Ney´e olan sevdamdan mıdır nedir bilmem ama bu aralar onunla pek haşır neşir oluyorum. Sözünü ettiğim mübarek insan, Mevlâna Celâleddin Rûmi´dir.
Müridlerinden birisi; “Efendim namazda iken nasıl olmak gerekir“ diye sorduklarında kendileri „Namazda iken namazda olmak gerekir“ diyenden bahsediyorum.
Namazı hem bizzat hissetmiş hem de yaşamıştan sözediyorum.
Şair ne hoş demiş;
Dört kıtaya nam salışta Mevlana,
Mutluluğa koşan yolda Mevlana,
Düşkünlere yeten kolda Mevlana, Bahçelerden yeni çiçek sun ona.
Ne olursan ol gel. İster yüzbin kere tevben boz, ister mecûsi, ister ateşperest ol, vazgeçtin mi bu halinden hiç vakit kaybetme gel diyenden.
Konya toprakları onu bağrında misafir ediyor o yüzden gül kokar çehresi. Ey Konya, bağrında misafir ettiğin yüce Mevlâna, haydi kalk sen de dön Mevlanaca.
Mevlanayı yaşa(t)maya çalışmak onun gibi olabilmektir. Sevmeyene sevmeyi öğretmektir. Sevgi dili dostluk elidir Mevlâna.
Mevlâna olabilmek sevmektir, yaratılan ne varsa börtü böceğini hepinizi seviyorum diyebilmektir.
Sevmektir hepsini koşulsuz ve karşılıksız. Beşeriz şaşarız diyerek hatalarıyla sevmektir her bir beşeri. Mevlanaca olmak kuçak açmaktır Türküne, Kürdüne, gavuruna ve tüm yaratılmışlara.
Ve bazen beklemektir Mevlâna olabilmek. Sabırla beklemek. Umutla beklemek. Acı çekerek beklemek. „Hamdım- pişdim- yandım“ diyebilmektir.
Ha birde aşkı beklemektir.
Çünkü aşk insanı insan eder ve insan oldukça yok eder. Yok olmak ise insanı Mevlâna eder.
Mevlâna olmak sarhoşca dönebilmektir. Dönerken „HUU“ sesleriyle veçhe gelmektir. „Hu“ sesiyle derin bir tefekküre dalmak, daldığın yerden „HUU“ sesiyle ürkmektir. Ürktükçe kendine gelmektir.
Ya Mevlâna af buyur, seni yaşa(t)makta çok aciziz ne olur bir yudum dua buyur.
Çok söze hâcet yoktur.
Kısacası Mevlâna olabilmek; ya olduğumuz gibi görünmek ya da göründüğümüz gibi olabilmektir.
HUU ile selâm olsun…