Milli Güvenlik Kurulu 48 Yaşında...

Ünal SADE

MİLLİ GÜVENLİK KURULU 48 YAŞINDA...

 

11 Aralık 2009 tarihi önemli bir tarih. Milli Güvenlik Kurulu bu tarih itibariyle tam 48 yaşında…

 

Merkezi yönetimde yüksek kurullar arasında bulunan MGK yürütme üzerinde etkinliği en yüksek olan ve askeri kimliği ağır basan geniş kapsamlı ve direktif niteliğindeki kararlarıyla bir tür siyasal organ niteliğindedir.

 

Demokrasi anlayışının bütün kurum ve kurallarıyla işlediği ve bir gelenek haline geldiği toplumlarda “Silahlı Kuvvetler”  kamu yönetimi sistemi içerisinde seçilmiş siyasi otoritenin altında ve emrinde kendi geleneksel fonksiyonlarını ifa etmekten öte öneme sahip değillerdir. Bu yüzden siyaset bilimcilerin önem verdikleri konular arasında  “Silahlı Kuvvetler”  yoktur. 1960’lı yıllarda Edwin Lienwen bu konuyu “siyaset bilimciler dikkatlerini kanun, anayasa ve siyasi partilere teksif etmişler, fakat müessese ve mudil siyasi iktidarın hayati bir unsuru olarak silahlı kuvvetlere az önem vermişlerdir” şeklinde olayın adeta bir ihmal boyutunda olduğunu ifade etmiştir.

 

Günümüzde gelişmiş ülkelerde bir silahlı kuvvetler problemi bulunmaz. Tüm kamu yönetimi sistemi içerisinde siyasi otoritenin saptadığı politikalar doğrultusunda iç ve dış güvenlik hizmetini ifa eden silahlı kuvvetlerin üst kademe komutanlarının sık sık kamuoyunda beyanatları yer almadığı gibi onların ağırlıklı olduğu ve siyasal kararların alındığı organlarda yoktur.

 

 

 

 

 

Bu durum silahlı kuvvetlerin önemsiz olduğunun işaretini vermez. Aksine, gelişmiş ülkelerde silahlı kuvvetlerin yarattığı potansiyel daha çok “ekonomik alanda” görülür.

 

Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ise eğitim ve sağlık harcamalarının da önünde bütçeden pay alan Ordu’nun ekonomik hayata katkısı negatif iken siyasal hayatta son derece belirleyici bir konumda olduğu görülür. Sivil mekanizmalar sürekli bir askeri vesayet altındadır ve eğer bir direnme söz konusuysa “yönetime el koymak” 1990’lı yıllarda bir üst düzey komutanımızın ifade ettiği gibi “sabah erken kalkanın yapabileceği” sıradan bir olaydır. 28 Avrupa ülkesi içinde Türkiye, Yunanistan ve Portekiz dışında Ordu’nun iktidara el koyduğu başka bir ülke yoktur. Buna karşılık Latin Amerika ve Afrika ülkelerinin çoğunluğu, Ortadoğu ve Asya ülkelerinin ise yarıya yakını askeri müdahale yaşamıştır. Bu veriler de askeri müdahalelerin bir ülkenin siyasal ve ekonomik yapısı ile çok yakından ilişkili olduğunu göstermektedir.

 

İslam öncesi Türk tarihinde ve Osmanlı’da son derece önemli bir mevkii olan Ordu Türkiye Cumhuriyetinde de kuruluştan itibaren asker kökenli liderlerin de (Atatürk, İnönü,Karabekir, Çakmak..) katkısıyla daima geleneksel fonksiyonlarının üstünde bir siyasal güce sahip olmuştur. Aslında çok partili döneme kadar siyasetçi-asker ilişkisi birbirinden ayırt edilmesi güç bir görünüm arz eder. Çok partili hayat geçişle birlikte halk iradesinin ön plana çıkmaya başlaması Ordu’yu bir dönem ikinci plana itmiştir. 1960 ihtilali Ordu’nun tekrar siyasallaşma arzusunun bir ürünüdür. 1971 ve 1980 müdahaleleri ve yakın dönemdeki post modern müdahaleler de (28 Şubat- 27 Nisan)      bu mantıkla oluşur. Siyasal tablonun kendi arzuladığı platformdan uzaklaştığı işaretleri Ordu’yu müdahaleye yöneltmektedir. İşte bu anlayışın sair zamanlarda da yürütülebilmesi ve siyasal iktidarın anayasal çerçevede sürekli bir murakabe altında tutulabilmesi için1961 Anayasası ile Milli Güvenlik Kurulu oluşturulmuştur.

 

 

 

28 Şubat’ta alınan “vesayet” nitelikli MGK Kararının imzalı ön metni.

 

 

Aslında bu kurulun 1961 Anayasası öncesinde de bir kökeni vardır. Bu tarihten önce Kamu Yönetimi sistemi içinde, sınırlı istişari yetkileri olan bir teknik kuruluş niteliğine benzer bir kurula yer verilmiştir.

 

MGK’na kadar gelişen dönemi tarihsel olarak şöyle özetleyebiliriz.

 

  • Yüksek Müdafaa Meclisi Umumi Katipliği Dönemi (1933-1949)
  • Milli Savunma Yüksek Kurulu ve Genel Sekreterliği Dönemi (1949-1962)
  • 1961 Anayasasına göre Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Dönemi (1962-1983)
  • 1882 Anayasasına göre Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Dönemi (1983…..)

 

 

Eski tabiriyle “Milli savunma işlerini telif ve tanzim etmekle mükellef” bir kurum olan yapılar 1961’in getirdiği MGK dönemine kadar Başbakanın başkanlığında ve sivil çoğunlukta bir görüntüde yapı iken MGK yapılanmasıyla Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında asker-sivil dengesi görüntüsünde asker ağırlıklı bir yapıya kavuşmuştur. Kurulun kararları “tavsiye” boyutu dışına çıkarılmış ve “öncelikle dikkate alınır” hale getirilmiştir. Ayrıca Anayasaya dayanılarak çıkarılan 2945 sayılı MGK Genel Sekreterliği Teşkilatı ve Görevleri hakkındaki kanunla Anayasa da tanımlanan görevler daha da ayrıntılandırılmış ve bu yasa ile “Milli Güvenlik Siyaseti” kavramı hemen her konuya girmeye müsait bir kavram haline getirilmiştir.

Anayasal ve yasal olarak düzenlenen MGK zaman içerisinde farklı platformlarda tartışılmıştır. Özellikle 28 Şubat 1997 tarihinde toplanan MGK imam hatip liselerini, Kur’an kurslarını ve bir takım sivil toplum örgütleriyle bağlantısı olan okulları ortadan kaldırmaya veya sınırlamaya yönelik kararlarıyla ve anılan kararda geçen “yaptırım” kelimesiyle tam bir siyasi ve ekonomik krize yol açmıştır. MGK başkanı Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bile bir özel TV kanalında toplantı sonrası yaptığı değerlendirmede kararda geçen “yaptırım” kelimesinin yanlış olduğunu itiraf etmek zorunda kalmıştır.

 

28 Şubat 1997’den sonra Türk demokrasisi yeni bir döneme girmiştir. İster bir Generalin ifadesiyle “Demokrasiye Balans Ayarı” yapılmış olsun, isterse ne ad konulursa konulsun iktidarların üzerine askerin koyu gölgesi düşmüştür. AK Partinin tek başına iktidarıyla bu gölge fulu hale gelmişken bu defa da Genelkurmay Başkanlığının 27 Nisan bildirisi karşımıza çıkmıştır. Ergenekon soruşturması kapsamında yargılamaya dahil edilen bazı “darbe” çabalarını da aynı eğilimlerin çeşitli düzeylerde devam ettiğinin önemli bir göstergesidir.

 

Şu an “darbe” ci düşünce sahipleri en sıkıntılı günlerini yaşıyor. Tam bu noktada TBMM’nin Anayasa değişikliği imkânı ile ülkeyi askerlerin yaptığı anayasalardan ve onun getirdiği kurumlardan ve vesayet altındaki demokrasiden kurtarma ve tam demokrasiye geçişi sağlayacak halk desteği bulunmaktadır. Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın 8 Haziran 2007 de Prof. Dr. Ergun Özbudun’dan talebi ile başlayan “Yeni Anayasa” süreci olumsuzluklara prim vermeden yeniden devam ettirilmelidir. Bu çerçevede taslakta MGK’nin yeni oluşumu ile ilgili üç alternatif bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi mevcut yapıya yakın Cumhurbaşkanının başkanlığını öngören, diğeri ise tüm düzenlemeyi kanuna bırakan bir içerik taşımaktadır. Bizce en uygun olan ve Başbakanın başkanlığını öngören 1. alternatiftir. Bu öneri ile kurulun yapısını da sivil ağırlıklı bir hale getirmekte ve MGK kararları 1961 öncesinin “tavsiye” niteliği yaklaşımına yeniden döndürülmektedir.

 

Unutmayalım kurumların yapısını demokratikleştirmeden ülkenin sağlam bir demokrasiye sahip olduğu söylemek sadece hayal olur.

 

unalsade@mynet.com

                    

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.