Bu yazı, Kaf Dağı Yolcusu Kalmasın adlı kitabımdan alıntıdır. Bugün Mevlid Kandili olması sebebiyle teberrüken bu yazıyı paylaşıyorum. Mevlid kandiline bidat diyerek ümmetin birlikteliklerini engellemek isteyenler bu yazıyı okusunlar ve bir daha düşünsünler. Ve görsünler ki bu milletin maksadı Islama, olmayan bir şey eklemek değildi, değildir de. Maksat kandili bahane edip sinelerindeki Peygamber sevgisini ve aşkını coşturmaktı. Çünkü Hz. Muhammed aleyhisselam'ı anmak ve hatırlamak İslamın ta kendisidir. Bidat falan değildir.
"Mevlid okutma, önceleri yalnız Peygamberimizin doğum gününde düzenlenip yapılan daha sonra mübarek gecelerde de adet haline getirilen, özellikle Süleyman Çelebi rahimetullah’ın yazdığı, Vesîletü’n Necât adlı na’tın okunduğu merasimlerin adıdır.
Daha sonra ölüm, hastalık ve sair birçok sebeplerle yapılmaya başlanan mevlid okutma geleneği, dini içerikli bütün toplantı ve merasimlerin de adı olmuştur.
Çocukluğum ve mevlid
Dam başlarına serilen minderlerde hocalar ve köyün kelli felli adamları edep ve sükûnet içinde otururlar, hocaefendi-nin ağzından Kur’an gibi dökülen Mevlid-i Şerif’i dinlerlerdi. Kur’an gibi dinlenirdi. Kur’an gibi gelirdi bize; çünkü hocaların okuduğu şeyin, mevlid mi Kur’an mı olduğunu anlamazdık.
Kadınlar, erkeklerden uzakça bir yerde fakat mevlidin işitilebileceği bir yerde oturur, onlarda da bir edep ve sükûnet olurdu. Bu huşulu duruşu başka zaman görmezdik. Birbirleriyle en normal konuşmalarda bile seslerini yükselten bu insanlar, bugün nasıl susuyorlar? Bugün ne var, derdik?
Köyümüz dağlık bir köydü. Cami, köyün en merkezi yerindeydi ama camiyle aramızda bir dağ vardı ve ezan sesi köye gelmezdi. Bu yüzden babaannem güneşin eğilişine, doğruluşuna göre namaz kılardı.
Ezan sesi bile duyulmayan bu küçük köyde mevlid gibi uzun bir kâsidenin edep erkân içinde okunup dinlenişi, mevlid dizelerinin arasında Kur’an okunuşu beni etkilemiştir.
Ol gece kim doğdu ol hayru’l beşer / Anesi anda neler gördü neler...
Bu gece kim doğdu biliyor musun? Beşerin yani insanların en hayırlısı doğdu! Ol hayru’l beşer’in doğumunda mucize şeyler oldu!
Dedi gördüm ol Habibin anesi / Bir acep nur kim güneş pervanesi
O, Habibin annesi, o sevgilinin annesi Amine Hatun diyor ki:
Bir acayip nur ki, güneş onun pervanesiydi!
Berk urup çıktı evimden nagehan / Göklere dek nur ile doldu cihan
O nur, evimden çıkıp aydınlığıyla yeri göğü kuşattı!
Bu gelen ilm-ü ledün sultanıdır / Bu gelen tevhid-i irfan kânıdır
Ay Allah’ım, yüreğim ağzıma geliyor! Sevinçten, sevgiden öleceğim ben! Bu gelen... bu gelen ilm-ü ledün sultanıdır! İlm’ü ledün! İlm-ü ledün!..
Bu gelen, tevhidin kaynağıdır!
Bu gelen aşkına devreyler felek / Yüzüne müştakdürür ins-ü melek
Bu gelen Hz. Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem aşkına, dönüyor evren! İnsanlar ve melekler o Muhammed-i Mustafa’ya aşıktır.
Bu gece dünyayı ol cennet kılar / Bu gece eşyaya Hak rahmet kılar
Onun hürmetine, Allah bu geceyi cennetten bir gece yapar!
Bu geceye sevinene, dolayısıyla Hz. Muhammed Aleyhisse-lam’ın doğuşuna sevinene, Hak Teâlâ rahmet kılar yani sevgiyle bakar o kuluna.
Bu gece şâdân olur erbab-ı dîl / Bu geceye can verir ashab-ı dîl
Bu gece gönül erbabı şen olur, sevinçli olur. Gönül erbabı olanlar, Hz. Muhammed Aleyhisselam’ı Allah’tan ötürü sevenlerdir. Bu geceyi, bu gönül ehli olanlar ihya eder.
Rahmeten lil âlemîndir Mustafâ / Hem şefî’ül müznibindir Mustafâ
Alemlere rahmettir Mustafa, günahkâr ümmetinin şefaatçisidir.
Okumaya, dinlemeye doyulmuyor. Arapça bilinse, Osmanlıca bilinse, mevlitte haşyet ve aşka gark olunur diye düşünüyorum fakat köydeki o, dil diş bilmez ümmi teyzeler, amcalar mevlidden neden bu denli zevk alıyorlardı?..
Niye Osmanlıca, Arapça bilmedikleri halde bu kasideyi dinlerken yüksek duygular içinde oluyorlardı? İrşâd oluyorlar, ihyâ oluyorlardı?
Her bölümü birbirinden güzel olan mevlidin şu iki dizesi hep dilime dolanır gönlümü hoş eder.
“Ol Rebîülevvel ayın nîcesi / On ikinci gece isneyn gecesi”
Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem’in dünyaya teşrif ettiği anın zikredildiği bu dizelerin terennümünü severim. İsneyn ve rebîülevvel kelimesinde anlatmaya gücümün yetmediği bir güzellik bulurum. Ne güzel bir kelimeciktir Rebîülevvel, ne kıymetli bir zamandır İsneyn gecesi!
İsneyn nedir?
Mevlidi dinleyenler anlamlarını bilmedikleri bu kelimelere apayrı güzellikte manalar yükler. O manalarla ruhları cennet esintileri içinde kalır. İsneyn, pazartesi ve ikinci anlamına gelir. İsneyn gecesi pazartesi gecesi, yani Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem’in dünyaya geldiği gecedir.
Bir de, Süleyman Çelebi’nin, mevlidin giriş bölümündeki şu inceliğine, şu nezaketine bakar mısınız?
Ey azîzler işte başlarız söze / Bir vasiyyet kılarız ille size
Ey bunları dinlemek için buraya toplanmış aziz insanlar söze başlıyoruz, diyor. Mevlidi dinlemek için gelen insanlara aziz, diyor. İnsanın ayakları yerden kesiliyor, size verilen değer karşısında saygınlaşıyorsunuz ve bu muhteşem an, sizi mübarekleştiriyor!
Ancak size bir vasiyetim var, diyor ve vasiyete pür dikkat kesiliyorsunuz.
Ol vasiyyet kim derim her kim tuta / Misk gibi kokusu canlarda tüte
Oh oh! Daha vasiyeti söylemeden size dualar ediyor. Bu vasiyetimi kim tutarsa, onun misk gibi kokusu canlarda tüte diyor! Yani gönüllerde anılsın, bu vasiyeti tutan kişi, diyor. O gönülleri de, misk kokusu yayan bir buhurdana benzetiyor.
Hak Teâlâ rahmet eyleye ana / Kim beni ol bir dua ile ana
Hem size dua ediyor hem de dua istiyor. Allah o kula rahmet eylesin ki beni dua ile anıyor, diyor.
Her kim diler bu duada buluna / Fatiha ihsan ide ben kuluna
Sizden istediği sadece bir Fatiha! Süleyman Çelebi’nin vasiyeti sadece, ruhuna bir Fatiha!.. Vesiletün Necat adlı Mevlid kasidesiyle, size bunca güzel duygular yaşattıktan sonra bunun karşılığı olarak sizden başka bir şey istemiyor, sadece ruhuna bir fatiha okunmasını istiyor.
Lillahi Fatiha!"