Yüksek seçim kurulu Hatip Dicle’nin vekilliğini düşürdü. İstanbul 13. Ağır ceza Mahkemesi ise Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal’ın tahliye talebini reddetti. YSK ve 13. Ağır ceza Mahkemesinin aldığı bu kararlar sonucu siyasi arenada ciddi bir kriz baş gösterdi.
Krizin adı Milli irademi Hukuk mu?
Bir ülkede milli irade ve hukuk karşı karşıya kalıyorsa, ya milli irade denilen olgu ve milli iradeyi yönlendirenler hukuk kurallarına aykırı bir yol izliyor ve mevcut hukuk sistemi ve siyasal düzenden ayrılıkçı bir karaktere sahip yâda mevcut hukuk sistemi milli iradenin tecelli etmesine engel teşkil etmeyecek evrensel hukuk normlarına sahip değildir.
Ülkemizdeki son krizi bu bağlamda ele alacak olursak şu soruyla karşı karşıya gelmiş oluruz. Hukuk sistemimiz mi evrensel normlardan yoksun olduğu için bu kriz baş gösterdi. Yoksa milli irade denilen olgu ve milli iradeyi yönlendirenler mevcut siyasal düzen ve hukuk sisteminden öte ayrılıkçı bir karaktere mi sahip.
Bu sorulardan cevap verecek olursak; Yani bu krizin müsebbibi kimlerdir diye bakacak olursak;
Anayasamız ve Anayasanın biçimlendirdiği hukuk sisteminin milli iradenin tecelli etmesine engel teşkil edecek evrensel normlardan eksik olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Geçmişte yaşadığımız başörtüsü mağduriyeti, katsayı mağduriyeti, anadilin serbestçe kullanılamamasından kaynaklanan mağduriyetler vb hep anayasamız ve anayasamızın şekillendirdiği hukuk sisteminden, zaman zamanda hukuk kurallarını hiç olmayacak şekilde statüko lehine yorumlayan hukuk adamlarından kaynaklandığını rahatlıkla ifade edebiliriz.
Bu tespiti yaptıktan sonra şu soruyu sormak yerinde olacaktır. Bu krizin doğmasında her ne kadar anayasal ve hukuki engeller başat rol oynasa da milli iradenin önüne alternatifler koyan siyasilerin bu krizde hiç mi suçu ve rolü yok?
Yani anayasal düzeni yıkmak ve hükümeti devirmekle suçlananları, terör propagandası yapanları ve terör suçundan yargılananları aday gösterenlerin hiç mi suçu yok?
Sanırım bu noktada meseleyi sadece hukuk sistemine ihale ederek kurtulmak çok sığ bir yaklaşım olur.
Kanımca krizin arka planını hazırlayanlar da bu noktada sorumluluk sahibidirler.
Yani Terör propagandası yüzünden ceza almış ve seçilse bile YSK tarafından engelleneceği bilinen birsini aday yapanlar da bu krizin ortaya çıkmasında pay sahibidirler.
Anayasal düzeni yıkmak ve hükümeti devirmekle suçlanan kişileri aday yapanlarda bu krizin doğmasında sorumluluk sahibidirler.
Bu noktada aklıma bir başka soru takılıyor. Bu krizin arka planını hazırlayanlar sonucun böyle olacağını bile bile ne maksatla böyle davrandılar.
Bazı sorunların çözümü için krizler fırsattır. Ve kronik sorunların çözümü için de bazen bilerek kriz çıkarılır. Geçmişte bunun örneklerini yaşadık. HSYK’dan kaynaklanan krizlerin çözülmesi için böyle bir yöntem izlenmişti. Ergenekon savcılarını görevden almak için her fırsatta korsan kararnameyi kurul gündemine getirenlere fırsat vermemek için adalet bakanı ve müsteşarı kurulu terk ediyor ve girişimleri sonuçsuz bırakıyordu. Fakat Erzurum savcıları için aynı şey yapılmadı. Kurul toplantısını müsteşar terk etmedi ve Erzurum savcıları görevlerinden edilerek Cihaner soruşturmasının seyri değiştirilmek istendi. Bana göre müsteşarın bu tavrı bilinçli bir tavırdı ve HSYK düzenlemeleri için psikolojik arka plan bu şekilde hazırlanmıştı.
Bu örneği göz önüne alarak son krizi değerlendirdiğimde;
Kamuoyundaki psikolojik havayı terör suçlarından yargılananların lehine çevirmek ve buradan hareketle davalara karşı bir seyir mi verilmek mi isteniyor? Sorusu aklıma geliyor.
Sonucun bir kriz olacağını bilen ve krizin arka planında sorumluğu bulunanların amacı bumu diye baktığımda, Başbakan ve hükümetin çok temkinli yaklaşımlarını da buna eklediğimde bu soruya aksi bir cevap bulmakta zorlanıyorum.
Tüm bunlar içerisinde sorular uzadıkça uzuyor. En iyisi bu noktada bu tür soruları sormayı şimdilik bir kenara bırakıp çözüm ne diye bakmak gerekir.
Kriz kişiler üzerinden değil de olgular üzerinden kurgulanarak çözülmelidir. Buda demokrasi ve evrensel hukuk normlarının hâkim olduğu bir çözüm demektir. Mesele böyle değerlendirilmez ve kişiler üzerinden ele alınırsa kriz dahada tırmanabilir. Mesela BDP tarafı olguları bir kenara itip Hatip Dicle’nin vekâletini TBMM’ne dayatır ve tehdit vari ifadeler kullanmaya devam ederse kriz daha da tırmanır ve bu yapılacak yeni anayasayı bile tehlikeye sokabilir.