(Siyasi, fikri, sosyal tartışmalarda şu tip cümleleri sıkça kurar veya duyarız; ”Her şeyin başı eğitim, eğitimsiz olmaz, böyle eğitim mi olur? Ben olsam şöyle yaparım, böyle yaparım…”
Bu ve buna benzer iddiaların sahipleri için şimdi bir fırsat var. MEB, yeni hazırlayacağı müfredat için sözü olan, eleştirisi, öngörüsü bulunan herkesi, her kurumu katkı sunmaya davet ediyor. Hodri meydan. Uzun uzun yazmaya zamanınız yoksa bile her fırsatta dile getirdiğiniz, şikâyetçi olduğunuz konuları mevzuları birkaç cümle halinde MEB’yazın.)
AKIL VE İZAN SADECE İNSANA VERİLMİŞTİR
İnsanı diğer canlılardan ayıran pek çok özellik vardır. Bunların önemlilerinden birkaçı şunlardır; “…ileriyi düşünme, planlama, kıyas ve muhakeme yapma, alet kullanma…” yetilerine ve yeteneklerine sahip olmasıdır. İnsan, tüm varlıkların efendisi, Allah’ın halifesi olması hasebi ile büyük bir güce ve yetkiye sahiptir. Lakin bu durum ona aynı zamanda büyük vazifeler de yüklemektedir. Eğitim/öğretim dediğimiz olgu da bu vazife ve sorumlulukların öğrenilmesi ve uygulanmasıdır.
Millet olarak, devlet olarak iki yüz yıldan fazladır birçok alanda olduğu gibi Eğitim Öğretim alanında da büyük savrulmalar ve belirsizlikler yaşadık yaşamaya da devam ediyoruz. Bunun birçok sebebi var.
MEB’de bu duruma çare üretmek amacı ile yeni bir çalışma başlattı. İşte konu ile lilgili haberden birkaç satır:
“ Milli Eğitim Bakanlığınca, hazırlıkları süren ve "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" adını taşıyan yeni müfredat taslağı, "https://gorusoneri.meb.gov.tr/" adresinden kamuoyunun görüşüne sunuldu….”
“…BÜTÜNCÜL BİR EĞİTİM MODELİ
Yeni müfredatta, öğrenciyi zihinsel, sosyal, duygusal, duyuşsal, fiziksel ve ahlaki açıdan bir bütün olarak gören "bütüncül eğitim yaklaşımı" modeli benimsendi.
Bu yaklaşımın merkeze aldığı konular ise,
"insanın fıtri özelliklerini koruma ve geliştirme",
"şahsiyet bütünlüğünü oluşturma, karakter gelişimini sağlama" olarak sıralandı.
Yeni müfredatta, değişen dünyanın ihtiyaçlarına dünyada değişen durum ve ihtiyaçlara göre yeniden düzenlenebilecek şekilde esnek bir yapı benimsendi.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile öğrencilerin inanç, kimlik ya da sosyoekonomik durumları nedeniyle dezavantajlı olmadığı bir öğrenme süreci tasarlandı..
"ERDEM-DEĞER-EYLEM MODELİ" İLK KEZ GELİŞTİRİLDİ
Yeni müfredatta ve bu modelde "adalet", "saygı" ve "sorumluluk" üst değerler olarak ele alındı. Ayrıca duyarlılık, merhamet, estetik, temizlik, sabır, tasarruf, çalışkanlık, mütevazılık, mahremiyet, sağlıklı yaşam, sevgi, dostluk, vatanseverlik, yardımseverlik, dürüstlük, aile bütünlüğü, özgürlük.... Değerlerinin programlar içinde işlenmesiyle içsel ahenge sahip "huzurlu insan", "huzurlu aile ve toplum, yaşanabilir çevre" hedeflendi.
https://www.ntv.com.tr/galeri/egitim/meb-erisime-acti-iste-yeni-mufredat,RDZhAsrQzkainDcS9nPpJA/gmI6eODJgE67sPKwBY-A1Q...” Haberden bazı satırlar bunlar.
HODRİ MEYDAN
MEB bu konuda fikri, görüşü, düşüncesi, önerisi… olan herkesi (kişi, kurum, STK…) ayırt etmeksizin görüş bildirmeye öneri sunmaya davet ediyor.
Eğitim konusu, bir milletin dolayısı ile tüm insanlığın geleceğini (geleceğini derken sadece dünyayı kastetmiyorum sonsuz âlemi de kastediyorum) ilgilendiren çok ama çok çok önemli bir mevzudur. Bu sebepten ben de bir insan, bir Müslüman, Türkiye Cumhuriyetinin bir vatandaşı olarak, konunun uzmanı olmadığım halde sorumluluğumun farkında olarak, üzerime düşen bir vazife olduğunu hissederek birkaç satır yazmak, birkaç cümle ile de olsa fikrimi beyan etmek istiyorum. Bu cümleden olmak üzere MEB, yeni hazırlayacağı müfredatta, İlk, orta ve liseyi bitiren bir öğrencimizin en başta, dilini, tarihini, dinini çok iyi öğretecek bir program uygulamalı. Çünkü toplumsal birlik, gelecekte birlikte yaşama ülküsü, fertlerin maddi ve manevi dengelerini kurmaları ancak bu üç dersin gerçek manada öğretilmesine bağlı. Yeni müfredatta hedeflenen, “öğrenciyi zihinsel, sosyal, duygusal, duyuşsal, fiziksel ve ahlaki açıdan bir bütün olarak gören "bütüncül eğitim yaklaşımı..” ancak bu üç dersin öğretilmesi ile mümkün olur.
Liseyi bitiren bir öğrenci dinini, dilini, tarihini tam öğrenmiş olmalı. Bunu da ancak dünyaca ünlü şairlerimizden şiirler ezberleterek, edebi ve tarihi yönü güçlü, roman ve hikâyelerden belli sayıda okutarak, din dersini öğretirken de siyer konularını içeren şiirler hikayeler ezberletip okutarak sağlayabiliriz..
Bu üç dersle ilgili kitaplar öğrencilere okutmak önceleri zor olacağından, öğrenciyi önce görsel materyallerle ( sinema, video, tiyatro) ısındarmak gerekecektir. Görselliğin, müşahhaslığın bu kadar revaçta olduğu bu dönemde onları okumaya teşvik etmek için ilk başta onlara filmler, videolar, animasyonlar (sinemada veya okul salonlarında) seyrettirilmeli. Aksi halde günümüz şartlarında sosyal medyanın (akıllı telefon vasıtası ile) öğrenciler ve insanlar üzerinde kurduğu hegemonyayı yıkmak mümkün olmaz. Şu gerçeği hepimiz kabul etmeliyiz ki günümüzde sosyal medyanın öğrenciler (hatta tüm insanlar) üzerindeki gücü ve etkisi devletten de, aileden de, okuldan da daha fazla. Bu konuda bir de şuna dikkat etmek lazım. Belirli odaklar tarafından anne, baba, öğretmen, devlet… Otoritesi kötülenerek, “her konuda söz sahibi öğrenci olmalı” yanlışlığına düşmememiz lazım. Bunu deneyen ülkelerdeki hüsran apaçık meydanda.
Konu dışı sayılırmı bilmem, lakin şu önerileri de eğitimle ilişkilendirerek dile getirmek istiyorum:
1- Teknolojideki gelişme bu hızla ilerlerse yakında (yapay zeka sayesinde) bir çok işi robotlar yapacak. Üretim ucuzlayıp, artacak. İnsanlar işsiz kalacak, ama ihtiyaçlarını daha kolay ve daha ucuza giderecekler. MEB, bunu öngörerek buna göre hazırlık yapmalı. İnsanların çokça olacak boş zamanlarını iyi değerlendirip, tembelliğin, ataletin boşta kalmanın getireceği psikolojik, ruhi boşluklara karşı projeler üretmeli.
2- Anne sütü gibi anne kucağının da dengi yoktur. Bu sebepten MEB, çocuklarla anneleri mümkün olduğu kadar daha çok bir arada bulundurmaya gayret etmeli. Kadınlara ekonomik fayda sağlamanın tek yolu onları dışarıda çalışmaya teşvik etmek değildir. Aksine evlenen ve çocuk sahibi olan kadınlara ücret ödenerek (çocuk arttıkça bunu artırarak) kadınlara ekonomik özgürlük sağlanmış olur.
3- Devlet temel eğitimden sonra bu alandan çıkmalı.
Sadece kontrol edici rol oynamalı. Bu sahada kalmaya devam edecekse de meslek okullarının sayısı artırılmalı....
Bir zamanlar dünyaya adalet ve erdem sunarak saadet ve huzur yaşatan bir kültürün halefleri olan bizlere tarih büyük bir vazife, azim bir sorumluluk yüklüyor. İnşallah bu müfredat bu büyük vazifeyi omuzlayacak kahramanlara tarlalık yapar.