MODERNİZM İLE MÜCADELE
Meyve veren ağacı taşlarlar; sabır acıdır, meyvesi tatlıdır; her ağacın meyvesi yenmez.
Evet evet!
Her ağacın meyvesi yenmez.İşte asıl sorun burada başlıyor.
Yemeyi içmeyi, eğitimi kariyeri, televizyonu bilgisayarı bir tarafa atıp, her ağacın meyvesinin yenmeyecegini anlayıp, idrak etmek etmek.
Şaka olsun diye söylemiyorum bunu.
Şimdi ne alaka? İnsanlar neden böyle birşey yapsın ki diye soranlar muhakkak vardır aranızda.
O vakit cevaplayayım efendim.
Dünya!
8 milyar insanı sırtında taşıyan ihtiyar.
Modernizmin esaretinde günden güne bataklığa dönen gezegen.
Emperyalizm ve siyonizmin, uğruna oluk oluk kan akıttığı bir mezbahane.
Dünya, içinde meyve ağaçlarının yer aldığı bir bahçedir ve biz insanlar da bu bahçedeki ağaçlarız veya yeşererek fide olup, daha sonra ağaç olacak canlılar.
Evet evet.
Dünya bir bahçe ve biz insanlarda o bahçede meyve veren ağaçlar.
Kimi ağaç zehirli, tadı tuzu olmayan, çürük;
kimisi de lezzetli, tatlı, güzel ve damakta hoş tat bırakan meyveler verir.
Bizim derdimiz, meyvesi yenilebilen ağaçlardan olmak ve insanlığa o meyvelerden yedirmek olmalı.
İnsanoğlu bu.
Lezzetli ve güzel meyvenin tadına bakarsa bir daha yemez ki o çürük ve zehirli meyveyi.
Güzel meyveyi beğenmeyerek, çürük olanı yemeye devam edecek kişi, ancak ve ancak dikkatleri üzerine çekmek için farklılık oluşturmaya çalışan bir narsist olabilir.
İnsanların hoşuna gidecek meyve nasıl yetişecek peki?
Çok basit.
Su, güneş ve periyodik bakımı ile.
Bu üç etken yerine getirildiğinde ağaç önce yeşerir ve daha sonra damaklarda tat bırakan o lezzetli meyveleri üretir.
Saydığımız etkenler yerine getirilmediği zaman zehirli, çürük ve tadı tuzu olmayan meyveler yetişir o ağaçta ya da hiçbişey yetişmez.
O meyve veren ağaçlardan birisi bizler isek bakımımızı yapmalıyız.
Ağacın büyüyüp, meyve vermesi için güneş, su ve periyodik bakım gerekiyor ise bizimde insanlara bizlerin meyvesi olan ilimi, bilgiyi, ve faydayı sağlamamız için okumamız gerekiyor.
Öyle ya Allah-u teâlâ Kuran'ın ilk ayetinin ilk kelimesinde ikra diyor, OKU!
Oku derken, aşk olgusunu ayaklar altına alan Elif Şafak'ın kitaplarını değil;
Öncelikli olarak Allah'ın kitabı Kuran'ı, büyük Allah dostlarını, Şah-ı Nakşibendi'yi, İmam-ı Gazali'yi, İmam-ı Rabbani'yi, Ahmet bin Hanbel'i, Abdülhakim Arvasi'yi, üstadları, Necip Fazıl'ı, Sezai Karakoç'u okuyacaksın.
Okuyacaksın ki o ağaç yetişebilsin.
Okuyacaksın ki o ağaç insanlara meyve versin.
Ve ayrıca insan bunu yapmak zorunda.
Zira ağaçların sayısızca olduğu o meyve bahçesinde zehirli meyve veren yeterince ağaç var.
Zarif adamın da dediği gibi; ve giderek bütün gençleri saran bir gırgır furyası, bir gevezelik, bir malayanilik, bir seviyesizlik...
İşte bunlar; o zehirli meyveleri yiyerek büyüyen neslin, kendilerini modernist dünyanın beş para etmez, afilli görünen hayatlarına bırakmasındandır.
Hadi arkadaşlar şimdi gidip, güzelce elinizi yüzünüzü yıkayın ve kendinize gelin.
Neyse ne diyordu Sigmund Freud;
Modernistleri okumak insanı cehalete; velileri okumak insanı Allah'a ulaştırır.