Geride bıraktığımız tartışma konusunu ‘yargı ile Emniyet MİT’e karşı’ olarak görenlerdenseniz, sonucu zaten biliyorsunuz: Savaşı MİT kazandı. Emniyet ve yargıda süreci başlatanlar zorda; bir maddelik yasayla, MİT, dokunulmazlık zırhına kavuşmuş oldu.
Yaşanan elbette ‘savaş’ değildi, cepheler ‘Emniyet-yargı’ ile ‘MİT’ olarak görülse de konunun tarafları hayli farklıydı. Ancak kazananlar ve yara alanlar bakımından sonuç yine de değişmiyor: MİT kazandı, diğerleri yaralandı...
Bu durum da beni rahatsız ediyor...
Hayır, taraflardan birine diğerinden fazla yakın olduğum için değil rahatsızlığım; çatışan taraflardan birine sempati duymam için herhangi bir sebep yok. Yargıdan adaleti gözetmesini, Emniyet ve MİT’ten de yasalarla çizilmiş görevlerini sorumlulukla yerine getirmelerini beklerim. O kadar. Kim yanlış yaparsa bedelini ödemesini de isterim.
Son tartışma sırasında kendisine karşı cephede konuşlanan kalemler MİT ile ilgili eski defterleri açtılar. Israrla işlenen geçmiş dönemlere ait -çoğu vahim- yanlışlıklar zihinlere kazındı. Eleştirenler günümüzde de yanlışlıkların sürdüğüne eminler.
İstihbarat örgütleri karanlık veya gölgeli bir alanda görev yaptıkları için sürekli kuşku altındadır. Konuyu yakından gözleyenler, bir çok ülkede faaliyet gösteren değişik istihbarat örgütlerinin, devletleri adına, içeride ve dışarıda hayli fazla yanlış yaptıklarını bilir. Bu yüzden de, hemen her ülkede, istihbarat örgütleri, sıkı denetim altında tutulur; ilgili mekanizmalarca hesap vermeye çağrılır.
En çarpıcı denetim örneklerinden biri, 1970’li yıllarda ABD’de, Senatör Frank Church başkanlığında oluşmuş ve başkanının adıyla ünlenen komitedir. Church Komitesi, başka ülkelerde gerçekleşmiş darbelerdeki rolleri, uyuşturucu kaçakçılığı ve Watergate skandalı yüzünden CIA ile FBI’yı didik didik eden bir çalışma gerçekleştirmiş, bu da 1978 yılında istihbarat konusunda sınırları çizen bir yasaya geçit vermiştir.
1980’lerde de ‘İran-Kontra Skandalı’ olarak bilinen olay için John Tower başkanlığında bir komisyon kurulmuş, Tower Komisyonu’nun bulguları yargıyı da harekete geçirmişti.
MİT de devletin birimleri tarafından mutlaka denetleniyordur; ancak gerçek denetlemenin, başka ülkelerde olduğu gibi, millet adına yetki kullanan Meclis tarafından yerine getirilmesinde yarar var. Kitaplar, gazete ve televizyon haberleri ve binlerce makaleyle sergilenmiş olan MİT’e dönük iddia ve ithamları birer birer ele alıp gerçekleri araştıracak bir Meclis Komisyonu âcilen kurulmalıdır. Demokrasiyi hedef alan siyasi suikastlar, toplumsal hareketler ve darbeler yaşanırken, devletin istihbaratı ne yapmış, Meclis bilmek istemez mi?
Bizler istemez miyiz?
Elbette isteriz. Meclis de istemelidir. Görev alanı daha belirgin hale getirilmiş, yetenekli elemanlarla kendisini yenilemeye çalışan MİT de, kamuoyu önünde temize çıkmayı, yanlışlıklar yapılmışsa özür dileyip kendisine temiz bir sayfa açmayı herhalde ister.
Zamanı mı peki? Evet, hem de tam zamanı. Girişilmiş son yıpratma kampanyası sırasında müsteşarı üzerinden MİT’i koruma kanatları altına aldı hükümet; bunu şimdi istemeyecek de ne zaman isteyecek?
Bagajlarından kurtulmuş MİT kendisini ‘kazançlı’ sayabilir...