Görünen o ki bu ülkede birbirinden kesin hatları ile ayrışmış iki farklı zihniyetin temsilcileri var. Bu iki farklı zihniyetin ortak kullandıkları kelime ve kavramları olmakla birlikte bu kelime ve kavramlara yükledikler anlamların farklılığı sebebiyle anlaşmaları, ülke sorunlarının tespiti ve çözümü noktasında bir noktada buluşmaları mümkün olmuyor.
Özellikle sistemde bir kesim tarafından yapılması zorunlu görülen değişiklikler bir başka kesim tarafından 'sivil darbe' olarak nitelendiriliyor. Böylece darbe dönemlerinde oluşturulan yapıyı değiştirerek darbenin izlerini silmek için çalışanlar bir anda darbeci olarak nitelendirilebiliyor.
Peki sivil darbe olur mu? Özellikle de halkın oyları ile Parlamento'ya gelmiş ve bu oylar sebebiyle hükümet kurmuş olanların yapacakları anayasa değişikliği ve yasal düzenlemeler statükoyu değiştiriyor diye darbecilikle suçlanabilir mi? Bu ülkenin geçmişinde sivillerin gerçekleştirdiği darbe ya da ihtilal var mıdır? Şahsen 68 yıllık ömrüm boyunca darbelerin ister doğrudan ister bir takım zorlamalarla asker ve destekçileri tarafından yapıldığına şahit oldum. Bugün statükonun değişmesi yönünde atılmış adımları karalamak ve kötülemek için "sivil darbe"den söz edenlerin sıra darbecilere ve darbe anayasalarına gelince nedense seslerinin çıkmayışı adeta asker darbeleri normal ama halkın seçtiklerinin yaptığı değişikliklerin anormal ve darbe olarak nitelendirilmesi de gösteriyor ki bu ülkede hiçbir konuda konsensüs sağlamak mümkün değildir. Halkın seçtiklerinin gördükleri yanlışları düzeltmeye kalkışması sivil darbe olarak nitelendirilse de düzeltmek zorundadırlar. Çünkü halk bunun için oy veriyor.
Parlamento'dan geçen anayasa değişiklik paketi imkan bulunursa referanduma sunulacak, eğer halkımızın çoğunluğu bu değişiklik paketine onay verecek olursa Sayın Baykal bunu da sivil darbe nitelendirmesi içine mi sokacaktır? Çünkü, yaptığı açıklamalar bunu gösteriyor.
Bu ülkede sivillerin ayağa kalkıp darbe yaptığı hiç görülmemiş, hep devletin yanında olmuş devlete baba olarak bakmıştır. Bu bakış açısının şahsen doğru olmadığını, çünkü devletin halkına baba şefkati ile yaklaşmadığını, kendini devlet sananların toplumun tepesinde boza pişirmeyi hakları gördüklerini, hesap sormak isteyenlere karşı da iyi gözle bakmadıklarını görüyorum. Zaten mevcut anayasada yapılmaya çalışılan değişikliğin sivil darbe olarak nitelendirilmesini başka türlü izah etmek de mümkün değildir.
Kamplaşmanın geldiği noktayı göstermesi bakımından yaşadığım bir olayı aktarmak istiyorum.
Perşembe günü akşamı Anakara Otogarda yolcu bekliyorum. Benim gibi yolcu bekleyen başkaları da var. Bir süre sonra ben yaşlarda bir vatandaş yaklaşarak "Sizde mi yolcu bekliyorsunuz?" diye soruyor. Bu soru karşılıklı sohbetin kapısını açmış oldu. Kısa bir konuşma sonucu birbirimizin memleketini, şu anda nerede yaşadığımızı kısacası geçmişini öğrendik. İkimizde İç Anadolu çocuğu idik. Bu arada muhatabım asker emeklisi olduğunu da söyledi. Bu karşılıklı tanışmanın ardından söz teröre son karakol baskınına geldi. Bu ana kadar birbirimize ters düştüğümüz bir husus olmamıştı.Yani ülke sorunlarına bakış açısından terör dışında bir aykırılığımız yoktu. Ancak iş teröre gelince muhatabım son günlerdeki olayları ve karakol baskınını demokratikleşme sürecine bağladı ve suçlu olarak demokratikleşmeden yana olanları gösterdi. Elbette öyle düşünüyor olabilir, herkesin olayları farklı değerlendirmesi insan olmanın gereğidir. Ancak, sanki terör, değişim süreci ile başlamış gibi bir anlayışı anlamakta zorluk çektiğimi ifade ettim. Son saldırılar değişimin ve değişimcilerin sebep olduğu bir olaysa yıllar önce 33 askerimizin şehit edilmesinin sorumlularının kimler olduğunu, terörün yeni ortaya çıkmadığını bu bela ile 1984 yılından beri uğraştığımızı, buna rağmen ilgililerin niçin bunun önünü kesemediğini sorduğumda muhatabım hiç sarsılmadı o hâlâ bütün cinayetlerin sorumlusunun değişim ya da açılım olarak nitelendirilen gelişmeler olduğunu ileri sürüyordu. Hatta karakol baskınında bile hiçbir sorumlu aramıyor onu da demokratikleşmenin, teröristleri şımartması olarak görüyordu. Asker olmadığımı ama bir karakolun benzer saldırılara karşı daha korunaklı ve güvenli yapılmasının mümkün olabileceğini söylüyorum ama muhatabım karakolun eskiden bir yerleşim birimi içinde olduğunu zamanla oranın boşaldığını onun için saldırıya açık hale geldiğini söylüyor ama benim soruma cevap vermiyor. Son söz olarak "Öyle ise şu açılım ya da demokratikleşmeyi rafa kaldırırsak terör sona erer mi diyorsunuz" diye soruyorum ama buna da cevap alamıyorum. O anda beklediği yolcu geliyor ve ayrılıyoruz.