31 Mart yerel seçimleri ülkemize hayırlı olsun. AK PARTİ için örselenmiş, CHP için parlak bir sonuç olduğu muhakkak.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da sonucu kabul etti ve “milletimizin tercihine hürmetsizlik etmeyeceğiz” diyerek sonuçları kabul etti.
Ancak bu seçimlerin sonuçları ile ilgili birkaç noktayı vurgulamakta fayda mülahaza ediyorum.
AK PARTİ 18. seçimine girdi ve en hafif tabiri ile metal yorgunluğu var. 21 senede oluşan düzen içinde bir takım rüşvet, adam kayırma iddiaları da cabası. Yaşı müsait olan herkes bilir ki bu iddiaların somut varlığı AK PARTİ’den önce de vücut bulmuştu. İSKİ skandalı, Moğultay itirafı, Parsadan maskaralıkları hatırlanabilecek büyük yolsuzluk vakaları idi. Ancak bu durum AK PARTİ döneminde yolsuzluk yapılabileceği anlamına gelmemelidir. Özellikle İslami değerleri taşıdığını iddia eden bir partinin bu tip “adi vakalara” uzak olması gerekir.
Bundan sonra bu konuların da Sayın Cumhurbaşkanı tarafından değerlendirileceği kanısındayım.
AK PARTİ ve MHP resmi ittifak yaptı. Ancak, özellikle Ankara ve İstanbul özelinde muhalefetin “ittifaksız” seçim kazandığı yönündeki iddiaların gerçek olmadığı, sahada fiili ittifak yapıldığı bu sonuçlarla net şekilde ortaya konuldu. Zira, bir İstanbullu olarak DEM Parti’nin adayının bir seçim otobüsünü, afişini sokaklarda göremedik. Göstermelik aday çıkaran DEM Parti, açık şekilde İmamoğlu’nu destekledi. İstanbul özelinde dikkat çeken ilçelerden biri de Üsküdar idi. Hilmi Türkmen, muhalefetteki isimlerin dahi “en iyi belediye başkanı” olarak yazıp çizdiği bir isimdi. Engelsiz Yaşam Merkezi, Çocuk Köyü, Tebessüm Kafe, yaşlılara evde bakım gibi “insana dokunan” çok projeyi hayata geçiren Türkmen’in -bu yazının kaleme alındığı saatlerde- seçimi kaybetmiş görünmesi, milletin belediyeciliğe değil genel siyasete oy verdiğinin bir göstergesi.
Turgut Altınok gerçeğini de değinmek lazım. Ankaralı dostlarımızın Keçiören’i bambaşka bir şehir haline getirdi dedikleri Altınok, rakibi Mansur Yavaş’tan 26 puana yakın fark yedi. Bu da belediyeciliğin değil genel siyasetin oylandığını gösteren bir durumdur. Belki de Yavaş daha iyi belediyecilik yaptı diyen dostlarımız olabilir. Ancak, farkın bu denli büyük olması belediyecilik yarışı değil, genel yarış olarak tanımlanabilir.
Yeniden Refah Partisi “kendi boyunu aşan” bir başarı elde etmiş gibi görünse de aldığı oy oranları bakımından -Şanlıurfa ve Yozgat hariç- şehirlerde pek varlık gösteremedi. Elbette ki aldığı her oy nerdeyse AK PARTİ’den alınmış olarak değerlendirilebilir. Bu da AK PARTİ’nin “gelecek projeksiyonu” çizerken YRP tehlikesini göz ardı etmemesi gerektiği anlamına gelmektedir.
Öte yandan, 10 ay öncesine kadar “sesi çok çıkan” İyi Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, Deva Partisi gibi pek çok partinin 31 Mart seçimlerinde adeta “yok olduğu” gerçeği de ortadadır.
Sosyal medya ya da arkadaş çevrelerimizde intikam çığırtkanlığı yapanlar da az değildir. Mahalli seçimleri kazandık sıra Tayyip Erdoğan’ı darbe ile indirmek diyen kişilerin de yazdıklarını çizdiklerini “hayretle ve esefle” okuyoruz. Türkiye’de tertemiz bir seçim yapılmış ve Millerimiz mesajını vermiştir. Buna rağmen “darbe” söylemlerine giren kişilerin en hafif tabirle iyi niyetli olmadıklarını değerlendiriyorum. Zira, ülkemizin demokrasisi bu seçimlerle iyice pekişmiş ve darbeler dönemi çoktan bitmiştir. En azından buna inanmak istiyoruz.
Son olarak Murat Kurum gerçeğinden bahsetmek isterim. Kendisi ile bilvesile tanışıklığım olan, Emlak Konut Genel Müdürlüğü döneminden tanıdığım bir isim olan Kurum; 48 yaşında, mühendis, geçmişi temiz olan ve çok çalışkan bir karakter. AK PARTİ’nin İBB adayı olması kendisi adına onur verici iken, siyasi dili bilmemesi kendisi için handikap olarak ortaya çıktı.
Değerli bir isim olan Kurum’un “silinip gitmemesi” şu veya bu şekilde değerlendirilmesi ülkemizin hayrına olacaktır.
Hoşça bakın zatınıza…