Millet olarak Milli Bayramlarımızı hep birlikte büyük bir coşkuyla kutlayamıyoruz da devletin bize kutlattığı kadar kutluyoruz? Devlet kutlatmasın, böyle olunca bu kutlama samimi bir kutlama olmuyor, kutlama dediğiniz şey, ortak sevincin bireyin ve toplumun iç patlamalarıyla paylaşılmasıdır. Gelin bu bayramları devletin kutlattığı bayramlar olmaktan çıkaralım, milletin kutladığı bayramlar haline getirelim.
Bu hakikat, ilk defa Rahmetli Turgut ÖZAL tarafından gündeme getirildi ve O’nun iki nitelikli bakanı tarafından ‘milletin kutladığı bayramlar’ hayata geçirilmeye çalışıldı. Bunlardan birine ben şahidim. 1985’in 19 Mayıs’ı. Lise birinci sınıftayım, Ankara 19 Mayıs Stadının maratonunda kutlama motifleri oluşturmak ve kutlama vecizeleri yazmakla görevli yüzlerce öğrenciden biriyim. Bulgaristan’dan intihal edilen bez pankartlar yerine Güney Kore’den ithal edilen renkli kartonlarla ilk defa çalışıyoruz. Kartonlara yazılı kodlara göre, ortası üç delikli kartonları indirip kaldırıyoruz.
Sahadaki gösteri gruplarının, gösterilerinin bir kısmı da değiştirilmiş, yenilenmiş. Herkes yeni bir şeyler yapmanın telaşında. Bakanlık görevlileri ellerinde mikrofon sürekli olumlu telkinlerde bulunuyorlar. ‘Bu bayram sizin bayramınız, bizim varlığımız değil sizin varlığınız, burada bulunmanız anlamlı, bayramı en güzel şekilde kutlayacağınıza inanıyoruz.’
Bu sözler karşısında biz de –o günlerde motivasyon kelimesini bilmesek de- farklı bir şekilde işe sarılıyoruz. Derslerimizi, yazılılarımızı bir kenara bırakıp bütün enerjimizi bayramdaki görevimizi hakkıyla yerine getirmeye veriyoruz. Kar,kış, soğuk, ayaz demeden her gün Numune Hastahanesinin yanından 19 Mayıs Stadına kadar yürüyüp Ankara’nın soğuğunda saatlerce prova yapıyoruz.
Bayram günü gelip çatıyor ve gösterilerde görevli bütün öğrenciler, görevlerini başarılı bir şekilde tamamlıyor. Protokol ve seyirciler stadı terk ediyor fakat biz bekletiliyoruz. Milli Eğitim Bakanı Vehbi DİNÇERLER mikrofonu eline alıyor, bir tebrik ve teşekkür konuşması yapıyor.
Hepimizi heyecanlandıran ve duygulandıran o konuşma, bayramları milletin kutlaması yönünde çok önemli ve tarihi bir konuşmaydı. Bir başka Milli Eğitim Bakanı, Hasan Celal GÜZEL’in de bu minvalde çabaları oldu. Ne var ki tüm bu çabalar, bayram gösterilerinin modernize edilmesi dışında başka bir sonuca ulaşmadı. Yine bildik ezberlerle, her sene aynı kutlama dosyalarının çelik dolaplardan çıkarılıp aynı görevlerin aynı öğrencilere verilmesiyle kutlanmaya devam etti bayramlar.
Şehir stadlarında, kasaba meydanlarında o anlamsız geçit resmi devam edip durdu, vatandaşın ‘Doğru yürü Hoca, önümden adam gibi geç’ nidalarıyla öğretmenler, öğrenciler geçti Kaymakamların, Belediye Başkanlarının, Garnizon Komutanlarının, bir grup dalgacı esnafın önünden…
Sonra garip bir şekilde, doktorun, hemşirenin, imamın, esnafın, kasabın, bakkalın, manavın, işçinin, çiftçinin geçit resmi yaptığı Cumhuriyet Bayramları da ortadan kalktı. Sadece öğretmenin ve öğrencinin kutlamakla vazifeli olduğu bayramlara dönüştü Milli Bayramlar...