Medreseler ve Camiler Şehri Buhara

Ünal SADE

Türkistan Notları 3

Buhara şehri, büyüklüğüyle orantılı olmayan sayıda camiye sahipti. Seyyah Burnaşev’in aktardıklarına göre Buhara’da yaklaşık 360 mescit bulunuyordu. Bunlardan 12 tanesi olağanüstü büyüklüğe ve gösterişe sahipti. Bunlardan bir tanesi ve camilerin en büyüğü Timur Aksak tarafından inşa edilmişti.

En büyük mescit sarayın karşısında Registan adı verilen meydandaydı. (Burnaşev'in bu tespiti üzerine Semerkant'ta yer alan Registan'a burada bir bakış atmış olduk. Semerkant'ı yazarken daha geniş bahsetmek mümkün olabilir)

Registan Meydanı/Soldan Sağa/Uluğ Bey Medresesi(15.yy),Tilla Kari Medresesi ve Camii(17.yy),Şir-Dor Medresesi(17.yy)

Medrese binaları ise birbirinden çok farklı; genellikle iki katlıydı. Bölgedeki en güçlü medrese Elçi İrnazar Medresesi’ydi. Bu medresenin yapımına II: Katerina da 40.000 ruble para yardımı yapmıştı.

Seyyah Hanikov’a göre 1841 yıllarında Buhara’da 103 medrese hizmet veriyordu. Hanikov bu 103 medresenin en önemlilerinden 60 tanesinin ismini eserinde zikreder. Ayrıca 1840’lı yıllarda bu medreselerde kayıtlı öğrenci sayısının 9-10 bin civarında olduğunu belirtir. Yine de güvenilir Buharalı ve Tatar yazarlar 19. Yüzyıl sonu ve 20. Yüzyıl başında medrese sayısını Hanikov’un verdiğinden iki kat fazla göstermektedir: Bu sayı 190 ile 204 arasında değişmektedir.

Buhara yüzyıllarca Hıristiyan dünyasındaki Sorbonne gibi, Müslüman dünyanın büyük bir üniversite şehri olmuştur.

19. yüzyılda da belirgin bir gerilemeye rağmen, hala çok saygın bir yeri vardı. Yaklaşık 8. Yüzyıldan beri niye Buhara’ya geliniyor ve medreselerinde neler öğreniliyordu? Öğrenci önce cami mektebinde öğrenim görüp, Kuran’ı Arapça okumayı öğrenmeye başlıyor ve İslam Ahlakı, aritmetik, tarih ve coğrafya gibi bazı disiplinlerle de tanışıyordu. Medrese ise orta ve yüksek öğrenim veriyordu. Başlangıçta medresenin kapsaması düşünülen alanlar (medrese 8-13 yüzyıllar arasında, özellikle de İslam’ın şanlı çağı olan Samaniler döneminde bu işlevi tam anlamıyla yerine getirdi) dini ilimler (fıkıh, tefsir ve hadis), edebiyat (Arapça, okuma, belagat, telaffuz…), aritmetik (geometri, astronomi, müzik…), akli ilimler (mantık, kelam, metafizik, doğa ilmi, tıp, kimya), bunun yanı sıra tarım, rüya ilmi, astroloji gibi dallardı. Medreseler, bağışlanan tarım toprakları, ticari yapılar ve kervansaraylar türünde satılamaz ve vergiden muaf emlaklar ve sermaye ile finanse ediliyordu. Birçok hükümdar medreseler kurup, onlara bu tür gelirleri vakfetmişlerdir.

Medrese merkezi bir avlunun çevresine sıralanmış dört eyvanlı bir planda yapılırdı. Eyvan, sadece bir tarafı dışarı açılan genelde tonozlu büyük bir salondu. Desraneler, bir mescit, kimi zaman bir hankah, bir türbe ya da bir kütüphane bu eyvanların içine yerleştirilirdi. Medrese yapıları iki katlı olur, zemin katta dersaneler, üst katta ise kural olarak hepsi merkezi avluya bakan suhte hücreleri bulunurdu.

…Her medrese bir özelliği ile ayırt edilirdi; bazılarının içinde bir evliya türbesi olurdu. Buhara’nın en saygın medreselerinden olan Mir Arap böyleydi; 16. Yüzyılın başında ilk Şeybani hükümdarlarının mürşidi tarafından inşa ettirilmiş ve onun adını almıştı. Bugün bile sokaktan bakıldığında, sanduka odasının dış duvarının yanına dikilmiş ve üzerinde bir at kuyruğu bulunan tuğ bu medresede bir evliyanın yattığını göstermektedir.

(Mir Arap Medresesi / 16.yy)

Buhara’nın en büyük medresesi 140 hücreli Kukeldaş’tı. 16. Yüzyılın ortasına Buhara Hanı Abdullah Han’ın yüksek görevlilerinden biri tarafından yaptırılan 80 metreye 60 metrelik iki katlı bu yapı bugün de ayaktadır; leb-i Havz yakınındadır. Önem sırasıyla diğer büyük medreseler Mir Arap Medresesi (111 hücre), Abdullah Han Medresesi (108 hücre), Tursun Han Medresesi ( 97 hücre), Muhammed Şerif Medresesi (96 hücre) dir.

19. yüzyılda Buhara camilerinin sayısı, medreselerde olduğu gibi, değişken ve genellikle abartılıdır. 360 veya 390 cami olduğu ileri sürülmüştür, ama en gerçeğe yakın sayı herhalde 200’dür.

Yılda iki kez, büyük dini bayramlarda, fazla küçük gelen şehir camilerine sığamayan Buharalılar bu amaçla yapılmış açık bir ibadet mekanı olan Namazgah’da buluşurlardı.

Buhara’nın En Büyük Dini Külliyesi Pa-yi Kelan

Buhara’nın en büyük dini külliyesi olan Kelan Camii, onun minaresi ve Sovyet döneminde Orta Asya’da açık kalmasına izin verilen tek medrese olan Mir Arap Medresesi’nden oluşan Pa-yi Kelan Külliyesi’ydi. Bu külliyenin en eski bölümü minaredir; Orta Asya mimarisinin tipik bir örneği olan bu görkemli anıt tabanında 9, tepesinde 6 m. Genişlikte ve 45 m. Yüksekliktedir. 12. Yüzyıl başında Karahanlılardan Arslan Han’ın yaptırdığı, bir külliyeden geriye kalan tek parça bu minaredir.

(Pa-yi Kelan Külliyesi)

Cuma Camii de denilen ilk cami Batı Karahanlı Hükümdarı Arslan Han tarafından 1121 yılında yaptırılmıştır. Moğol istilâsı sırasında Cengiz Han şehri ve hisarı görmek üzere içeri girdiğinde caminin sultanın sarayı olup olmadığını sorması binanın görkemini anlatması bakımından dikkat çeker. Ancak Cengiz Han iç kaleyi savunanlara sinirlenip bütün şehri ateşe vermiş, birkaç gün içinde şehrin büyük kısmı yanmıştı. Tuğladan yapılan caminin yanmaktan kurtulduğu kayıtlı ise de çok ciddi hasar gördüğü kesindir.

XIII. yüzyılın sonu ile XIV. yüzyılın başlarında aynı yerde yeni bir caminin yapıldığı kazı çalışmalarıyla kanıtlanmıştır. Fakat bu bina çabuk harap olmuş, XVI. yüzyılın birinci çeyreğinde bugünkü biçimiyle ve ilk binanın temel izleri üzerinde yeniden inşa edilmiştir. Şeybânîler’den Ubeydullah Han, Gucdüvân seferinden elde ettiği ganimetle yapının içinin ve ön cephesinin süslemelerini yeniden yaptırmıştır. Taçkapının kemerinde 920 (1514-15) olarak kayıtlı olan tarih bu düzenlemeyi gösterir.

Kalan Camii’nin minaresi, bütün Orta Asya’da Moğol istilâsı öncesinden kalabilen birkaç yapıdan biri olması dolayısıyla da önemlidir. Minare, bu ilk camiden günümüze kadar gelen orijinal Karahanlı minaresi olup Arslan Han’ın adıyla 521 (1127) tarihini veren kitâbeye sahiptir.

Buhara’nın en yüksek yapısı olan Kelan Minaresi 45 m. Yüksekliğiyle çölün ortasında bir deniz feneri işlevi görüyor ve geceleri şehre doğru ilerleyen kervanlara yol gösteriyordu.

(Kelan Minaresi)

Meşhur minareye ‘ölüm minaresi’ de denirdi. Rivayete göre idam mahkûmları bu minareden aşağı atılarak infaz edilmekteydi. Buhara’da ağır suçlulara verilen cezalardan biri de kulelerden atılarak öldürülmeleriydi. Bu minare dışında özel yapılmış kulelerinde bu amaçla kullanıldığı kayıtlarda yer almaktadır. Bu ceza biçimine uzun süre devam edildiği, nihayet ilginç bir olay neticesinde buna son verildiği anlatılır. Şöyle ki; zamanında suç işleyen bazı Buharalılara ölüm cezası verilmişti. Bunlar aşağı atılmaları için kuleye getirilmişti. Pencereden aşağı bırakılan suçlulardan biri yere düştükten sonra herhangi bir zarar görmeden ayağa kalkmış ve oradan yürüyerek ayrılmıştı. İşte bu olaydan sonra halk bu kişiye kutsallık atfetti ve böylece kuleden atılarak öldürülme cezası kaldırıldı.

Kelan (Kalan) minaresinin tüm şehri yakıp yıkan Cengiz Han’ın gazabından nasıl kurtulup ayakta kaldığına dair asırlardır halk arasında anlatılan bir efsane vardır.


Efsaneye Göre Cengiz Han, Buhara şehrini yakarken Kalon Minaresi'nin yanına kadar gelir. O sırada miğferi başından düşer. Eğilip miğferini yerden alır. O güne kadar Cengiz Han, hiç kimsenin ve hiçbir şeyin önünde eğilmemiştir. Eğilip miğferini yerden alır ve bir an duraklar, sonra da 'Bugüne kadar hiç kimsenin ve hiçbir şeyin önünde eğilmedim. Bu yapının önünde ise eğildim. Onun için bu yapıya dokunmayın, bırakın sağlam kalsın' der… Böylece Cengiz’in gazabından kurtulup günümüze kadar ayakta kalır.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (7)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.