Kur'ân meâli, tercümesi yapanlar, tefsir yazanlar birkaç sınıfa ayrılır:
1. Din ilimlerini okumamış; din alimi, fakih icazeti yok, tefsir yazmak için gereken kisbî (çalışarak elde edilen) 14 ilmi öğrenmemiş, Allah vergisi olan 15'inci vehbî ilme de sahip değil; böylelerinin Kur'ân tercümesi, tefsiri, meali yazması haramdır.
2. Birinci maddede sayılan şartlar kendisinde var, fakat niyeti bozuk.Kur'ân meali veya tercümesi yapacak, tefsir yazacak ve büyük paralar vuracak, büyük telif ücretleri alacak, bu paralarla evler, daireler, yazlıklar, dükkanlar satın alacak, zengin olacak, köşeyi dönecek... İlmî ehliyeti olmasına rağmen bu ihlassız kişi münafıktır, niyetinde fesat vardır. Onun bu konuda herhangi bir hizmeti olursa, "Allah bu dini fasık ve facir kişilerle de te'yid eder" hadisi dairesinde mütalaa edilir.
3. Adam mükemmel Arap edebiyatı biliyor. Edebî kültürü kuvvetli. Klasik ve çağdaş dünya kültürüne de vakıf. İtikadında sahih olmayan kısımlar var. Fıkhı ve mezhepleri inkar ediyor. İcmâ-i ümmete, cumhur-i ulemaya, cadde-i kübraya uymayan şazz, aykırı fikir ve görüşleri var. İslâm'ı bir ideoloji gibi gören ve anlayan bir aktivist. Şiddete, vurmaya, kırmaya yönelik. Alimlik, fakihlik, müftülük, müfessirlik icazeti ve ehliyeti yok. Bu zatın, ahlakının doğru olmasına rağmen tefsir yazması doğru değildir. Yazdığı kitaba tefsir demek doğru olmaz. Türkiye'deki birtakım yayınevlerinin para kazanmak için böyle tefsirleri basıp yaymaları da doğru değildir.
4. Bu kişinin ilmî icazeti var, tefsir yazabilecek ehliyet ve liyakati de var. Ehl-i Sünnete de bağlıdır. Lakin kötü bir alimdir. Dünya, devlet, siyaset büyüklerine yağ çeker, yalakalık yapar, huzurlarına çıkıp bel büker, o zâlimlere "Allah ömürler versin" diye hayır dua eder. Haksızlıkları, sapıklıkları, yanlışları, din konusundaki çarpık inanç ve uygulamaları hiç tenkit etmez... Bu kişi alimdir ama ulema-i su'dandır, yani kötü alimler zümresindendir. Onun yazdığı tefsiri, meal ve tercümeyi de almamak, okumamak gerekir.
5. Şu sayacağım şartlara sahip gerçek alime gelince: İlmî icazeti vardır... Tefsir yazacak ehliyeti vardır... Hakikî ve samimî din alimi ve fakihtir... İhlaslıdır... Firasetlidir... Dünya kültürüne (genel kültür) sahiptir. İşte bu muhterem zat Allah rızası için, İslâm'a ve Müslümanlara hizmet için bir tefsir yazar, yahut tercüme ve meal yapar, kitabında Ehl-i Sünnet ve Cemaate aykırı bir şey yoktur. Cadde-i Kübra, Cumhur-i Ulema yolundadır, işte bunun yazdığı tefsir alınır, okunur, ona güvenilir.
6. Yukarıdaki 5'inci maddede anlatılan gerçek alim ve gerçek müfessir yazdığı kitaptan telif ücreti almaz. Ben ücretimi Allah'tan beklerim, dünyada istemem ahirette isterim der. İşte bu zatın ahlakı ve samimiyeti aliyyülâlâdır. Onun elinden öpülür, ayağından öpülür.
7. Bu gerçek alim ve gerçek müfessir, Kur'ân tefsirini, mealini, tercümesini para kazanmak için, voli vurmak için, köşeyi dönmek niyetiyle yazmamıştır ama kitabevi kendisine bir miktar telif ücreti vermiştir, o da almıştır. 6'ncı maddedeki zat kadar faziletli olmasa da, bu telif ücretini almasından, çoluk çocuğunu geçindirmesinden dolayı kınanmaz ve ayıplanmaz.
Bugün ülkemizde yüzlerce çeşit Kur'ân meali, tercümesi, tefsiri yayınlanmıştır. Bunların yekun tirajı belki de beş milyondur, belki daha fazladır.
Bunların kaçta kaçı sırf Allah rızası için, İslâm'ı yüceltmek ve öğretmek için, Ümmete faydalı olmak için sahih ve temiz niyetle kaleme alınmıştır.
Bazı yayınevlerinin niyeti şudur: Birçok yayınevinin tefsiri, Kur'an Meali, tercümesi var. Aman biz de böyle bir kitap çıkartalım da ticaret yapalım... Soruyorum böyle bir niyet ihlasa uygun olur mu?
Herkesi suçlamıyorum... Ülkemizde Allah'ın ayetleri ucuza satılıyor.Kur'ân tercümesi, meali, tefsiri furyası var.
Heva ve re'y tefsirleri yazarak, bunları yayınlayarak evler, apartmanlar, mallar, mülkler ediniliyor.
Böyle bir şey Kur'ân'a saygısızlık değil midir?
Biraz âli ve 'âli ilimler okumuş olmak, Kur'ân tefsiri yazmaya yeter mi?
Allah'ın lütfettiği vehbî ilme, irfana, feyze, nura sahip olmayanların tefsir yazması doğru mudur?
Tabakat-i fukahanın en alt derecesi olan müftülük makamında bile olmayanların kendilerini dev aynasında görüp tefsir yazmaları ne kadar düşündürücü ve üzücü bir haldir.
Benim zavallı Müslüman kardeşlerim... Kur'ân meâlî, Kur'ân tercümesi, Kur'ân tefsiri diye okuduğunuz kitaplardaki kasıtlı veya kasıtsız yanlışları biliyor musunuz?
Netice: Kur'ân'a ihlasla, liyakatle hizmet eden aziz olur.
Kur'ân'a saygısızlık eden zelil ve rezil olur.
İçlerinde vahim hatalar, itikad bozuklukları, bid'atler olan tercüme, meal ve tefsirleri okuyanların dini imanı tehlikeye girer.
Alimler ve fakihler bu konularda halkı uyarmazlarsa sorumlu olur.
Merhum Sultan Abdülhamid-i Sani efendimiz zamanında herkesin Kur'ân tercümesi, meali yapmasına, tefsir yazmasına izin verilmezdi.
1908 Meşrutiyetinden sonra hürriyet geldi, Ermeni Cihan Kitabevi, Arapça bilmeyen Giritli Said Cemil adlı birine Fransızca Savary Kur'ân tercümesini Türkçeleştirtip yayınladı.Kur'ân tercümesi, meali, tefsiri konusunda Pandora'nın kutusu açılmıştı.
Müslümanlar!.. Şu yaldızlı söylemden uzak durunuz:
"Cahil hocalar aradan çıksın, her Müslüman Allah'ın Kitabı'nı okusun ve ondan mana çıkartsın..."
Bu söz "Herkes beyin ameliyatı yapsın, herkes büyük yolcu uçağı kullansın..." demek kadar saçma ve tehlikelidir.
Ebu Bekir Sifil gibi alim ve fakihlerden oluşan bir ehl-i Sünnet ve cemaat heyeti kurulmalı (On kişi olabilir). Bunlar piyasadaki bütün meal, tercüme ve tefsirleri Ehl-i Sünnet ve Cemaat açısından incelemeli, kontrol etmeli ve neticeyi kitap şeklinde basılacak bir raporla Ümmet'e bildirmelidir.
Hizmet perdesi ardında Kur'ân'a saygısızlık ve ihanet edilmektedir, bunun sonu iyi olmaz. Hainler ve hıyanete sessiz kalanlar, göz yumanlar çarpılır.
Kur'ân tefsiri, meali, tercümesi yazılsın ama ihlasla, sahih ve temiz niyetle yazılsın.
İcazetli ve ehliyetli kişiler tarafından yazılsın.
Köşeyi dönmek, voli vurmak, zengin olmak hırsıyla yazılmasın.
Hizmet edilsin.
Sömürü yapılmasın.
Böyle bir yazının kaleme alınması şarttı, zarurî idi. Yazmak bendenize düştü...
* (İkinci yazı)
GÖZLERİ VARDIR, GÖZMEZLER...
GÖZLERİ vardır, bakarlar görmezler. Kulakları vardır, işitmezler. Kalpleri vardır, nasır tutmuş, mühürlenmiştir.
Böyleleri içinde Müslümanlık taslayanlar da vardır. İman göğüslerine inmemiştir, Müslümanlıkları dıştadır, yüzeyseldir.
Peygamber aleyhisselatü vesselam böyleleri için "Onlar Kur'ân okurlar ama okun avı delip, ondan da çıkıp gitmesi gibi dinden çıkarlar" buyuruyor.
Müslüman görünen bazıları böyle bir felakete nasıl düşmüşlerdir?
Onlar parayı, malı, zenginliği deliler gibi severler. Onların dini imanı para, maddiyat, menfaattir.
Onların nefisleri, nefs-i emmâredir. Bu nefs-i emmarelerini terbiye edip dizginleyecek yerde onun her dediğini yaparlar.
Onlar hiziplerini, fırkalarını, cemaatlerini Din'den ve Ümmet'ten üstün görürler.
Onlar bağlı bulundukları ruhbanları tanrılaştırır, putlaştırır, erbab haline getirir.
Onlar mütemadiyen, hiç ara vermeden haram yerler.
Onlar İslâm ve Müslüman düşmanı kâfirlerle işbirliği yapar, onları sever, onları dost ve velî edinir. Buna mukabil, aynı meşrepten olmayan Müslümanlara düşmanlık eder.
Onlar, ellerine fırsat geçerse rüşvet alırlar.
Onlar Şeriatın haram dediği gelirlere rağbet eder.
Onlarda korkunç bir gurur ve kibir vardır.
Onlar ya hiç namaz kılmazlar, yahut önemsemeyerek şöyle böyle kılarlar.
Onlar târik-i cemaattir.
Onlar riyâset aşkıyla delirmiştir.
İşte bu gibi sapıklıkları, kötülükleri, azgınlıkları yüzünden gözleri olduğu ve baktıkları halde görmezler.
Bu yüzden kulak sahibi oldukları halde duymazlar, işitmezler.
Yine bu sebeplerdendir ki, kalpleri taşlaşmıştır.
Onlara ne kadar nasihat edilse faydası olmaz.