Memnun değilim

xxx52

Sovyet ve Çin komünizm denemeleri başarılı olmadı, kaliteli üretim ve refahın adil bir şekilde tabana yayılması sağlanamadı, daima imtiyazlılar oldu, halk aç ve çıplak kalmadı ama mesela S.S.C.B.de birden fazla şahıs ve aile, her birine 12 metre kare hesabıyla aynı daireye yerleştirildiler, rüşvet kol gezdi, insanlara ekmek ve su kadar lazım olan hürriyetler ve haklar ortadan kalktı, yanan canın, akan kanın hesabını bilen yok…

Sovyetler dağıldı, sözüm ona hürriyetler gelmeye başladı, ama eski rejimin beceriksiz artıkları yine yönetime el koydular, ne komünist ne de demokrat olan yönetimlerde insanlar eskiyi arar oldular.

Şimdi gelelim bizim ülkenin cumhuriyetine.

Saltanat kaldırıldı, cumhuriyet ilan edildi. Demokrasi şöyle dursun, cumhuriyetin bile vazgeçilmez şartı, halkın yöneticiyi seçmesi ve gerekli gördüğünde de vazifesine son verebilmesidir. Halka bu imkan verilmeden 1950 yılına kadar "Ebedî Şef ve Milli Şef", bazı Osmanlı padişahlarından daha kudretli olarak ülkeyi yönettiler. Dünyada olup bitenlerin icbarı ile çok partili demokrasiye geçilince buna ancak birkaç sene tahammül ettiler. Halk, yönetimde söz sahibi olmaya, ülkede sermaye yapısı değişmeye, Anadolu insanı bilgi ve sermaye edinerek merkeze yönelme istidadı göstermeye başlayınca –daha önce de insanları asmak, sürmek ve işkence etmek için kullanılan- irtica başta olmak üzere ve işin gülünç yanı hiç bilmedikleri ve istemedikleri demokrasinin tehlikeye girdiği efsanesine de baş vurarak yönetime el koydular, demokrasi demokrasi diyerek onu yıktılar, demokrasilerde en büyük suç olan darbeyi gerçekleştirdiler. Sözüm ona cumhuriyet aydınları utanmadan bu darbeye alkış tuttular. Artık bir kere gedik açılmıştı, bunu yenileri takip etti; bahane hep aynı: "Laiklik ve cumhuriyet tehlikede!"

Bilindiği gibi cumhuriyet tek başına bir şey ifade etmiyor, onun demokrasi ile taçlandırılması gerekiyor. Demokraside yönetime halk da katılacağı, milli irade nispeten daha iyi işleyeceği, bazı imtiyazlar elden gideceği için birinci cumhuriyetçiler demokrasinin karşısına bir kuma çıkardılar: Laiklik.

Aslında din özgürlüğünün teminatı olan laiklik (böyle bir laiklik anlayış ve uygulaması) demokrasinin kuması değil, kardeşi olduğu halde, onlar demokrasiyi istemedikleri için kuma olan bir laiklik uygulamasında ısrar ettiler ve bu defa da laiklik tehlikede diye modern ve postmodern darbeler yaptılar.

Bu kısır döngüden bıktık usandık, ben şahsen saltanattan nefret ederim, benim bildiği ve anladığım dinim de saltanatı benimsemez, ama ben bu "hak ve özgürlüklerin, uydurulmuş bir tehlike adına devamlı kısıtlandığı, bir türlü demokrasi ile tamamlanamayan" cumhuriyetten de memnun değilim.