MERHAMET Mİ ACIMAK MI?

Nurhan Bahçe GENÇ

Küçüklüğüm, babamın ilk okul birinci sınıftan itibaren okuttuğu dini hikayelerle şekillendi. Kötülüğü sanırım bir arkadaşımın arkasından bir kaç defa adını söylediğimde -ikinci sınıfa gidiyor olmalıyım- yanındaki annesinin beni azarladığı zaman öğrendim. Halbuki elimdeki elmanın yarısını onunla paylaşmak istemiştim. O zaman kızılırmak köprüsünün üzerinden geçiyorduk, ne o geçtiğim yeri ne de arkadaşımın annesini unutmadım. Her ne zaman oradan geçsem yıllar sonra bile acı acı gülümseyerek hatırlarım. Saf ve temiz bir çocuğun kalbi kırk yerİnden kırılmıştı.

Yine okuduğum çocuk hikayelerinde iyilik etmek ve iyiliğin sonucunda ödül olarak, Allah’ın ve insanların bizi seveceğinden ve cennet diye bir mükafat yeri olduğundan çok bahsedilirdi. O kadar çok içselleştirmiştim ki özellikle merhamet duygusu olmalı iyiliğin temelinde, hayvanlara bile yardım etmenin cennetin kapısını açacağına inanmıştım. Hemen her gün kapımızın önünden geçen Kızılırmağın bir kolu olan küçük arkın kenarına oturur, elime uzun bir söğüt ya da kavak dalı alıp, arkın iki tarafına dizilmiş olan ağaçlardan veya başka bir sebeple suya düşmüş, çırpınarak sudançıkmaya çalışan ama küçük cüsselerinden dolayı bunu asla yapamayan, bilumum sinek, böcek, kelebek, karınca gibi küçük haşaratı kurtarmak amacıyla o sopayı arkın suyuna uzatırdım. Henüz yeşil olup, eğilip bükülen ve üzerinde yaprakları da olan dallar çıkmak için çırpınan hayvancıklara bir sal görevi görürdü. Yakalayıp, ince çubuğun üzerinden karaya bıraktığım her bir karınca veya başka böcek cehennemin ateşini söndürmek için beni temsilen oraya yönelirdi. Ben ise o çocuksu saf ve yalın halimle bir can kurtarmanın hazzını ertesi güne kadar yaşardım. Bu tekrar eder dururdu.

O zaman zihnimizi kirletecek, merhamet, ölçü ve izanımızı yok edecek uyaranlar yoktu. Tek öğrenme kaynağımız bulabildiğimiz kitaplar ve genişiliği çok az olmakla birlikte yine de sosyal çevremizdi. Daha çok Mustafa Yazgan, Şule Yüksel, Hekimoğlu ismail, Ahmet Günbay Yıldız gibi dönemin dindar ve idealist hikaye ve romancıları vardı. Ben belki de şanslı bir çocuktum, şehrin tam orta yerinde çok zengin bir kütüphane vardı, biraz loş ve büyük bir salonu olan. Hemen yanında okuduğum orta okul. Zamanımızın çoğu bu kütüphanede dünyanın kaç bucak olduğunu ölçüp biçmekle geçerdi. Doygun olmayan dimağlarımız, öyle yoğun merakla açardı ki kitapları ne bulduysak okurduk. Ne televizyon, ne bilgisayar, ne internet, ne sosyal medya. Ne her dediği alınan, ne öğretmenine kafa tutulan, ne özgürlük safsatasına kurban edilmiş, sorumsuz, tembel, saygısız, muteriz çocuklar olmadık hiç. İkircikli ve gösteriş ve riyakarlık budalası anne babalarımız yoktu. Saf ve fıtri duygularımız iğdiş edilmeden takdir edilir, aile ve çevremiz tarafından bir put edasıyla çocuk dokunulmazlığımız yoktu.

Sevgi adı altında köreltilen merhamet, acımasız ve zalimce davranılan her varlığı canavara döndürdü. İşe ilk başladığımda benden daha tecrübeli bir arkadaşım; “burası kurtlar sofrası acımasız olacaksın zamanla kurt olmayı öğrenirsin” demişti, şaşırmıştım. Orası bir eğitim mercii ve benim alanım maneviyattı. Allah’tan temelimiz sağlammış, bazı bazı kuzu olsakta kurt olmaya temayülümüz olmadı.

Hayatın akışında, önce inancım sonra eğitimlerim yaşam döngüsünün ve huzurun tamamen merhamet üzerine kurulduğunu öğretti bana. Merhamet öyle yüce bir duyguydu ki yaratıcı esmasının başına bu sıfatı koymuş, Peygamber (SAV) bütün mücadelesini neredeyse bu kavram üzerine oturtmuştu. O’nun hayatındaki merhamet sahneleri bu satırlara sığmayacak kadar fazla. Bir şehre, “Ey Mekke beni zorla çıkarmasalardı senden çıkmazdım.” bir dağa “Uhud bizdendir, biz ondanız” bir çocuğa, “kuşu öldüğünde başsağlığına giden” sarhoş Nuaym’a “ bırakın gelsin ben biliyorum ki o Allah ve Rasulünü seviyor” diyen, en çok üzerinde kıyamet koparılan kadın cinsine “onlar size Allah’ın emanetleridir, cennet annelerin ayakları altındadır, düzgün kız çocuğu yetiştiren anne baba cennetliktir’ buyuran iki cihan peygamberinin merhameti çok önemsediğinin örnekleridir. Hatta O’nun evliliklerinin sayısının çok olması dahi merhamet merkezlidir.

Sosyal hayattaki öğrenme ve gözlemlerimiz de gösteriyor ki, merhamet öğretilen ve öğrenilen bir duygudur.

Kimler tarafından peki?

Aile en temel olmakla beraber, okul ve iş çevresi ve rastladğımız her varlıktan öğreniyoruz aslında. Bu bazen bir insan bazen bir hayvan zaman zaman da akan bir su, çatlayan bir kaya, yağan yağmur, açan çiçek, doğan güneş oluyor.

Merhamet nedir?

İnsanın kendisi, ailesi ya da çevresindeki her hangi bir varlığın acı ve ızdıraplarına körleşmeden, farkında olması, vakit geçirmeden o halden kurtarma ve ya azaltma çabasına‘merhamet’ diyebiliriz. Bedenen veya ruhen acı çeken birinekarşı, acılarını dindirmek adına kuvvetli bir alaka, sevgi ve saygı ile birleşerek insanı eyleme geçiren bir duygudur merhamet. Bu duygu içinde gösteriş ve riyakarlık taşımamalıdır. O zaman acımak eylemine dönüşür ki, acımanın içinde yukarıdan bakma , minnet altında bulundurma, yardım edenin beklenti ve menfaati sözkonusudur. Bu fark anlamların ruhlardaki inkişafını değiştirir.

Günümüzde belki de en yorduğumuz ve anlam kargaşasına kurban ettiğimiz merhamet kavramını yeniden yaşam tarzı yapmak zorundayız.

Annesine, çocuğuna, havasına, suyuna, ağacına, böceğine ve en önemlisi muhtaç ve sadece empati ile anlaşılabilecek durumlara karşı acıyarak yaklaşıp, gönülleri yıkabiliyoruz. Onulmaz yaralar açabiliyor, iyiliğin, kötülükten farklı bir değer olduğuna insanları inandıramıyoruz. Yozlaşan değerlerimizin kaybı hem bireysel hem toplumsal travma ve sorunları birlikte getiriryor.

Nereden başlayacağız?

En yakınlarımızdan, aile fertlerimizden. Biz onların sahibi değil, emanetçisiyiz. Emanet emin olana verilir. İnsanoğlu maalesef ki elindekinin kıymetini bilmiyor en çok. Merhamet duygusunun uygulama yeri kesinlikle önce evimizin içidir. En çok suistimal edilen de evlerimizin içi.

Tolerans, affetme, insan olma yani hata yapabilme faktörünü gözardı etmeme, ve kendi eksikliklerimizi de gerçekçi bir şekilde görebilme insanı anlamayı daha kolaylaştıracaktır. Merhamet duygusuna en çok ihtiyacımız olan bir çağdayız. Ve yine bu cümleyle bitireceğim yazımı; merhamet öğretilen bir duygudur, merhametin olmadığı yer dünyada da ahirette de cehennemdir.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.