Nil, bulanık akıyor .. Yürekler yine buğulu.. Modern zamanın Asiyeleri tekrar kan veriyor yeryüzünün damarlarına …Yagmur yine kan tadında.. Çağın Musaları yüreklerinin dudaklarıyla haykırıyor adaleti .. . Bedeli tahkir edilmek ve hatta şehid olmak olsa dahi… Bunu gerektiriyor zira imanları'nın asaleti..
Bir imtihan yaşanıyor diyar-ı Yusufta.. Yusuf’un kardeşleriyle yaşadığının aynısı binlerce yıl sonra.. Kardeşin kalleş leş mesinin dayanılmaz hafifligi… Yusufu kurt yedi efsanesi veya İhvan terö ristir yaftası.. Bin yıllar gecsede alçaklık aynı kaynaktan besleniyor demek ki..
Petrol ve para bu çağın Zuleyhasi .. İffetini satıyor Yusuf olamayan maddenin kulları.. Onun için akıyor Yusuflarin kanı ve yine onun için Yakuplarin gözleri yaşlı .. Elbette bu karanlıklarında bir sonu var.. Zira her gecenin ardında bir sabah var ve her kışın ardında dahi başka bir bahar ..
İncir ve zeytine and olsun diyor Kur’an. Derin derin düşünmek lazım incir ve zeytin üzerinde. İkiside aynı topraktan bitme.. İki farklı meyva olsalar dahi.. İncirin olduğu yerde zeytin, zeytinin olduğu yerde incir. Evet, bu İlahi bir yasa .. Musa’nin olduğu yerde Firavun ve Firavun’un olduğu yerde Musa.. İbrahim’in olduğu yerde Nemrud ve Nemrud’un olduğu yerde İbrahim … Zalim’in olduğu yerde alım ve alim’in olduğu yerde zalim..
Aynı topraktan Musa ve Firavun nasıl çıkar deme! İncir ve zeytine bak diyor vahiy.. İşkembesinin enkazı altında kalmış Suud kralı fesad kusarken Kabe imamı hakikati söylüyor.Misak-ı milli içinde Kemalist klub ve İran lobisi ihanet için ellerinden geleni yaparlarken vicdanını,şuurunu ve vizyonunu kaybetmemiş halk dik duruyor İsrail lobisinin karşısında..
Sisi isimli diktatörün profiline bakıyorsunuz öyle bizdeki Kemalistler gibi “Kabe Arabın olsun bize Çankaya yeter” tarzında değil.. Beş vakit namaz kıldığı hatta eşinin peçeli olduğu söyleniyor. Tabii tüm bunlar onun zalim ve diktatör bir hain olmayacağı anlamına gelmiyor. ‘Dine karşı din’ Ali Seriati’nin ifadesiyle.. Tapınak dininin muntesipleriyle mücadele veriyor günümüz mazlum iman yoldaşları.. Öyle ya “La ilahe” diyerek çağın zalimlerine meydan okuyamadıktan sonra ne anlamı var kılınan namazın ve dahi hicabın..
Birde bizdeki Gezi zekâlı şaşkınlar .. Mısırda yaşananlardan bana ne diyorlar? Yüreğini misak-ı milli ile sınırlamış vicdani parangali insancıklar..Vicdanları bloke olmuş bedbahtlar.. insanlık denen ipek mendili ayakları altında paspas eden zavallılar.. Ağaç kesilecek diye memleketi kaosa boğdukları halde bebeklerin yetim kalmasına, öksüzlerin çığlıklarına, evladını kaybeden annelerin ve babaların acılarına kulak tıkayanlar.. Hepiniz kanımca iki ayaklı leşlersiniz çünkü sizler bu memleketin en kutsi değerlerini satmış kalleşlerisiniz..
Bizdeki Ergenekon terör örgütünün müntesipleri şayet mahkeme kararıyla mahkum edilmeselerdi Gezi Parkı’nın ertesinde yaşanacaklar çok farklı olmayacaktı.Zira bizde ki zalimler Mısırdakinden farklı olmadılar hiç bir zaman.
İstiklal mahkemelerinde yargılanan ve idam edilen veya işkenceye maruz kalanların hayat hikayeleri Mısır mahkemelerinde yaşanan hikayelere çok benzer. Bizdeki İskilipli Atıf hocalar onlardaki Abdülkadir Udeh ve Seyyid Kutuplara bizdeki Said Nursi ve Süleyman Hilmi Tunahan gibi isimlerin hayat hikayeleri ve sehadetleri onlardaki Hasan Benna gibi liderlerin biyografilerine benzer. Zeynep el Gazali’nin hapishane hatıraları ile Said Nursi’nin sürgün hayatı ve Denizli ve Afyon hapishanesinde yaşadıkları hemen hemen aynıdır.
Türkiye ve Mısır arasındaki benzerlikler o kadar fazladır ki Hekimoğlu İsmail’in “Minyeli Abdullah” isimli romanını okuyanlar Mısır olarak hicvettiklerinin aynısının misak-i milli içinde yaşandığını göreceklerdir. Orada anlatılan Mısır olmasına rağmen aslında Minyeli Abdullah’in yaşadığı Said Nursi’nin veya Süleyman Hilmi Tunahan’in yaşadıklarının aynısıdır. Kral Faruk dönemi ve o dönemin ırkçı zalim yöneticileri ile Milli Şef döneminin ulusalcıları tıpkısının aynısı gibidir.
Turkiye’de İslami hassasiyetleri olan hükümetin yönetimde olması küresel güçlerin istedikleri birşey değildi. Her ne kadar müslümanların söz sahibi oluşunu sindiremeyen Ulusalcı Kemalistlerin ve Sünnî geleneğin takipçisi olan Turkiye’nin müslüman dünyasında söz sahibi olmasını kendileri için tehdit olarak gören İran lobisinin içerdeki ayakları tam aleyhte propaganda yapıyor olsada. Başbakanı Büyük Orta Doğu Projesinin es başkanı olarak itham etmeleri İran ve İsrail lobisinin Türkiye içindeki ortak sesi haline gelmişti.
Türkiye siyasi tarihinde ilk defa AKP hükümeti döneminde İsrail ile olan ilişkilerde bu denli uluslarası gerginlik yaşandı.Türkiye Mart 1949’da İsraili tanıdı. Diplomatik,ticari ve siyasi işbirlikleri olan bu iki ülke arasında yıllar sonra Filistin-Gazze ile ilgili gerginliklerin yaşanması ve Mavi Marmara olayı ve ardından İsrail’in özür dileyerek tazminat ödemek zorunda kalması uluslarası krize sebeb oldu.
Gazzeye sınırı olan Mısır’ın başında ise İhvan hükümetinin olması gibi bir tehlikeyi İsrail lobisi hiç bir zaman göze alamazdı.İkinci bir Türkiye Orta Doğuda dengeleri İsrail aleyhine bozacaktı. Ancak halk İhvani seçince birazda halkın nezdinde İhvan’in etkisini kırmak için İhvana bir yıl süre verildi. Bir yıl içinde siyasi,iktisadi ve içtimai her hangi bir sorunun çözülebilmesi elbette mümkün değildi. Ancak halk nezdinde İhvani itibarsilastirmak için böyle bir oyun oynandı.Şimdi Hüsnü Mübarek’in beraati telaffuz ediliyor. Bir yıllık Arap baharının ardından Mısır tekrar güzü yaşıyor..
Ancak halk kıyamda ve Mısır’ın topraklarına kan veriyorlar. Dün Hasan El Benna vermişti yeryüzünün topraklarına kanını şimdi torunu Halid Fernas el Benna aynı topraklarda hayatını imanına şahid kıldı.Gencecik körpe canlar Rabia’tul Adeviye meydanında hedef gösterilerek şehid edildi..Onlar ölmedi ve hep yaşayacaklar maşuklarının gönlünde hayatını imanına şahid kılan tüm sehidler gibi.. En acısı “dostların” ihaneti ..
Suud kral’ının, İhvanı terrorist olarak yaftalaması ve Ezher bilginlerinin diktatörlerin yanında olması acı ama Kabil ile Habil’den bu yana bir hakikat. Yusufu kuyuya atanlar hangi zihniyetle atildilarsa Mursi’nin mahkumiyetide aynı tasavvurun neticesidir. Suud selefilerinin liderlik dışında da kaygıları var tabii. En büyük kaygıları kanımca Mısır’ ın bölgede İslami demokrasiye örneklik teşkil etmesi ve sözde selefi öğretileriyle sekillendirdikleri Feodal yapılarının sona ereceği korkusu. Biz Filistin işgal altında dediğimiz zaman ama Allah’in evi Kabe’nin Suud hanedanl ıgının işgali altında olduğunu unutuyoruz çoğu zaman.
Erich Fromn, “Agression” isimli eserinde birbirine yakın türlerin daha saldırgan olduğunu ve hayvanlar için geçerli olan bu özelliğin insanlar içinde geçerli olduğunu ifade ediyor. Zira benzerlik insanın içindeki hased duygusunu harekete geçirerek menfi rekabet duygusu ile hareket etmesine neden oluyor. Onun için dinler tarihine bakarsanız mezhepler arası çatışmaların dinler arası çatışmalardan daha kanlı olduğunu müşahade edebilmek mümkündür.
Gurbet, insanın anlaşılmadığı yerin adıdır. İnsan kimileyin oz yurdunda garib ve oz vatanında paryadir. Bu hakikat, Yusuf’un kardeşleri tarafından kuyuya atılmasından bu yana hiç değişmedi.Lakin biz biliyoruz ki Yusuf bir gün sultan olacak.Zira Allah nurunu tamamlayacak. Yeter ki biz Yusuf olabilelim ve temiz kalabilelim ümmet olarak.