… muhammed_aydin_571@...........
Bu adresle yaklaşık bir ay önce irtibat kurmuş ve bir yemekli buluşmaya davet edilmiştim. Davete icabet ettim. Kalabalıktı. Muhabbet ettik, mutlu mesut resimler çektirdik.
Ve bugün bir acı haber aldım. Muhammed vefat etmişti. Babası, Muhammed’in rahatsızlığı nedeni ile geceleri pek uyuyamadığını fakat vefat ettiği gece yattıktan sonra hiç sesinin çıkmadığını ve vefat ettiğini sabah fark ettiklerini söylüyordu.
Önce, Perşembe gününü Cuma gününe bağlayan bir gecede vefat ettiği söylendi ve sonra vefat ettiğinde yüzünde gülücükler vardı diye tarif edildi.
Muhammed 23 yaşındaydı…
10 yaşına kadar okuluna devam etti. İlkokul dördüncü sınıfta kas sisteminde sorun olduğuna dair belirtiler ortaya çıktı ve okulunu bırakmak zorunda kaldı. Zamanla ayakları tutmaz oldu. Vücudunun her yerine yayıldı hastalığı. O artık tekerlekli sandalye ile yaşamak zorundaydı. Bereket versin ki tekerlekli sandalye bulabilen ‘’şanslı’’ insanlardandı. O günlerde doktorları muhtemelen hastalığın hızına bakarak en fazla 16 yaşına kadar ömür biçiyorlardı.
Muhammed tam 14 yıl hastalıkla mücadele etti. Başta annesi olmak üzere ailesi, hastalığından çektiği eziyeti bir nebze de olsa hafifletmek için ellerinden geleni yaptı. Annesi gece uyumadı gündüz uyumadı ve ancak bir annenin yapabileceği fedakârlıklarla oğluna kol kanat gerdi.
Muhammed o çaresiz ve eziyetli haline rağmen ‘’nasılsın?’’ diye sorulduğunda, ‘’Allah’a çok şükür iyiyim’’ diyebilen ve etrafındakilere pozitif enerji veren bir insandı. Bu öylesine bir duruştu ki, bedenen sağlıklı olan bizler dahi Muhammed’in bu tevekkülü karşısında hep mahcup olduk. Derdi bizlerden belki de misli ile fazla olan bir kul, uyduruk konuları kendisine dert edinen ve Allah’a şükretmek yerine sürekli şikayetçi olan bizlere muhteşem bir ders verdi yıllarca.
Kur’an okumayı bilmeyen, bilse dahi tozlu raflarda bırakanların aksine her fırsatta etrafındakilere Kur’an öğretti Muhammed.
Her hafta eşi dostu arayıp hal-hatır soran, fikri alt yapısını milli ve manevi değerlerle donatmış, memleket meselelerine son derece duyarlı olan bir insan profili ile ‘’engelli’’ insan kavramı arasındaki dengeyi ‘’şükür’’ ekseninde kurabilmiş tertemiz bir insanı uğurladık.
Sabır ve sukûnetin tesbih tanesi kadar sıralı olduğu bir hayatın sonunda hüzün ve mutluluk vardı. Muhammed’i ebedi istirahatgâhına uğurlayan mahşeri kalabalık, dûa dûa yükselen yakarışlarla Muhammet’i defnederken, güleryüzlü ve ihlaslı bir dostu kaybetmenin hüznünü, ancak, günahsız olduğunu düşündükleri bir kulun Cennet’e vasıl olacağı fikrinin de manevi mutluluğunu yaşadılar.
Ve artık Muhammed yok. Artık elektronik posta adresi yok. Her hafta telefon edip ‘’Fatih Abi nasılsın?’’ diyende yok.
Muhammed 23 yıllık kısacık hayatında bizlere iki cihanda rehber olabilecek dersler verdi. Kul hakkına riayet etmenin, Allah’a şükretmenin, insanlara tebessüm etmenin kadir kıymetini, kelam, eda ve lisan-ı hâl ile anlattı.
Muhammed ölüme gülücüklerle giden –inşaâllah- bir cennet ehli!
Üstad Beyazıt’ın dediği gibi,
Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm
diyen ve inşallah günahsızlığı ile şefaat makamına yükselen Muhammed’e, Allah (C.C.)’tan rahmet, annesine ve babası başta olmak üzere tüm yakınlarına, dostlarına, akrabalarına Sabr-ı Cemil niyaz ediyorum.
Bir sonraki yazımızda buluşuncaya kadar, yüreğinizden sevgi, yüzünüzden tebessüm eksik olmasın efendim… Muhabbetle kalınız…
Fatih Aydın - Habername