Meleklerin Koyduğu İnşirah

Recep KOÇAK

 

İnternette dolaşan ve bir gün bilgisayar ekranınıza düşen bir yazı, “Altına ben de imza atarım” dedirtir insana.

Bazı yazıları okuduğunuzda, “Düşündüğüm ama bu kadar güzel ifade edemeyeceğim bir konuyu yazar ne kadar da güzel kaleme almış” dersiniz içinizden.

Çok beğendiğiniz ve hemen sevdiklerinizle paylaşmak istediğiniz yazının yazarını merak edersiniz ama yazarın imzasını ya hiç bulamazsınız ya da kısaltılmış haliyle karşınızdadır onun adı.

İsmin tamamını ya da ipucunu bulursunuz, yetmez, sizi sarsan, kuşatan, tadı damağınızda kalacak bu yazının kaynağını da merak edersiniz. Hangi gazetede, hangi internet sitesinde yahut hangi kitapta yer almıştır bu yazı” diye araştırmayı derinleştirme ihtiyacı hissedersiniz. Arama motorlarını kullanarak araştırmanızı sürdürdüğünüzde karşınıza tanıdık bir kişi ve bildik bir yayın organı çıkabilir.

Aşağıdaki yazıyı bir sosyal paylaşım sitesinde okuduğumda altında imza olarak M. Ulusoy notunu bulabildim. Kısa bir araştırma sonunda imza sahibinin, Zaman Gazetesi yazarı Mustafa Ulusoy olduğunu tespit ettim.

Bu bir haksızlıktır. Bir yazıyı beğenmişsiniz, istifade etmişsiniz, başkalarının da yararlanması için paylaşıyorsunuz. Fakat hem yazarı her hangi bir kişi gibi gösteriyorsunuz, hem de yayın organını yok sayıyorsunuz. Bu, insafa sığmaz.

Üstelik yazarı ve yayınlandığı yeri açıkça yazdığınızda okuyucu daha dikkatle okuyacak, daha fazla yararlanacak, başkalarına gönül rahatlığı ile iletecek. Belki de o yazarın yeni okuyucularla tanışıp uzun bir dönem onlar tarafından takip edilmesine vesile olacaksınız. Peki, bazılarımızı böyle yapmaktan alıkoyan nedir?

Benim aklıma makul bir gerekçe gelmiyor.

Bir yazıyı başkalarına ilettiğimiz halde yazarını ve kaynağı gizlemek en hafifinden emeğe saygısızlık ve kişi haklarını yok saymaktır, haksızlıktır.

Bu yazının daha önceden tanışmayanlar için Mustafa Ulusoy’un yazılarıyla buluşma vesilesi olmasını diliyorum. Psikiyatri uzmanı Mustafa Ulusoy’un TV Net’te hazırlayıp sunduğu “Film Şeridi” programını da hatırlatarak, sizleri benim çok beğendiğim ve istifade ettiğim yazısı ile baş başa bırakıyorum:

Başkalarına Yük Olmak

Çok sıkışık bir ânımdı. Zamanım yoktu yapılması gereken "o iş"i yapacak. Aklıma hemen "o" gelmişti. Ne zaman onun yapabileceği bir şeye ihtiyaç hissetsem, söylemekten çekinmezdim. "Acaba?" sorusu aklıma gelmez, rahatlıkla elim telefona gider, talebimi dile getirirdim.

İhtiyaç duyduğum şeyi yapmış, "Senin için başka ne yapabilirim?" diye sormuştu arkadaşım (Nesihi). Sorusunun cevabını beklemeden ilave etmişti: "Söylemekten çekinirsen çok üzülürüm."

Yürüyordum. Caddede. Sesi hâlâ kulaklarımda uğulduyordu. Söylediklerinde samimiydi. Zaten, samimiyetine inanmasam, ihtiyaç duyduğumda ondan yardım isteyemezdim. Benim gibi isteme kusurlusu bir insan için rahatlık unsuruydu bu. "Acaba işlerine mâni olur muyum, yük olur muyum, sıkıntı verir miyim, zamanını almış olur muyum?" gibi düşünceler sökün eder, ne zaman birinden bir yardım talep etsem. İstemek zordur, anlayacağınız. Vermek kadar belki. Belki de ondan bile fazla.

Yürürken, dikkatimi tümüyle ona odaklamaya çalıştım. İçinde hissettiklerini hissetmeye. Bir insanın sıkıntısını giderirken içine doluşan huzuru yakaladım sesinde. Yüzü canlandı hayalimde. Gülümseyen yüzü. Mutlu ve huzurlu bir yüz. Bir insanın sıkıntısını giderince, insanın kalbine meleklerin koyduğu inşirahın yüzüne yansımış haliydi muhayyilemde canlanan. Şairin dediği gibi: "Tüyler: meleklerin uğultusunu/anımsatır sıcak kanatlar (Marie-Claire Bancquart)". Darda kalanlara sıcak kanatların açılması meleklere tebessüm ettiriyor, melekler de ödül olarak sıkıntı giderenin kalbine huzur koyuyor olmalıydılar.

Derken, aklıma yakınlarda gelen bir e-posta düştü. O'nun bilindik bir sözüydü. 'Kâinatın En Değerli Varlığı'nın. Tüm sözleri gibi güzeldi, anlamlıydı. Doğru bir hayatı yaşamak için her bir kelimesinde sonsuz bir gizem saklıydı. Ancak ilk kez bu kadar derinden hissettim anlamını nedense. "Kim bir müminin dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim, mümin kardeşinin ayıbını örterse, Allah da onun dünya ve ahirette ayıplarını örter. Bir kul, din kardeşinin yardımında bulunduğu sürece, Allah da onun yardımında olur."

İnsana sunulan basit bir öneri değildi. "Bir müminin sıkıntısını gidermenin yüceliğini, bu dünya tartamıyor demek ki," dedim kendi kendime, yavaş yavaş yürürken. Dünyadaki sıkıntıyla ahiretteki sıkıntıların oranı karşılaştırılamazdı bile. Allah'ın vaadi, dünyadaki bir sıkıntının değil, ahiret hayatına ait bir sıkıntının giderilmesiydi.

"Belki de bazı insanlar bir insanın sıkıntısını giderdikleri için son anda kurtuluşa erecekler." diye düşünürken, güneş ufule meyletmişti. Sonsuzluğa kapı açacaktı ufak bir iyilik, minnacık bir yardım. Her türlü iyilik. Her türlüsünden sıkıntının giderilişi.

Sonra, içim umutla doldu. Dünyanın faniliğine karşın, eylemlerimizin bizi sonsuzluğa götüren gücünü hissettim. Bacaklarıma bir canlılık geldi. Düşüncelerim de yürüyüşüm de iyice hızlandı. Başkalarını çıkarlarımız doğrultusunda kullanmak ne kadar sorunluysa, yük olurum kaygısı da o kadar sorunlu göründü gözüme. Kainatın En Değerli Varlığı'nın bu güzel sözünün "istemeyi, yardım talep etmeyi" kolaylaştırıcı etkisi uyandı içimde. Çünkü birinden yardım talep etmek, onun iyilik yapmasına vesile olmak demekti. Bu da onun ebedi hayatında bir sıkıntısının giderilmesine vesileydi. Aklımın bir köşesine yazdım bunu. İstemekte zorlandığım, yük oluyorum düşüncesi içinde debelenip durduğum anlarda hatırlamak için...

Yolun sonuna geldiğimde şairin (Şu Ting) şu sözü düştü zihnime: "Senin parıltın soluk bir ay acımın çevresinde." Derken, telefonum çaldı. Yük oluyor muyum kaygısı duymadığım arkadaşlarımdan başka birinin (Cemal) adını gördüm ekranda. Oradan buradan konuştuktan sonra, "Benden bir isteğin var mı?" diye sordu. Çekinmeden söyledim.

Günün sonunda, hayat, ağırlığını dünyanın üzerine bırakıp yavaşça akıyordu ebediyete...  (Zaman, 6 Ağustos 2010) 

gumuslale@gmail.com

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.