KURU muhabbet lazım bize dedi. Anlayamadım tam olarak.
Sevelim, sevilelim tamam.
Hayata bu pencereden bakalım, kabul.
Sevgimizi nefsimiz değil, nefesimiz yapalım, elbette.
Tozlanmış arkadaşlıkları yeniden güncelleyelim, her hafta bir kaçını arayarak merhaba diyelim, buna da tamam.
Ama kuru muhabbet ne demek yahu?
Üstelik kuru kuru muhabbet edilir mi? Nerede bunun çayı? Nerede bunun kavurgası denmez mi?
Biz böyle duyduk, böyle gördük.
Ustamın dostlarla olan sohbetinde bu cümleyi duyunca sarsıldım ve not aldım sormak için.
Kuru muhabbet dinlenir mi?
Kuru muhabbet içimizde bahar neşesi yapar mı, gençleştirir mi zihnimizi?
Bu soruların tümüne hayır cevabı verdim içimden. Kuru kuru konuşmalar ancak uyku yapar diye düşündüm doğrusu.
Çağrıştırdıkları bunlar oldu. Ben bile bu fukara halimle böyle düşündüğüme göre ustam bu anlayışı kabul etmez diye düşündüm.
Evet, ısrarlıyım. Etmez.
O nedenle uygun bir zamanını yakalayıp sormam gerek. Yoksa zihnimde bir çengel gibi asılı kalır. Uyutmaz geceleri.
Birkaç gün çoğalan soruları taşıdım zihnimde. Bir yere bastırıp depolayamadım da. Yalnız yakalayamadım ustamı peşinde bir derviş gibi dolaşmış olmama rağmen. Sonunda bir tenhada yakaladım ve fırsat bu fırsat diyerek sordum.
Dinledi. Güldü sonra.
Öyle değil mi dedi?
Nasıl dedim.
“Erenlerden biri böyle buyurmuş. Bize tasdik etmek düşer.
Ayrıca tam da meseleyi bam telinden yakalamış.
Bizlere faydacılıktan arınmış, beklentiden uzak, başka bir amaç gütmeyen, yalın muhabbetler lazım.
Kuru muhabbet.
Sadece kendisi için olan bir muhabbet.
Yarar ilişkisini kabul etmez muhabbet, onun üzerine inşa edilemez…
Çıkara dayalı muhabbet muhabbetsizdir. Çekilmez. İticidir.
Bize, kuru, sade, menfaate dayalı olmayan muhabbetler gerek.
Muhabbet yaygımıza diz çökenler de böyle olmalı.
Yarar için gelenler, kendilerine uygun olan besini bizim sohbetlerimizde bulamazlar. Buradan nefislerini besleyemezler.
Gıdasız kalırlar.
Bir süre şu veya bu nedenle gelseler bile bu sohbetler onların acıkan yanlarını doyurmaz.
Bizim soframız, o sofra değil.
Gıdamız, o gıda değil.
Muhabbet kuru olduğunda, duru olduğunda, katışıksız olduğunda, yani çıkarsız olduğunda yüreği yeşertir ancak.
İçimiz ilkbahar olur.
Salıncaklar kurulur. Minderler serilir. Semaverler uyandırılır.
Demler, safalar yaşanır. Ham ile has birbirinden seçilir. Yaşadığımız çoğu sorunlar ham ile hası karıştırmaktan ileri gelir biliyorsun.
Çıkar için gelenler ham ile hası tefrik edemez.
Aradıkları gıda başka olduğundan gönle inşirah veren sohbetleri duyamazlar. Kendine yakın bulduğu hamlarla aralarında konuşurlar. Bu sebeple kâmilin sözünü işitemezler.
O sebeple bu kişiler bir süre sonra görünmez olurlar. Başka sofralara giderler.
Gelene niye geldin, gidene de gitme deme âdetimiz yoktur bilirsin” dedi.
Meseleyi kavradım.
Kendi olarak gitmek gerek bir yere gittiğinde.
Ayakkabıları çıkarmak gerek. Beklentilerini onlarla beraber dışarıda bırakmak gerek.
Ustamın yolundayım bende.
O ne demişse doğru demiştir.
Sizi bilmem ama ben de aynı şeyi söylüyorum şimdi.
Faydacılıktan uzak, ari, kuru muhabbetler lâzım bize.