Vahşi kapitalizm ruhlarımızı esir aldı. İnsani olan bir çok yönümüzü törpüledi. Yaşadığımız dünyanın çarpıklıkları insanca özelliklerimizi elimizden aldı. Bizim medeniyetimiz dilencilerine bile sahip çıkan bir medeniyetti. Bizim medeniyetimizde sokaklarda sadaka taşları bulunur, durumu olanlar bu taşlara paralarını bırakırlar, ihtiyacı olanlar da buralardan ancak ihtiyacı olan kadarını alır ve problemlerini giderirlerdi. Bizim medeniyetimizin dilencilerinin haysiyeti, vicdani adaleti vardı. Dilek taşlarından tüm paraları alıp cebellezi yapmazlardı. Bizim medeniyetimiz göçmen kuşlarına su yalakları yaparak merhameti ön plana çıkaran bir medeniyetti. Bizim medeniyetimiz "Veren el alan elden üstündür" prensibiyle sadakayı, fakir fukaraya yardımı içselleştirmiştir. Bizim medeniyetimiz "Sadaka verirken sağ elin verdiğini sol el görmemeli" prensibini getirmiştir.
Şimdi öyle mi?
Şimdi, siyasi partilerimiz insanlarımızın ihtiyaçlarını, fakirliklerini, düşkünlüklerini kullanabilmek ve bir oy devşirebilmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Cumhuriyet Halk Partisi, seçim sathı mailine daha girmeden aylar önce, Aile Sigortası adıyla bir projeyi ortaya koydu. Sadece koymakla kalmadı, ülkenin tüm büyük televizyonlarında bu projenin tanıtım reklamları döndürülmeye başlandı. Zihinler bulandırılıyor, kafalar karıştırılıyor, beyinler iğdiş ediliyor. "Biz fakirlere yardım edeceğiz, biz modern dilenciler üreteceğiz"...
Biz, ihtiyacı olmayan hiç kimseyi bırakmayacağız, biz insanların emeğiyle, ürettiği değerlerle sofralarına ekmek götürebilmenin yolunu yöntemini bulacağız, biz merhamet sömürüsü yaparak bir şeyler yapmayacağız diyen yok. CHP'nin Aile Sigortası'nın bu ülke hazinesine maliyeti 15 milyar liraymış... CHP böyle insanların duygularına hitap ederken, AKP boş durur mu? O da daha önce yaptığı yardımların eksenini genişleterek, 30 milyar liralık bir çıtaya yükseltilmesini ortaya koymuş. Dağıtıyorlar, bol keseden dağıtıyorlar....
Yardıma ihtiyacı olanlar nasıl belirlenecek? Gerçekten hakkaniyetli, adaletli bir dağıtım yapılabilecek mi? Gerçekten düşkün, aciz ve fakir olanların kriterleri nasıl belirlenecek? Hiç ihtiyacı olmadığı halde, resmi prosedürleri yerine getirerek bu yardıma el uzatacak olanlar nasıl ayıklanacak? "Ben çalışmıyorum, ihtiyaç sahibiyim" diye gelen, fakat çalışabilecek nitelikte, güçte ve kudrette olanlara yardım yapılacak mı?
Bu sorulara verilmesi gereken cevapları şimdiden bilmek isteriz....Çünkü, modern dünyanın, kapitalist dünyanın insanların merhamet duygularını törpülediğini, ihtiyaç sahibi olmayanların bile üç kuruş için kırk takla atabildiklerini biliyoruz. Çünkü, bizim merhamet üreten medeniyetimiz kalmadı. Artık merhametten menfaat türetenlerin, merhameti kullananların, merhametten oy devşirmeye kalkışanların kirli ve rezil dünyasında yaşıyoruz. Merhamet ile adalet arasındaki asil dengeyi yakalayabilecek bir medeniyet tasavvurumuz yok çünkü.
Üstad Necip Fazıl Kısakürek, "Reis Bey" adlı tiyatro oyununda, "Her tarafa merhamet döşemeliyiz... Merhamet dünyanın temelidir" diyordu. Düşkünlere yardımı bile "oy deposu" gören zihniyetin merhametine ne demeli acaba?